Futbol'da gelişmiş ülkelerde olduğu gibi taraftarlığın ve futbolumuzun genele yayılıp rekabet ortamının oluşması ve bu sayede Ülke futbolunda gelişme sağlanması,bunun içinde futbolumuzun ve taraftarlığın üçüzlerin tekelinden kurtulması bizim davamız ve Anadolu sevdamızın özü bu iyice bilineki karışıklığa sebep olmasın.
Bizim ne İstanbul şehriyle ne orada yaşayan insanlarla ne de oradaki diğer takımlarımızla bir sorunumuz yok onlara sözümüz de yok,işimize gelmeyince vs başka taraflara çekip başka bahanelere falan çarpıtmayalım,geçtiğimiz sezon sonunda Sinan Engin ve yönetimi ligin son maçında kendi centilmen ödüllü taraftarından anneler gününde annelerine küfürü yediğinde biz bu takımı 100'üncü yılında nasıl şampiyon yapmıştık bize niye küfür ediyorsunuz demişti hatırlarsanız bu yıl da beyaz sayfa açtığı hafta GS'nin kuddüsünün katkısı ile nasıl şampiyon olduğunu tüm türkiye gördü her sezon tekerrür eden mükerrer oyun benim hırsızım iyidir,çalan benden olsun,benim takımım şampiyon olsunda nasıl olursa olsun zihniyeti,haksızlıklarla,adaletsizliklerle,eşit sizliklerle,dengesizlik olmasın diyoruz mesele bu kadar basit.
Bu ülkede tüm resmi sivil kurum ve kuruluşlar, federasyonun tüm kurulları dahil yazılı görsel basının da katgısıyla bu yanlışa destek verilmekte isyanımız bu İstanbul da yaşayıpta takımlarını destekleyen insanlarımıza bir saygısızlığımız yok onlar doğru olanı yapıyor zaten bizlerin düşüncesi de herkes kendi memleketine yahut ata sözünden esinlenerek doğduğu yere veya doyduğu yerde yerel şehirlerine sahip çıksın anlatmak istediğimiz bu,sanırım anlatabildim. Buradaki bizans tabirimiz ise(hile,entrika) anlamında kullandığımız bir tabir bunun da o güzel şehrimizle de ilgisi yok,biraz daha açarsak İstanbulumuzu da orada yaşayıpta şehrini destekleyen taraftarlara da hatta üçüzlerin dışındaki takım ve taraftarı ile ilgili hiç sorunumuz yok,sorun orası ile alakası ilgisi olmayıpta orayı hayatında görmeyip te orayı destekleyenlerle.
Adam gibi hileye yanlışa sapmasın düzgünce şampiyon olsunlar yine saygı duyalım sadece üçüzlerin 50 yıldır bu ülkede insanlarımızı medya ile yönlendirerek Anadolumuzun insanlarını yurt içinde aldıkları teneke kupalarla uyutarak kendilerine taraftar yapmaları yurt dışında ise yarım asırdır fiyasko olan bir durumu görün kü rekabetten doğacak olan Ülke başarısının önemi ön plana çıksın buralarda kelime oyunlarıyla ilgilenileceğine işin anlatılmak istenen yönüne bakarsanız konu netleşir.
Ayrıca TRT'de bir spor proğramını izlerken sanırım kendiside fenerli Ömer Üründül Türkiyede istanbul takımlarının ceza aldığında federasyonun maçları izmir gibi illerde oynattığında ceza değil mükafat oluyor demişti,hemen devamın da Avrupa dan örnekler verdiğinde ise italya,ingiltere,ispanya.almanya buralarda avrupanın devi konumu durumundaki takımlar kendi Ülkelerinde başka şehirlere oynamaya gittiklerinde orada buradaki gibi taraftarları yok demişti.Bizler de istanbuldaki insanlarımız gibi yaşadığımız şehrin takımıyla o coşkuyu kendi şehrimiz de yaşamak istiyoruz hakkımız değilmi,bize dokunan tarafı açıkçası bir istanbul takımının şampiyon olduğunda Ankara ve bir çok Anadolu ilimizde yaşadığı coşku değilmidir,kendileri şampiyon olduklarında birbirlerinin semtinde kutlama yapabiliyorlar mı.?
