08-15-2008, Saat: 08:49 PM
BU MİLLET
Atatürk, böyle demiştir. Bu bir meydan nutku değildir.Türk’ü, Libya’da, Balkanlarda,Arap çöllerinde, Doğu’da , Güney’de , imparatorluğundört bucağında, savaş meydanlarında denemiş, onuniçindeki, bilinmeyen , bilinmek istemeyen cevheri, saklı enerjiyi niteliği, keşfetmiştir.
Türk halkının bu seviyeyi elde etmesi kolay olmamıştır ;Kökeninde, Kabataş çağında, Orta Asya’da oluşmağa başlayan, pek çok kere yüzbinlerce yıl süren dönemlerde, doğayla boğuşmasını bilen, onun her tür çilesini çeken , bu çabalar sonucu kafa yapısı gelişen, Orta Asya kişisi(henüz Türk değil) vardır.
Tacikistan Arkeoloji Enstitüsü müdürü V. A. Ranov , Her şey Paleolitik’te, Kabataş döneminde başlar Fikrini
ileri sürer (Doss.Archeo 185 / 1998)…Ekibiyle, Orta Asya’da yıllar süren araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı QARA-TAU(Karadağ) kültürü, milyon yılda tarih yüzüne çıkmış, 850 binlerde, Himalâyalar’dan başlayıp, Kuzeye doğru giden ve Altaylarla Bükli Çöl’e(Gobi) uzanan ve hepsinin adı Türkçe olan100 kadar yerleşme yerinde, QALA’larda, yüzyıllar boyunca, 600 bin , 400, 200, 100 binlere kadar, çilekeş Orta Asya kişisi, 80 binlerde ilk soyutlamayı yapmış ve İnsan üstü bir Kudretin varlığını keşfetmiştir (ayni dergi). Kafa yapısı gelişmeye devam etmiş ve 30 / 20 binlerde kayalara resimler yapmış, bu resimlerden yazı elemanları oluşmuş ve nihayet bu kişilerin, Oral dağlarında, Şolgan taş mağarasında, eski Sovyet Bilim Akademisi araştırmacılarından ŞLİYENSKİ(K.Mirşan), (C14) testiyle, Ondörtbinler’de, yazının temeli olan ilk damgayı bulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Bu ilk damga’nın Ön-Türkçe okunmasıyla, artık ileriseviyedeki kafa yapısına sahip Orta Asya kişisi, Ön-Türk kişisine dönüşmüştür.
Bu seviyeye sahip olan Ön-Atalarımız daha da ileri giderek, Gök Kültü ve Ateş kültü ile toplumsal yaşama,
düzenli bir toplumsal hayata ayaklarını basmışladır ; Aşiret döneminde, ortada, tek otorite altında organize olmuş bir toplumsal yaşam, âdeta bir “siyasal kuruluş çekirdeği” vardır. Örneğin, İtalyan
araştırmacı Daniel Riba, İtalyan Alplerine 4’nci binde yerleşmiş olan QAMUNLAR adı verilen aşiretlerin Devlet otoritesiyle yönetildiklerini saptamıştır.( Gravures Rupestres du val Camonica Fr Empire 1984 Paris.s.54)
Portekizli araştırmacı Emilio Virgilio, Portekiz mağaralarında yaşayan yazı sahibi, bir bilinmeyen(!) halkın, ayni tarihlerde devlet otoritesiyle yönetildiklerini kaydetmektedir. (Doss. d’Archeo. 198 / 1994)
Bu nedenle bu aşiretlere, tarihteki İlk Siyasal kuruluşları oluşturan halklar diye bakmak gereğindeyiz ki,
bu halk Orta Asya’dan, önce, büyük su baskınları sonra da, kuraklık nedeniyle kaçan yeni yurtlar arayan GÖÇMEN (göçebe değil) Ön-atalarımızdırlar Onlar, su yollarını izleyerek İsviçreye yerleşmişler ve burada On-Oyung devletini kurmuşlardır. Bunların torunları bugün RETO-ROMAN dili, yani Etrüskçe konuşanlardır.(K.Mirşan)
