08-13-2008, Saat: 05:46 AM
Uzat ellerini yorgunluğunu ver bana
Nefesimi al… Soluklan biraz…
Gözlerindeki hayattan bir yudum ver
Saçlarımı ellerinle sar biraz…
Kalbinin en ıssız mısralarında çıplak ayakla geziniyorum yaprak yaprak. Her imgenin boynunu büküp sevdayı yaralıyorum harf harf. Martılar süzülürken dalgaların sırtından hüzünlü bir rüzgarda dağılıyor dört tarafı denizlerle çevrili umutlarım. Düşlerimin zenginliğinde… Varlığının yoksulluğunda… Züleyha’nın ilk duası gibi dilimdesin yar. Yitirdikçe kendimi yokluğunun yangınında… Sukut ile gözyaşıma düştükçe varlığımın serinliğindesin. Ve ben her yıldız yakamozla buluştuğunda ölüyorum suskunluğun mermileri ile vurularak. Sıkılan her kurşun sınırsız sevgimin ufkunu karartırken kirpiklerimin arasında gördüğün hayat reva mı bana…
“Al hançerini gel” diyorum korkuyorsam namerdim. Düşür beni koynuna. Üşüyorum ya sana bu düşü bağışla bana. Hırçın bir yalnızlığın ardından her dokunuş ateş olur sevgili. Ve söndürülmüş yangınlarım olmadı hiç benim. Eskitilmiş sevdaların karları kaplamadı yürek dağlarımı. Sen de gözlerimi yüreğine kapattığımda yanmaktan korkuyorsan “hiç gelme” diyeceğim de gökte bulmuşken seni; “yere inmek de niye” demekten alamıyorum kendimi…
Üşüyen bir çocuk varsa şiirin orta yerinde o şiir dağılır derler ya hani korkma. Nasılsa hep bir adım öndeyim senden bu acımsı bu kahreden yolda. Nasıl ki sevgi Allah’tandır sevgide aynı kaderi paylaşmak da ondandır korkma… Işığa uçan bir pervane misali tene yaklaştıkça yanmak varken bu sevdada üşüyorsam kayboluyordur düşlerim ve o an acıyorum sevdiğim. Çok dayanmaz diyorum yüreğim. “Gidişlerinin hançerini al… Yeter ki gel” diyorum defa kez... Korkma göğüs kafesimin ardında güvendesin. Lakin öyle de durma yüreğimdeki dağınık yalnızlığımı toparla biraz da yardım et bana.
Yüreğimin gücüne inanırım ben sevgili bulut olup mutluluk yağacağım bir gün şehrine ve yalnız uyanmayacaksın bir sabah… Her an’a doldururken varlığının yakıcılığını dudaklarımda inleyecek bir buselik makamı. Rüya değil bu kez… Bir nihavent düş de değil yarım kalan… Gözlerimden akan hüzzam değil sevgili mutluluk…
“Bu güzellik beni bitirecek” dersin ya hani… Bahçemdeki beyaz zambaklar ayrılık koksa da gitmek için gelmedim ve kalıp öldüreceğim seni. Sevilmekten ölür mü hiç insan… Bilmiyorum da çok uzaklardan gelmiş yorgun bir şarkının dizlerinin dibine çöküp seni sonsuz sevdiğim vakit bu sorunun cevabını da birlikte öğreneceğiz.
Her “korkmuyorum” dediğinde delice korkma ve güven bana…
Yağmura ve rüzgara yoldaş olduğunda korkularına yenilmemeyi öğreneceksin. Hadi deneyelim istersen şimdi ilk iş olarak kaldır başını gömdüğün kitap aralarından yaprak yaprak kurutma yüreğini. Yarım gülümsemeleri bırak sehpaya. Ayağa kalk ve bana yönel. Avuçlarımda tamamlanacak dudağının kıvrımları. Kapat gözlerini tıpkı yoluma güller serdiğin gün gibi. Her adımda bizim olan gecenin topraklarına sevdalı şiirler ek hece hece… Bir düşün yetmedi mi sukutun daha düş güllerini okşamaktan yorulmadın mı yar. Sözlerinin pansumanıyla yürek yaralarımı sar. Bedenini soyun ruhundan içindeki adamı seviyorum ben. Sen bilmezsin ya buraları kendini bana bırak. Yüreğim kılavuzun olduğunda senli bir dokunuşla yeniden doğmak neymiş göreceksin gözlerimde.
Aheste aheste dokunsan
Firuze akşamlarım olurdu benim
Her mevsim açardı güllerim…
Kelimelerle anlatamadığım kıymetim
Aydınlığım… Nefesim…
Elimi tut ilk kez
Ve son kez hüznün bittiği yere götür beni
Dönmeyi unutalım diyorum.
Sen ey güneşi kıskandıran
Gönül yaram
Hadi kapat gözlerini
Karanlığa boğ beni
Ölmem ki…
Ey ömrüme ömür katan ab-ı hayat
Tatlı yalanları bırak acı gerçekleri al koynuna.
Hakkın olmadığını düşündüğün masalları da unut
Sevda nakışlı yıldızlarla örtmesen de üzerimi
Eski bir geceden kalma mutluluğu giyineceğim…
Göğsümdeki ateşle öldüğümü düşünme sakın
Nasılsa bu yürekle ben
Varlığına da yanarım yokluğuna da…
Dertlenme…
Avucumda sızlayan bir damla yaş olsan da
Yeter bana.
Gözlerindeki sevdalı kervanlara yetişemesem de
Bilirim ki
Yüreğinde olmak bir kadına verilmiş en büyük ödüldür.