Burda rakibin yoksa rekabet de olmaz kurmuşlar işlerine geldiği gibi yerine göre dikta yerine göre alevere dalevere yerine göre düzenlerine serbest piyasa diyorlar yani işerine geldiği gibi,başkalarının yaşam hakkına,hukukuna olan saygıları da ortada iyi de o zaman benim takımımdan önce Ülke başarım gelir sizler takımınızın çıkarlarının Ülke çıkarlarından önde gelmesini istiyorsunuz sağlıyorsunuz da,bana göre benim takımım şampiyon olmasın yeter ki önemli olan her şey adeletlice rekabet içinde çekişmeli geçsin işte o zaman O gelişmiş ülkelerdeki gibi,benim ülkemde de her yıl UEFA'ya Şampiyonlar ligine 4'er 5'er takımla katılsın,icabın da finalinde ülkemden iki takım oynasın.
Arkanızdaki bu lobilelerle ve bu medyayla Fener vs diğeriniz tek başına bu ülkenin en büyük takımı oldu diyelim öylesiniz de,bir gün herkes de sizlerin taraftarı da olursa o zaman kendinize
bir sorun derim e noldu bir iki takım büyüdü bütün ülkede o bir iki büyüğü tutarsa zaten öyle de tek tip yönetim şekli,tek bir şehir tek bir taraftar gerisi hikaye o şekilde karşısında bir güç olmayan sadece piyonlardan şu anki ki gibi mevcut bir lig formalite her yıl şampiyonu belli bu şekilde bir takımın bu ülkenin en büyüğü olması da sizce çözüm mü yani.
Süper ligimizde bir şehir ve üç takımı iyi,15 şehir,diğer iller ve takımı HİÇ,düşünsenize ülkemizde İzmirimizden,Adanamızdan vs büyük illerimizden takım yok allahtan bu yıl üç İlimizden taraftarı olan takımlarımız çıktı inşAllah kalıcı olurlar ama işlerinin diğer Anadolu takımları gibi ne kadar zor olduğunu kendileride çok iyi bilmekteler bu sebeple gereksiz yere süper lig de bulunan hacettepe ve belediye takımları gibi durumlara da karşıyız,aynı zamanda bunların var olmasını sağlayan siyasetsiz bir sezon dileğiyle,değişen bir şey yok velhasıl 2008-2009 sezonu kazasız belasız hayırlı olsun demekten başka çaremiz yok,esen kalın
2008-2009 futbol sezonu maraton kombineleri satışa çıkmıştır.
17 lig maçında geçerli olcak maraton kombineleri bu yıl çok ucuz.
KDV li fiyatı 59 lira olan kombineleri kredi kartıyla da alabilirsiniz.
kombineler:beştepe Gençlerbirliği tesislerinde satılmaktadır,kaynak:-haydigencler.com
Ank.belediyesi-Ankaragücü ile birleşecekmiş Ank.belediyesinin hakları da düzenlenecek bir yasayla çok sevdiklerinden İzmire yasal değil ama hiç önemi yok neden yasada bir ilin takımı başka bir ile taşınamıyor diye yazıyorlardı benim okuduğum da eee ne yapılacak bizim yasalar lastik gibi ama yine de yeterli olmuyor,baktın yasa başkasına uydu sana uymadı o zaman o yasayı iki şekilde bir karşıya birde kendine göre değiştireceksin kendilerine ayrı çalışanlara ayrı yasa çıkardıkları gibi,ayrıca bir yere çok düşük maaşla da olsa işe başlasanız çok sıkı bir güvenlik araştırması ile karşılaşırsınız,ama kendileri için hiç önemli değil,burdaki gariplik acaba hangi taraf daha çok önem teşkil etmekte ülkemizin geleceği için,dürüstlüğün vede doğruluğun karşıtını söylememize gerek yok biliniyor.
İnsanın aklı balık aklı gibi diyorlar ya doğru geçmişte olanları not alıp bir aklınızın bir köşesinde tutmayıp tedbiri elden bıraktığınızdan toplumun üzerinden geçinen uyanıklar bu durumdan faydalanırlar her zaman,şöyle biraz geriye gidersek Askere hakemlik ve belediye başkanlarına da kulüp başkanlıkları yasaklanmıştı şimdi sizlere sorsam Ank.belediyesporun gerçek kulüp başkanı kim diye acaba kaç kişi bilir bende bilmiyorum,o zaman asker hakemlerin de giderken dünya nimetlerinden kopmamaları için yerlerine kukla durumunda birilerini bırakmaları gerekirdi emsal olarak,her kim olursan ol bizim hakkaniyetimiz ve adeletimiz bu işte,bu yanlış durum hacettepe olayında da mevcut.