Avusturya’da ise NORiKUM /ÖZ-ERKİNE devletini kurmuşlardır.(K.Mirşan)Etrüskleri, bilindikleri için geçiyoruz. Orta Asya’da ise, tarihte ilk kurulan devlet BİR –OY BİL ’dir ki, belgelenmiş olan ilk tarihi, 8500’lerdir (Archeologia 311/ 1995).İkinci devlet , tarih yazarı Öngre-Binğabaşı’nın (İ.Ö.522 / 519)arasında taşa vurduttuğu İTİZ anıtında bildirdiği ( i.Ö 1517)de kurulan AT-OY BİL devletidir. Bunun devamında ise (İ.Ö.879)da TÜRÜK BİL devletinin kurulduğunu, gene Öngre-Binğabaşı’nın yazdırdığı ŞİNE-USU yazıtında ayırımlarıyla okumaktayız.(K.Mirşan)
Son ve inanılmaz bir örnek : 10500 (onbin beşyüz tarihinden aşiretler birliği halinde başlayarak(Doss.Archeo185/1988)kopuksuz olarak zamanda ilerleyen ve (- 2300 /1900) yıllarında ŞUNYU adı’yla ortaya çıkan bir siyasal kuruluş, bir devlet vardır ki adını, 1/Rus, A.Ranov,2/Alman, de Groot 3/ Çinli, Liu Mau Tsai 4/ Türk , Z.V Togan vermekte ve bu UŞUNG-UY’u (egemen yönetin birliği) diye Mirşan tarafından ifade edilmektedir.Bu , olay tarihte ilk kere en uzun birlik ve beraberlik olarak görülmektedir ; De Grootbunları, Hunların UÇBEYLERİ diye nitelendirmektedir(Die Hunnen d. vorschist zeit/ Berlin Leipzig 1921 –K. Mirşan)
Bu, çok kısa özetini verdiğimiz Ön-Türk siyasal tarihi, Türk halkının aşiret döneminde başlayarak bir devlet organizasyonu seviyesinde organize olma niteliğine bu cevher’e sahip olduklarını göstermektedir.Kargaşa, tarih boyunca onlarda yoktur. Yönetim çökebilir, ama Türk halkı, organizasyon kabiliyetleriyle yeniden bir başka devlet halinde ortaya çıkabilirler. Binlerce yıllık tarihleri boyunca sahip oldukları, kanlarında, hücrelerinde var olan misâlsiz deneyim nedeniyle telâşa kapılmazlar, maceraya sürüklenmezler : örneğin, 1970 yılları iççatışmaları, toplumu arkasına alamamıştır, Bir, 1936 İspanya ihtilâline dönüşmemiştir ; Atalarımızın “kuru gürültüye pabuç bırakmamak” sözü bu, binlerce yıllık deneyimden doğmuş olacaktır. Tüm
imkânları denerler . Uzun sürebilen bu dönemde dış görünüşleri itibariyle, uyuşuk etkisi bırakırlar ;Tarihe, binlerce yıl sonra basmış, tarih tecrübeleri çok az olan Batılılar hele, onlardan da daha az tecrübe sahibi olan Uzak Batılılar, bu görünüşe aldanıp büyük yanılgılar içinde zafer çığlıkları atarlar . Fakat,hiçbir yaşam görüntüsü vermeyen bu, bıçağın kemiğe dayandığı an, Türk halkı harekete geçer ve inanılmaz bir güçle birbirlerine kilitlenirler...işte o zaman, örneğin, tüm tarihçileri şaşkınlık ve hayranlık içinde bırakan bir ANADOLU İHTİLÂLİ meydana gelir…Tandoğan, Çağlayan, Manisa, Çanakkale, İzmir mitinglerini de dünya basını, dev mitingler diye nitelemek gereğinde kalırlar ; 4 mayıs’ta, dincilerin kıyafetlerine bakarak Türk halkının, artıkİranlı’ya dönüşmüş olduğu kararını veren AFP(uluslararası haber ajansı) 10 gün sonra ağzının
payını fena alır.
Atatürk doğruyu, mantık, bilgi , tecrübe ve emsâlsiz 6’ncı hissiyle görmüş ve bu milletle neler yapılmaz
demiştir…Bunun bir meydan nutku olmadığını tarih bize açıklamaktadır..
