:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Önüm aRkam (soBe)....
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sobelemeyi özledim yalanları, diyebilir miyim acaba ? Çocukluğum sıkıştırır hemen beni mengeneye, peki sorarmıyız bu soruyu ? acaba kaç soru sormuşuzdur kendimize geldiğimiz şu yaşımıza kadar. Korkuyormuyuz yoksa belki de ”ya bırak bu işleri filozofi yapma” deyip pişkince olmadığımız bir kişiliğin sosyal güdülemesiyle kodlanmış olan bir psiko karşılıkla hafif lümpen muhaliflikler mi yaparız hayatta.

Hayat kocaman değil küçücük anlam fidanlarıdır ve nereye ektiğiniz gerçekten önemlidir. Anlam tarlalarına mı yoksa kan tarlalarına mı ki bugün olduğu gibi dünya da nereye ekersiniz düşlerinizi, çöl de petrol kuyularına değilse bahtsız bir bedevi olupta vahalarınıza mı yoksa, yoksa satıp savurup bir kapitalist kar mantığıyla tüm düşlerinizi paraya mı değişirsiniz.

Yukarıda o malum soruyu sordum o kuşkuya düşürüp içimizi kemiren soruyu kaçımız sordu bu soruyu SOBELEMEYİ kaçımız yaptı. Kaçımız kendi yalanlarını sobeledi kaçımız acılarını ayyuka çıkarıp dünyaya sataştı. Evet evet zor bir sanattır kendinle hesaplaşmak, aşık olup lümpence duvarları kanatmak kolaydır, cam kırıp koluna faça atmakta bunlar somut hayvani şeyler geliyor bana. Mesele tamda aslında düşünceyi düşleri kırbaçlamaksa kaçımız buna cesaret ettik. Yalan atmayalım çoğumuz kıytırık sorularla günü kurtarma derdine düşmüşüz yalan değil.Kendini tekrarlayan ve sürekli tekrarlayan hiç farkına varmadığımız bir güncellik içindeyiz.

Tabihki bunları söylerken işin içine kimi kavramlar da giriyor. Bir zamanlar çok değerli arkadaşlarımdan Yılmaz ile sohbet ediyorduk kırbaçlıyorduk bağrımızı şöyle demişti, ”uçurumu seçenlerin kanatları olmalıdır” ne güzel demişti hatırlıyorum o sohbette Karamsarlıktan çıkmıştı ben şöyle dedim : İnsanlar karamsarlıktan kaçıyorsa gerçeği de görmek istemiyorlardır. Masum bir yanıtla Evet dedi. Doğru demedi haklısın demedi.Çok uzatmaya gerek yok.

Dünya 21yy da farklı bir yöne doğru kaymaya başladı. Polliyanacılık aldı başını gidiyor mutluluk bir mastürbasyon, kendini uyuşturma haline dönüşmüş , sonra arkadaşınızın biri yanınıza yanaşıp “mutlu olmak lazım iyimser olmak gerekir” diyorsa vay haline malesef haleti ruhiyenizin. Ağzını açanın Aşk acısından dem vurduğu ağzını kulaklarına kadar gerip güldüğünü sananların güzellikten dem vurduğu, gerçekten malesef ama mutluluk naralarından vazgeçemediği bir durumdayız.

Yanı başımızda Irak’ta çocuklar katledilirken ben nasıl mutlu olurum bu bencillik olmaz mı, Afrikada her gün ölürken insan hayvan gibi, her gün inteharla gözlerinin ferini söndürürken bunca insan nasıl mutlu olur nasıl iyimser olur insan. Kendimizi karamsarlıkla sobelemeye gitmeliyiz bir ağacın dibine yada elektrik direğinin yanına. İnsanlığı tenlerimizn haritalrında aramalıyız çünkü, çünkü anahtarı çıkarıp denemeliyiz, beynimizin odalarında en en en enini bulana kadar düşlere ulaşmalıyız öyle haybeden sanrılar yaratmak yerine gözkapalarını gözlerimiz yanana kadar açık tutmalıyız.

Sobelemeyi öğrenmeden gerçeği nasıl görürüz değil mi ? Çocukluğumuzu sobeleyeceğiz bir demiri tutar gibi sarılacağız gerçeğin yırtıcılığına bence. Bunca sahte gülücüğün yanına yüz çizgilerimizin en derinini göstereceğiz.

Neden mi bunu yapmalıyız ? Bir başka yazıda buluşuncaya dek. En derinlerde buluş(mak) dileğiyle. Hadi bir parka kör ebe oynamaya…Hemde gündüz…


{aLintiDiR} KIVILCIM ATEŞ