İktidarın elinde olmayan belediyeleri ele geçirme planı belediyenin birinide sen almasan da diğerini de başkası alsa ne olur karşındaki sanki bu ülkeden değil,durum demokrasinin gereği değilmidir,insanlar tornadan çıkma tek tip insan oluncamı demokrasi oluyor,durum iç açıcı gözükmemekte ülkede sendikalardan spora kadar her şeyi ele geçir medyasına kadar sistemi alternatifsiz bırakıp tek tip diktotaryal bir sistem sorsanız demokrasi derler örneği derseniz bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde Asyada,Afrikada ve güney Amerikada çok.
ABD'de siyasi vs bir başkanın veya bir belediye başkanının görev süresi 2 dönemdir,Newyorklular belediye başkanları çok başarılı olduğu için bir dönem daha kalması için ne yapsak diye düşünüyorlar maelesef bir çözüm yok yasalar belli zaten adamcağız da çıkıp şunu sölüyor ben benden sonrakinin hakkına hukukuna etki ve geçiş yapmadan bırakmam lazım kesinlikle olmaz diyor.
Bide bize bakın seçimle her gelen Siyasiler,belediye başkanları,sendika başkanları,kulüp başkanları,şöför ve bakkal başkanlarına kadar adamlar 50 yılı aşkın allah gecinden versin sağlıklarına bir şey olmasın da koltuğu bırakmıyorlar benim yaşım 51 çocukluğumdan bu yana seçimle gelinen bir çok yerde hala aynı kişiler oturuyor 50 yıldır,bir emeklinin çalışma ömrü dahi 25 yıl bu ülkede 60 yıl olmuş seçimle gelmiş hala makam işgal eden insanlar var yahu bu demokrasi mi şimdi,genç nüfusuz diye övünüyorlar o zaman gençlerimizin önü açın bari, milyonlarca gencimiz üniversitelisi dahil işsiz.
Gelişmiş ülkelerde seçimle gelinen yerlere bildiğimiz meslek gözüyle bakılmıyor oralara çok lüzum içeren bir bölge olması itibari balığın baştan sağlıklı olması düşüncesinden yola çıkılarak hareket edilmekte,onun içindir ki demokrasinin en adeletli yeri olması gerekliliği sebebiyle kuyumcu terazisi gibi kefelerinin daralarının eşit olması gerektiğinden bu ülkelerde 2 dönem bilemediniz 3 dönem görürsünüz seçilenleri ve de o ülkeler de uygun kişileri hemde çok uzun bir elemelerden geçerek o noktaya gelirler tabiki bu kısa görev süreleri boyunca da alınlarının akıylada bırakırlar yoksa ilerisi için kendileri çok zararlı çıkacaklarını çok iyi bilmekteler.
Bizim ülkemizde ise 2-3 dönemden fazla kaldıkları için nasıl olsa bu uzun dönemde kendi istemleri yönünde işleri yoluna koyduktan sonra sistemi alt üst edip bıraktıklarında da ak kaşıktan çıkan süt gibi giderler,maelesef geri kalmışlığımız burdan belli bırakın iki dönem seçilip adeletlice görev yapıp gitmeyi buralar da indiragandi yapmak bir meslek olmuş,ABD’de hadi sıkıysa bir vergi kaçır veya yolsuzluk yap demokrasi acaba oradaki mi bizdeki mi.
Tek eksik spor üzerinden istismarcılıktı oda tamam Mehmet ali şahin Antalya için, Unakıtan es es için uğraşırken,kürşat tüzmen makamında mersin için futbolcuya imza attırıyor maşşallah vs daha bilmediklerimiz cabası,Ankara'da 4-5 yıl öncesini hatırlayanlar bilir Ank.belediyesinin 1000'e yakın değişik branşlarda yurt dışında madalyalar alan 1000 civarında amatör sporcuları vardı ne hikmetse gerçi nedeni de belli o yıllarda o amatör branşları kapatıp 1000'e yakın sporcuyu dağıtıp neden futbol'a geçildiği bu yüzden de olimpiyatlarda başarısızlıklarımızın nedeni de ortada,Amatör sporcu üzerinden bir yol olmuyor napsınlar,geçen bir yerde okudum Özaldan bu yana bu değişen belediye sistemlerimiz sayesinde belediyelerimiz iş adamı üretim çiftliği haline gelmiş diğer yönü ise bir taşla iki kuş vurma derler ya işte o belediye takımları,belediye takımlarının delegeleriyle hem federasyonu elde tutuyorsun hemde belediyeliklerin tamamını sonra ne var kardeşim yurt dışında da var sanki LONDRA belediyesi,Paris belediyesi diye takım orda yokmu varmıki acaba.