Halûk tarcan
Atatürk, böyle demiştir. Bu bir meydan nutku değildir.Türk’ü, Libya’da, Balkanlarda,Arap çöllerinde, Doğu’da , Güney’de , imparatorluğundört bucağında, savaş meydanlarında denemiş, onuniçindeki, bilinmeyen , bilinmek istemeyen cevheri, saklı enerjiyi niteliği, keşfetmiştir.
Türk halkının bu seviyeyi elde etmesi kolay olmamıştır ;Kökeninde, Kabataş çağında, Orta Asya’da oluşmağa başlayan, pek çok kere yüzbinlerce yıl süren dönemlerde, doğayla boğuşmasını bilen, onun her tür çilesini çeken , bu çabalar sonucu kafa yapısı gelişen, Orta Asya kişisi(henüz Türk değil) vardır.
Tacikistan Arkeoloji Enstitüsü müdürü V. A. Ranov , Her şey Paleolitik’te, Kabataş döneminde başlar Fikrini
ileri sürer (Doss.Archeo 185 / 1998)…Ekibiyle, Orta Asya’da yıllar süren araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı QARA-TAU(Karadağ) kültürü, milyon yılda tarih yüzüne çıkmış, 850 binlerde, Himalâyalar’dan başlayıp, Kuzeye doğru giden ve Altaylarla Bükli Çöl’e(Gobi) uzanan ve hepsinin adı Türkçe olan100 kadar yerleşme yerinde, QALA’larda, yüzyıllar boyunca, 600 bin , 400, 200, 100 binlere kadar, çilekeş Orta Asya kişisi, 80 binlerde ilk soyutlamayı yapmış ve İnsan üstü bir Kudretin varlığını keşfetmiştir (ayni dergi). Kafa yapısı gelişmeye devam etmiş ve 30 / 20 binlerde kayalara resimler yapmış, bu resimlerden yazı elemanları oluşmuş ve nihayet bu kişilerin, Oral dağlarında, Şolgan taş mağarasında, eski Sovyet Bilim Akademisi araştırmacılarından ŞLİYENSKİ(K.Mirşan), (C14) testiyle, Ondörtbinler’de, yazının temeli olan ilk damgayı bulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Bu ilk damga’nın Ön-Türkçe okunmasıyla, artık ileriseviyedeki kafa yapısına sahip Orta Asya kişisi, Ön-Türk kişisine dönüşmüştür.
Bu seviyeye sahip olan Ön-Atalarımız daha da ileri giderek, Gök Kültü ve Ateş kültü ile toplumsal yaşama,
düzenli bir toplumsal hayata ayaklarını basmışladır ; Aşiret döneminde, ortada, tek otorite altında organize olmuş bir toplumsal yaşam, âdeta bir “siyasal kuruluş çekirdeği” vardır. Örneğin, İtalyan
araştırmacı Daniel Riba, İtalyan Alplerine 4’nci binde yerleşmiş olan QAMUNLAR adı verilen aşiretlerin Devlet otoritesiyle yönetildiklerini saptamıştır.( Gravures Rupestres du val Camonica Fr Empire 1984 Paris.s.54)
Portekizli araştırmacı Emilio Virgilio, Portekiz mağaralarında yaşayan yazı sahibi, bir bilinmeyen(!) halkın, ayni tarihlerde devlet otoritesiyle yönetildiklerini kaydetmektedir. (Doss. d’Archeo. 198 / 1994)
Bu nedenle bu aşiretlere, tarihteki İlk Siyasal kuruluşları oluşturan halklar diye bakmak gereğindeyiz ki,
bu halk Orta Asya’dan, önce, büyük su baskınları sonra da, kuraklık nedeniyle kaçan yeni yurtlar arayan GÖÇMEN (göçebe değil) Ön-atalarımızdırlar Onlar, su yollarını izleyerek İsviçreye yerleşmişler ve burada On-Oyung devletini kurmuşlardır. Bunların torunları bugün RETO-ROMAN dili, yani Etrüskçe konuşanlardır.(K.Mirşan)