Nefesimi al… Soluklan biraz…
Gözlerindeki hayattan bir yudum ver
Saçlarımı ellerinle sar biraz…
Kalbinin en ıssız mısralarında çıplak ayakla geziniyorum yaprak yaprak. Her imgenin boynunu büküp sevdayı yaralıyorum harf harf. Martılar süzülürken dalgaların sırtından hüzünlü bir rüzgarda dağılıyor dört tarafı denizlerle çevrili umutlarım. Düşlerimin zenginliğinde… Varlığının yoksulluğunda… Züleyha’nın ilk duası gibi dilimdesin yar. Yitirdikçe kendimi yokluğunun yangınında… Sukut ile gözyaşıma düştükçe varlığımın serinliğindesin. Ve ben her yıldız yakamozla buluştuğunda ölüyorum suskunluğun mermileri ile vurularak. Sıkılan her kurşun sınırsız sevgimin ufkunu karartırken kirpiklerimin arasında gördüğün hayat reva mı bana…
“Al hançerini gel” diyorum korkuyorsam namerdim. Düşür beni koynuna. Üşüyorum ya sana bu düşü bağışla bana. Hırçın bir yalnızlığın ardından her dokunuş ateş olur sevgili. Ve söndürülmüş yangınlarım olmadı hiç benim. Eskitilmiş sevdaların karları kaplamadı yürek dağlarımı. Sen de gözlerimi yüreğine kapattığımda yanmaktan korkuyorsan “hiç gelme” diyeceğim de gökte bulmuşken seni; “yere inmek de niye” demekten alamıyorum kendimi…
Üşüyen bir çocuk varsa şiirin orta yerinde o şiir dağılır derler ya hani korkma. Nasılsa hep bir adım öndeyim senden bu acımsı bu kahreden yolda. Nasıl ki sevgi Allah’tandır sevgide aynı kaderi paylaşmak da ondandır korkma… Işığa uçan bir pervane misali tene yaklaştıkça yanmak varken bu sevdada üşüyorsam kayboluyordur düşlerim ve o an acıyorum sevdiğim. Çok dayanmaz diyorum yüreğim. “Gidişlerinin hançerini al… Yeter ki gel” diyorum defa kez... Korkma göğüs kafesimin ardında güvendesin. Lakin öyle de durma yüreğimdeki dağınık yalnızlığımı toparla biraz da yardım et bana.
Yüreğimin gücüne inanırım ben sevgili bulut olup mutluluk yağacağım bir gün şehrine ve yalnız uyanmayacaksın bir sabah… Her an’a doldururken varlığının yakıcılığını dudaklarımda inleyecek bir buselik makamı. Rüya değil bu kez… Bir nihavent düş de değil yarım kalan… Gözlerimden akan hüzzam değil sevgili mutluluk…
“Bu güzellik beni bitirecek” dersin ya hani… Bahçemdeki beyaz zambaklar ayrılık koksa da gitmek için gelmedim ve kalıp öldüreceğim seni. Sevilmekten ölür mü hiç insan… Bilmiyorum da çok uzaklardan gelmiş yorgun bir şarkının dizlerinin dibine çöküp seni sonsuz sevdiğim vakit bu sorunun cevabını da birlikte öğreneceğiz.
Her “korkmuyorum” dediğinde delice korkma ve güven bana…
Yağmura ve rüzgara yoldaş olduğunda korkularına yenilmemeyi öğreneceksin. Hadi deneyelim istersen şimdi ilk iş olarak kaldır başını gömdüğün kitap aralarından yaprak yaprak kurutma yüreğini. Yarım gülümsemeleri bırak sehpaya. Ayağa kalk ve bana yönel. Avuçlarımda tamamlanacak dudağının kıvrımları. Kapat gözlerini tıpkı yoluma güller serdiğin gün gibi. Her adımda bizim olan gecenin topraklarına sevdalı şiirler ek hece hece… Bir düşün yetmedi mi sukutun daha düş güllerini okşamaktan yorulmadın mı yar. Sözlerinin pansumanıyla yürek yaralarımı sar. Bedenini soyun ruhundan içindeki adamı seviyorum ben. Sen bilmezsin ya buraları kendini bana bırak. Yüreğim kılavuzun olduğunda senli bir dokunuşla yeniden doğmak neymiş göreceksin gözlerimde.
Aheste aheste dokunsan
Firuze akşamlarım olurdu benim
Her mevsim açardı güllerim…
Kelimelerle anlatamadığım kıymetim
Aydınlığım… Nefesim…
Elimi tut ilk kez
Ve son kez hüznün bittiği yere götür beni
Dönmeyi unutalım diyorum.
Sen ey güneşi kıskandıran
Gönül yaram
Hadi kapat gözlerini
Karanlığa boğ beni
Ölmem ki…
Ey ömrüme ömür katan ab-ı hayat
Tatlı yalanları bırak acı gerçekleri al koynuna.
Hakkın olmadığını düşündüğün masalları da unut
Sevda nakışlı yıldızlarla örtmesen de üzerimi
Eski bir geceden kalma mutluluğu giyineceğim…
Göğsümdeki ateşle öldüğümü düşünme sakın
Nasılsa bu yürekle ben
Varlığına da yanarım yokluğuna da…
Dertlenme…
Avucumda sızlayan bir damla yaş olsan da
Yeter bana.
Gözlerindeki sevdalı kervanlara yetişemesem de
Bilirim ki
Yüreğinde olmak bir kadına verilmiş en büyük ödüldür.