Mağazanın vitrininde ise var sa yoksa üçüzler beyaz sayfalarla bu kulüplere ülkenin tüm imkanlarını kaynaklarını akıtın her yıl üçünden birini şampiyon yapın oh ne iyi ne güzel,Aurellonun ispanya ya gidişinden pişman olması bu yanlışı haksız vergisiz algısız kazancı bal gibi göstermekte,kulübüne 15 milyon euro futbolcuya 3,5 milyon euro verip yurt içi başarılarıyla yurdumuzun insanlarını medya aracılığla aldıkları teneke kupalarıyla kandırsınlar yurt dışı fiyasko,neymiş çeğrek finale kalmış 50 yılda hepsi bu,yahu adamlar her yıl finalinde iki takımıyla oynuyor senin o kendini başarılı gördüğün yerde,Aha bu yılda takımın biri sezona fiyasko ile diğerleride her hafta biri 9 kişilik rakiplerle oynuyor bu nasıl büyüklükse çünkü geçen sezon 29 hafta beyaz sayfa açtıkları hafta müdahele edilmişti sivas başlarda tehlike arz etmiyordu çünkü,bu yıl müdahale erken başladı Trabzonun dişini erken göstermesi vesilesiyle işi sağlama alıyorlar galiba,baksanıza rakipleri iki haftadır iki kişi eksik durumda rakipleriyle oynamaya başladı,yaa birincisinde hakem haklıda ikincisinde haksız ya siz hiç ingiliz ligleri izlemiyorsunuz ya da işte,Alt liglerimiz ise futbolcularının bonservis bedellerini federasyona yatıramadığından maça çıkamaz bu nasıl bir adaletse.
stadyum@trt.net.tr
telelig@trt.net.tr
TRT kime hitap ediyor?
Yazılı,görsel basın ve de spor yazarları kamu görevi yaparlar. Eğitici ve öğretici vasıtadır,araçtır kitleleri aydınlatmaktır görevleri.Bunu yaparkende taraflı olamazlar ahlak yasasına hukukuna aykırı hareket etmeleri suç teşkil etmektedir.Spor basını,yazarları,yorumcuları, kulüplerin Amigo yazarlığını değil kamunun elamanı olup tarafsız bir şekilde görevlerini yapmaları gerekmekte.
Balık baştan kokar diye boşa söylenmemiş devletin resmi kanalı TRT’nin üç sezon öncesi Levent Özçelik tarafından Pazar akşamları yapılan spor proğramında puan sıralamasına göre yukardan aşağıya ne takımlara ne renklerine ne de başka bir yönlerine bakılmaksızın eşit yorum ve pozisyon değerlendirmesi için özen gösteriliyordu.Daha sonra ne hikmetse bizde adettir iyi giden bir şeyi bozmak Levent Özçelik’ten sonra onun yerine,ben buna kasıtlı olarak diyeceğim getirilen Erdoğan Arıkan’ın ilk işi proğrama 4 takımın rengini temsil eden futbol topu koyarak art niyetli düşüncesiyle süper ligin Akşam haberinden sonra başlayan spor proğramında gece 12’ye kadar bu dört takımı değerlendikleri yetmiyormuş gibi birde gece 12 den sonra bu takımların tekrar özet görüntülerini vermeleri,kendi takımlarının yorumsuz,pozisyonsuz 2 dakikalık maç özetini seyretmek için uyumamaya çalışan insanları uyuttuktan sonra gece 1’de Anadolu takımlarının lehine olanı değil aleyhine olan pozisyon değerlendirmeleriyle kendilerince saolsunlar keyifli ve adaletli bir proğram yaptıklarını sananlara ne diyelim.