Avusturya’da ise NORiKUM /ÖZ-ERKİNE devletini kurmuşlardır.(K.Mirşan)Etrüskleri, bilindikleri için geçiyoruz. Orta Asya’da ise, tarihte ilk kurulan devlet BİR –OY BİL ’dir ki, belgelenmiş olan ilk tarihi, 8500’lerdir (Archeologia 311/ 1995).İkinci devlet , tarih yazarı Öngre-Binğabaşı’nın (İ.Ö.522 / 519)arasında taşa vurduttuğu İTİZ anıtında bildirdiği ( i.Ö 1517)de kurulan AT-OY BİL devletidir. Bunun devamında ise (İ.Ö.879)da TÜRÜK BİL devletinin kurulduğunu, gene Öngre-Binğabaşı’nın yazdırdığı ŞİNE-USU yazıtında ayırımlarıyla okumaktayız.(K.Mirşan)
Son ve inanılmaz bir örnek : 10500 (onbin beşyüz tarihinden aşiretler birliği halinde başlayarak(Doss.Archeo185/1988)kopuksuz olarak zamanda ilerleyen ve (- 2300 /1900) yıllarında ŞUNYU adı’yla ortaya çıkan bir siyasal kuruluş, bir devlet vardır ki adını, 1/Rus, A.Ranov,2/Alman, de Groot 3/ Çinli, Liu Mau Tsai 4/ Türk , Z.V Togan vermekte ve bu UŞUNG-UY’u (egemen yönetin birliği) diye Mirşan tarafından ifade edilmektedir.Bu , olay tarihte ilk kere en uzun birlik ve beraberlik olarak görülmektedir ; De Grootbunları, Hunların UÇBEYLERİ diye nitelendirmektedir(Die Hunnen d. vorschist zeit/ Berlin Leipzig 1921 –K. Mirşan)
Bu, çok kısa özetini verdiğimiz Ön-Türk siyasal tarihi, Türk halkının aşiret döneminde başlayarak bir devlet organizasyonu seviyesinde organize olma niteliğine bu cevher’e sahip olduklarını göstermektedir.Kargaşa, tarih boyunca onlarda yoktur. Yönetim çökebilir, ama Türk halkı, organizasyon kabiliyetleriyle yeniden bir başka devlet halinde ortaya çıkabilirler. Binlerce yıllık tarihleri boyunca sahip oldukları, kanlarında, hücrelerinde var olan misâlsiz deneyim nedeniyle telâşa kapılmazlar, maceraya sürüklenmezler : örneğin, 1970 yılları iççatışmaları, toplumu arkasına alamamıştır, Bir, 1936 İspanya ihtilâline dönüşmemiştir ; Atalarımızın “kuru gürültüye pabuç bırakmamak” sözü bu, binlerce yıllık deneyimden doğmuş olacaktır. Tüm
imkânları denerler . Uzun sürebilen bu dönemde dış görünüşleri itibariyle, uyuşuk etkisi bırakırlar ;Tarihe, binlerce yıl sonra basmış, tarih tecrübeleri çok az olan Batılılar hele, onlardan da daha az tecrübe sahibi olan Uzak Batılılar, bu görünüşe aldanıp büyük yanılgılar içinde zafer çığlıkları atarlar . Fakat,hiçbir yaşam görüntüsü vermeyen bu, bıçağın kemiğe dayandığı an, Türk halkı harekete geçer ve inanılmaz bir güçle birbirlerine kilitlenirler...işte o zaman, örneğin, tüm tarihçileri şaşkınlık ve hayranlık içinde bırakan bir ANADOLU İHTİLÂLİ meydana gelir…Tandoğan, Çağlayan, Manisa, Çanakkale, İzmir mitinglerini de dünya basını, dev mitingler diye nitelemek gereğinde kalırlar ; 4 mayıs’ta, dincilerin kıyafetlerine bakarak Türk halkının, artıkİranlı’ya dönüşmüş olduğu kararını veren AFP(uluslararası haber ajansı) 10 gün sonra ağzının
payını fena alır.
Atatürk doğruyu, mantık, bilgi , tecrübe ve emsâlsiz 6’ncı hissiyle görmüş ve bu milletle neler yapılmaz
demiştir…Bunun bir meydan nutku olmadığını tarih bize açıklamaktadır..
Halûk tarcan