08-12-2008, Saat: 05:32 AM
"Yokluğun işportada yok(!) pahasına satılık"
Saatler alınmış sözlerimden biraz
Zaman seninle sensizliği ayırt edemiyor artık
Merdiven altından geçince uğursuz Yaz
Güneş öfkeyle belden aşağıma vuruyor -kuraldışı
Diyor ki yumruğunu sıkmak bazen işe yaramaz
Tanrı'nın gündemi yoğun
Figürana çeviriyor yarattığı tüm başrol oyuncularını
Hayatın boynu kıldan ince zaten biliyorsun
Yine masallarımı kilitliyorum alnımın çatı katına
Bir kibritlik canı var kahramanlarımın görüyorsun
Hüznüm diri diri gömüyor dört kollu tahta adamları
İstanbul yüzü tanınmaz halde yanı başımda
Kumdan kalelerimin surlarında dalgalara direniyorum
Zorluyor kapılarımı kuduz teşhisli köpekbalıkları
Meğer aşk; dişinin kovuğunu doldurmamış hiçbirinin
Ay'dan izin isteyince yakamozum
Nevri dönmüş sanki koynundaki fahişe denizin
Peki, en çok kim ağlamıştır Titanik' in tayfasına?
- Tabi ki kuşe kâğıttan gemileri yakılmış çocukluğum
Gözlerindeki yılanın katilini kanıtlayan tek kare fotoğrafla
Üçüncü sayfalara manşet olmuş gölgelerimizin orgazmı
Hala mı gömlek değiştirir gibi seviyorsun
Yalanlarını üzerinden soyun öyle gir yatağıma
Şairce seviş benimle ellerin kafiyelerimi bulsun
Tenimde sokağa sal dokunuşlarını
Avcumun sınırlarını ihlal et avcunun sınırsızlığıyla
Ruhunu göğsümden boşluğa bırak uçurumumda uyusun
Omuzlarıma eşit dağıt saçlarının dökülen yapraklarını
Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma
Vücudum yağmur sonrası toprak koksun
Dudaklarıma düşür sesinin lehçesi bozuk yıldırımlarını
Nefes al-ver(me) kulağımın vurdumduymazlığında
Çığlıklarınla besle içimdeki güvercin uğultularını
Dizlerimin bağını çöz bacaklarım kurtulsun
Sırra kadem bas ya da kasıklarımın çıkmazında
Hiç tutmadın mı kirpiklerinde bakışlarımın sabıka kaydını
Kabuğunda sadece N vitamini bulunduran yaralarıma
Ağzını açmayan o bıçağı daya hadi ne duruyorsun?
Su bazlı kanımın rengine boya etinin saten duvarlarını
Parmak izlerin henüz işlenmemiş cinayetimde aranmakta
Öldürmeye yeltendin ya Sen'i; senin canın sağolsun
Belki de şiirin burasında gitmelisin he ne dersin?
Dağınık kalsın kalp odacıklarının eşyaları
Ama iyodu eksik gözyaşlarını yanaklarından topla
Pencereden at sana emanet duygularımı
Küfürler savur çekmecene gizlediğin varlığıma
Naftalinle gülüşlerinin az kullanılmış duvağını
Katla evcilik oyunlarını kaldır sandığına
Aynana sor 'Huzur' kelimesini nereye koyduğunu
Rafta unutma vedalardan edindiğin hoşçakal'ları
Usul usul kolilere dizerken kendi sonunu
Valizinde yer ayır benim mahşer kalabalığıma da
Delinin biriyim dünyanın en eğlenceli mesleği benimki
Sense asırlardır en eskisini icra ediyorsun sevgili(?)
Saatler alınmış sözlerimden biraz
Zaman seninle sensizliği ayırt edemiyor artık
Merdiven altından geçince uğursuz Yaz
Güneş öfkeyle belden aşağıma vuruyor -kuraldışı
Diyor ki yumruğunu sıkmak bazen işe yaramaz
Tanrı'nın gündemi yoğun
Figürana çeviriyor yarattığı tüm başrol oyuncularını
Hayatın boynu kıldan ince zaten biliyorsun
Yine masallarımı kilitliyorum alnımın çatı katına
Bir kibritlik canı var kahramanlarımın görüyorsun
Hüznüm diri diri gömüyor dört kollu tahta adamları
İstanbul yüzü tanınmaz halde yanı başımda
Kumdan kalelerimin surlarında dalgalara direniyorum
Zorluyor kapılarımı kuduz teşhisli köpekbalıkları
Meğer aşk; dişinin kovuğunu doldurmamış hiçbirinin
Ay'dan izin isteyince yakamozum
Nevri dönmüş sanki koynundaki fahişe denizin
Peki, en çok kim ağlamıştır Titanik' in tayfasına?
- Tabi ki kuşe kâğıttan gemileri yakılmış çocukluğum
Gözlerindeki yılanın katilini kanıtlayan tek kare fotoğrafla
Üçüncü sayfalara manşet olmuş gölgelerimizin orgazmı
Hala mı gömlek değiştirir gibi seviyorsun
Yalanlarını üzerinden soyun öyle gir yatağıma
Şairce seviş benimle ellerin kafiyelerimi bulsun
Tenimde sokağa sal dokunuşlarını
Avcumun sınırlarını ihlal et avcunun sınırsızlığıyla
Ruhunu göğsümden boşluğa bırak uçurumumda uyusun
Omuzlarıma eşit dağıt saçlarının dökülen yapraklarını
Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma
Vücudum yağmur sonrası toprak koksun
Dudaklarıma düşür sesinin lehçesi bozuk yıldırımlarını
Nefes al-ver(me) kulağımın vurdumduymazlığında
Çığlıklarınla besle içimdeki güvercin uğultularını
Dizlerimin bağını çöz bacaklarım kurtulsun
Sırra kadem bas ya da kasıklarımın çıkmazında
Hiç tutmadın mı kirpiklerinde bakışlarımın sabıka kaydını
Kabuğunda sadece N vitamini bulunduran yaralarıma
Ağzını açmayan o bıçağı daya hadi ne duruyorsun?
Su bazlı kanımın rengine boya etinin saten duvarlarını
Parmak izlerin henüz işlenmemiş cinayetimde aranmakta
Öldürmeye yeltendin ya Sen'i; senin canın sağolsun
Belki de şiirin burasında gitmelisin he ne dersin?
Dağınık kalsın kalp odacıklarının eşyaları
Ama iyodu eksik gözyaşlarını yanaklarından topla
Pencereden at sana emanet duygularımı
Küfürler savur çekmecene gizlediğin varlığıma
Naftalinle gülüşlerinin az kullanılmış duvağını
Katla evcilik oyunlarını kaldır sandığına
Aynana sor 'Huzur' kelimesini nereye koyduğunu
Rafta unutma vedalardan edindiğin hoşçakal'ları
Usul usul kolilere dizerken kendi sonunu
Valizinde yer ayır benim mahşer kalabalığıma da
Delinin biriyim dünyanın en eğlenceli mesleği benimki
Sense asırlardır en eskisini icra ediyorsun sevgili(?)
[alıntı]