Haksızca aleyhimize verilen,lehimize verilmeyen penaltılarıımızı,sahada bile 11-11 oynatılmayışımız ile adaletsiz haksızca yönetilen maçlarla ilgili taraflı değerlendirmelerden o kadar çok örnek var ki,bu adamlar her hafta hakem hatalarından maç kaybettik diye de sızlanırlar bide kazandıkları maçları nasıl kazandıklarını hiç söylemezler ama,kaybettiğimiz Maç içerisinde yapılan hataları hakemin etkide kalma maç stresine ve korkusuna bağlamaya alıştırıldık tamam kabul.Akşam devletin kanalında spor proğramını izlerken en azından bir adaletli bir yayın beklemek hakkımız değilmi.
Hata yapmak insanlık gereği herkesin hakkı ne varki Adalet beklemek başka,Adalet sağlamak ve bunu eşit dağıtmakla yükümlü olanların sebeb olduğu yanlışlar diğer şehirlerimizin,yerel takımlarımızın ve de taraftarlığının zarar görmesini sağlıyarak zayıflamasını sağlamakta birde bu TRT kanalıyla süper ligi iki proğram şeklinde ayırarak,bölerek kitlelerin beyinlerine bu şekilde haksızca pompalanıyorsa düşündürücü,özel medyayı konuşmaya gerek bile yok
Üstteki konunun biraz daha açılımlısı
stadyum@trt.net.tr
telelig@trt.net.tr
TRT’de Levent Özçelik döneminde daha adilane bip spor proğramının yapıldığını,tek proğram olarak takımların puan sıralamasına göre yukardan başlıyarak sırayla ismine bakılmaksızın aşağıya doğru yapılmaya çalışıldığını eksik veya hata tabiki olabilir önemli olan niyet olduğundan o yıllarda bu dediğim yönde olunması çok olumlu bir şeydi tabiki kafadaki takımlara biraz daha fazla zaman ayırabilinir öylede oluyordu zaten önemli olan nedir sistem.
Gelelim Erdoğan Arıkan’a görevi devralır almaz ne yaptı oraya önce proğramın daha başında üçüzlerin renklerinde ki topları önüne koyarak başladı tepki alıncada onları çoğalttı dedik ya niyet önemli,tek proğramı ikiye bölerek yok stadyum yok telelig,ne diye ayrım yapılıyorsa aynı lig değilmi kardeşim daha olayın başında bölücülük haksızlık yapılmıyormu sanki biri ingiltere ligi diğeri pakistan ligi bu kadar çok hakir görüyorlarsa oynamasınlar o zaman Anadolu takımları ile,kendi aralarında ayrı bir lig kursunlar,bunu devletin kanalı TRT yapmamalı.
Akşam haberlerden sonra spor başlasın gece 12’ye kadar üç saat devam etsin biz bu takımları zoraki izleyelim,12’den 1’e kadar da Anadolu takımlarının görüntüleri hala bize ulaşmadı şu bizim üçüzlerin özetlerini öz evlatlarımızı bir kez daha gece saat 1’e kadar gösterelim dersen eee ben orada koparım kardeşim ondan sonrada aynen söylüyorum bu proğramda ben GENÇLERBİRLİÄžİ—ESKİŞEHİRSPOR maçının özetini gece tam 1.15 de sadece 2 dakika sadece goller başka hiçbir şey yok sabah kalk 7 de işe okula git sanki ayrı liglerde oynuyor bu takımlarımız ama diğer bölümde mubarek sanki veli efendi hipodromunda koşan atın sülasini insanlara öğretir gibi magazinsel yönünden tutda yok hafta başından itibaren ne yaşanmış da yok maç öncesi yok maç sonrası yok devre arası yok yöneticisi malzemecesi top toplayıcısına kadar sohbetlendiriliyor doğrusu bu mu.
Tamam lanet olsun o özel kanallara zaten onlar ellerinde davul tokmak maşallah amigolar ve o takımların taraftarları gibiler bizlerin zaten o proğramlarla işi olmadığı gibi izlediğimiz de yok,adamlar kendi çıkarları peşinde,onlar için ne ülkenin geleceği ne de Ülkenin çıkarları önemlidir ,işte bu yüzden devletin kanalı TRT’nin en azından Levent Özçelik dönemi gibi özel kanallardan biraz daha farklı,o yönde olmasını istemekte hakkımız olduğu düşüncesi suçmudur,TRT'nin kaç tane kanalı var biz buralarda yakın zamana kadar 3'üncü lig ve 2'lig dosyası maçlarını izlerdik ama şu an diğerlerinden hiçbir farkı kalmadı maalesef.
Ortada ülke futbolunun geride bıraktığı gerçekler bu sistem yapısıyla beklediğimiz başarıya ulaşmamız gerçekçimi, genel anlamda baktığınızda ilk şartı sistemimizin düzeltilmesi sonrada sadece TRT tarafından değil aynı zamanda siyasi iktidardan tutunda federasyonun tüm kurullarına kadar futbolumuza etkisi ve yönlendirici olan kurumların medyası dahil tümünün herkese eşit mesafede olunması Futbolun yasası herhangi birine farklı diğerine farklı uygulanmamalı,gücü olanın suç işleme özgürlüğü olmamalı,düdükler şehre,stada veya renklere bakılarak çalınmamalı bunun içinde bir maçın bir hafta öncesi veya bir hafta sonrası hakemleri etkide bırakacak gündemler yasaklanmalı,isimlere,renklere göre olmamalı adaletimiz,kriterlerini kimseye deldirmeden uygulanmalı,kişi kurumları küstürmeden,rekabet içinde kavga ettirmeden,camiaların sahada birinin diğerinden farkının olmadığını inandırarak o güveni vererek adalet eşit dağılırsa sistem düzene bir yola girmiş demektir,PEKİ sizlere soruyorum ÜLKEMİZDE BU İŞ BÖYLEMİ YAPILMAKTA'DIR? Bu iş neye benziyor biliyormusunuz bir baba iki evladı arasında ayrım yapıyorsa doğacak sorunlara da olaylara da katlanacak demektir.
Maalesef hafta boyunca tek sorunumuz Kaleci Volkan faul mü penaltı mı değilmi,İst.Belediye ve Denizli’nin haksız yere atılan futbolcularını(birer tanesi) ve de 9 kişiyle mücadele etmelerini neden bu kadar gündem yapmazlar,yenerlerse iyi mağlup olurlarsa hakem infazı vs bahane,sonuçta burada nasıl ŞAMPİYON oldukları yatmakta.
Sonuç olarak önemli olan iyi veya kötü bir sisteminiz olmalı sonuçta bakın size bunlada ilgili de bir örnek daha vereyim Amerika ve Çin ne kadar zıt ülkeler ama her ikisinde de demek ki iyi veya kötü bir sistem var ki adamlar olimpiyatlarda 200’er madalya aldı ne yaptıklarını biliyorlar demekki sonuçta bir sistem var bizim sorunumuz sistemsizlik,sistemi ve gücü eline geçirip yasalarla işine geldiği gibi mefaatin yönünde oynamayacaksın genele hitap edip zırt pırt değiştirmiyeceksin bizde ise biri gelir yapar biri gelir bozar,bizimkisi neye benziyor biliyormusunuz,rahmetli Barış mançonun bir parçası var aynen öyle Ali yazar Veli bozar keskin sirke küpüne zarar,bizde diyoruzki hep birlikte dersler çıkaralım bu işlerden hem takımımız için hem ülkemiz için,içerde de dışarda da daha başarılı olunsun,birilerinin bu ülkede tek başına büyük olması karşısında rakip olmadan çözüm değil diyoruz,paylaşmayı seveceğiz ve bu işin hem taraftar hem futbol olarak genele yayılması gerekmekte başka yolu yok,Kurbanı kestiğinizde nasıl paylaşıyorsunuz gönül rızası olmadan terazi gözünün bir tanesi diğer tarafa fazla yattımı hakmıdır teşekkürler,saygılarımla esen kalın.
ÜÇ MAÇIMIZIN TARİHİ BELİRLENDİ
TFF, TSL’nin 9, 10 ve 11’inci hafta maç programlarını açıkladı. Ligin 9. haftasında sahamızda Antalyaspor ile 2 Kasım Pazar günü saat 14:00’de oynayacağız. 10. hafta deplasmanda Konyaspor ile 9 Kasım Pazar günü saat 14:00’de karşı karşıya geleceğiz. TSL’nin 11. haftasında sahamızda Trabzonspor ile oynayacağımız karşılaşmayı ise 14 Kasım Cuma günü saat 20:00’de oynayacağız.
Nedense futbolseverlerimizin büyük çoğunluğu,doğup büyüdükleri veya bir ömür boyu yaşadıkları kentin takımının dışında üçüzlerden birine sevdalıdır.Hatta ve hatta kendi kentlerinin takımı,taraftarı olduğu üçüzlerden birisi ile karşılaştığında,sırt çevirirler kendi kentlerinin takımlarına.
Durum öyle bir hal almıştır ki bir kişi üçüzlerin dışında bir takım tuttuğunu söylediğinde,ısrarla 'gerçeği' söylemesi istenir ve üçüzlerden hangisini tuttuğu öğrenilmek istenir.
Genel olarak Anadolu şehirlerinde kendi takımlarının taraftar sayılarının az olma sorunu çözülemiyor,sorunun özü ise Şehrinde kendi takımından fazla üçüzlerin 'taraftar'ı olması.
Kendi şehrinde hiç kimsede örneğin Ankara'lıyı kendi şehrinin takımını tutmadığı için de suçlayamıyor,çünkü Ülkemizde azınlık olmak zor.Takımının 34 maçının 28'ini ertesi gün işe ve okuluna erken kalkıp gideceği bilinirken gecenin 1'inde hem de adil olması gereken devletin kanalında 3 dakikalık özetlerle kısıtlı kamera açılarından izlettirilerek insanlar uyutuluyorsa.
İşyerinde,okulda,mahallede bütün arkadaşlarınız üçüzlerin taraftarı ve onların futbolcusuna hayranlık duymakta ise hatta bu insanlardan kendi aile bireyleriniz içerisinde bile onlara hayranlık duymakta olanı var ise,insanları kendi şehir takımının taraftarı yapmak zor.
Bu adaletsiz ortamda.Bir kent takımı eğer o kentliler tarafından sahiplenilmiyorsa, o kentliler, kulüplerini ikinci, üçüncü sıralara koyuyorsa, o kentin büyük değeri de sessiz sedasız alt liglere düşer kaybolur gider, birkaç cılız ses dışında kimseden de tepki de gelmez.
Büyük küçük demeden soru yöneltseniz bulunduğunuz kentteki insanlara hangi takımı tutuyorsunuz diye hemen hemen bir çoğu kendi kentinin takımını ikinci takım olarak tutuyorsa, hatta hiç tutmuyorsa,sahip çıkmıyorsa kentine, bunun adı yalnız bırakılmaktır, bunun adı ihanet değil de nedir ki?
Oynanan lig mücadelesinde gözü kulağı İstanbul da veya başka kentler de değil kendi şehrin de olmalı. Örneğin Ankaralıyım derken büyük bir özgüvenle söyleyeceksiniz, ama sıra şehrinizin takımına destek olmaya geldiğinde üçüzlerin maçları şehrinizin takımından önemli olacak.
Ankaralı olmayı önemseyecek şehrinizin takımına destek olmayı göz ardı edeceksiniz! Arka plana atacaksınız!
İstanbul kulüplerinin O kendine has ışıltılı dünyasın da olmak uğruna kent takımınıza sırtınızı dönecek,kendinizi o akıntıya kaptırıp gidecek,takımınızdan bir haber olmayacaksınız.
Kentinizin insanları otobüsle, trenle veya uçakla üçüzlerin maçı için o takımın formasını giyecek, o takımın şehrine gidecek.Kentinizin takımının maçını önemseyip ne radyo'dan, ne televizyon'dan, ne gazete'den, ne de statın'dan takip etmiyeceksiniz. Sordukların da Ankara'yı çok seviyorum,buradan başka yaşayabileceğim şehir de düşünemiyorum diyeceksiniz "ne kadar anti-dürüstlük" ,Ankara'yı, Ankara'lılar düşünmezse kim düşünür ki? Bunun adı riyakarlık değil de nedir?
Halbuki kent bilincinde sorumluluğunda olup kendi şehrimizin takımını desteklersek, şehre bir hareketlilik gelir. Günü birlik de olsa ekonomik hareketlilik gelir, canlı karşılıklı tezahüratlar, karşılıklı şarkılar kısaca maç öncesinde, maç içinde ve sonrasında çeşitli gösteriler,eğlenceler, paylaşımlar, maçlara ayrı bir zevk katar, keyifle geçen dolu dolu haz alınan bir ortam. Bu eğlenceden bu güzellikten bu karnaval coşkusundan niye kendimizi ve şehrimizi mahrum bırakalım ki?
Şehriniz de maç olmasını istemiyormusunuz?
Şehrinize yerli, yabancı rakip takımların gelmesine vesile olarak, şehrinizi tanıtmak, güzelliklerini göstermek istemiyormusunuz? Ya şehriniz de festival yapacaksınız, ya şehriniz de konser düzenleyeceksiniz, ya bir etkinlik, ya da bir maç, bunlardan biri olacak ki insanlar sizin şehrinize gelsin, sizi tanısın,şehrinizin ekonomisine katgısı olsun ve de kendi memleketlerine döndüklerin de yaşadıklarını anlatsın. Böylece seni tüm dünya tanısın. Senin şehrin için yapacağın en büyük iş ve çıkış yolun bu, en büyük reklamın bu.
Kendi kentinize yeğlediğiniz O medyası lobileri aracılığıyla kandırıldığınız şehir görüyorsunuz yarım asırdır olduğu gibi bu sezonda istisnanın dışında yine yurt dışından fiyasko ile döndüler, bu iş böyle ne ekiyorsan onu biçiyorsun. kazançları ise her sezon olduğu gibi bu sezonda eğlencelerine devam ederek kendi kentlerinin reklamını yapmak ve kendi kent ekonomisine kazandırmak oldu,amaçları da bu zaten tek dertleri pastayı Anadolu'ya kaptırmamak,paylaşmamak zaten başarı ile de 50 yıldır bu işi iyi hallediyorlar bazen üç kağıtçıyı,emek hırsızını da tebrik etmek gerekiyor başarısından dolayı.
Ya vicdan,ahlak,emek kazanacak ya da her zaman kazananlar kazanacak. 'Futbol',spor ahlakını ve 'başkalarının acısına bakma'yı adil olmayı,paylaşmayı,hakkaniyeti,dürüstlüğü,dostluğu,dayanışmayı üçüzlere hala öğretemediyse,bunlara başka da hiç bir şey öğretemez...
Bunların adam olacağı yok yarışta olmaması gereken faktörlerin devreye girmesi için çaba sarfetmelere devam etsinler yurt içinde himayelerindeki lobilerin etkisiyle federasyona ve MHK'ya baskı yaparak o tenekeleri almaya devam etsinler her sezon aynı filmi biz izlemekten bıktık bunlar hala bıkmadı.
Ülke futboluna rekabetin gelmesini istememekteler,e ne yapalım bizlerde önümüzde ki sezon bunların yine Avrupa maceralarında ki rezil hallerini şimdiden görüyor gibiyiz,borazancı medyanın yalan yanlış yönlendirme vesilesi pembe dizisi hayalleri o rüyaya yatan acınası insanlarımıza yazık ne diyelim,çünkü 50 yıldır aynı ninnilerle uyumaktalar.
Şehrine sahip çıkmayanlar,başka şehirlerin takımını tutmaya devam edin,şehrinizin hakkını vermeyin,ne yapacaksınız kendi sevdanızı. Kendinizi başkalarının sevdaları ile avutarak paparazzi proğramlarında makenlerin aşk sevdalarını izlemeye devam edin en iyisi siz.
İşin en kolayı güce ve paraya tapma,güçlünün yanında olma,ne yazık ki toplumumuz da bir hayli yaygın.
Ne zaman ki üçüzlerin dışında bir takım şampiyon olacak, o zaman bu tablo değişecek. Ne zaman ki Anadolu'nun bir kalesi bizansın o kapısını kıracak,işte o zaman diğerleri de nasıl olsa onun peşinden gidecek o kapıdan içeri girecektir kesin.
Endüstriyelleşen futbolumuz koşullarında bu belki şimdilik bir ideal bir umut bir ütopya. Ama bunlar değil midir insanı ayakta tutan bizlere yaşam kaynağı olan.
Bizleri burada bir yerlere getiren ise değerlerimize verdiğimiz önem ve düşüncelerimiz.Burada bu düşüncede kalıcı olmamızı sağlayan ise karakterimizdir... Esen kalın.
Bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Sonuna kadar sabırla okuyun arkadaslar.
[SIZE=3]Her takım, kendi taraftarı için büyüktür...
İngiltere liglerinde geçtiğimiz hafta oynanan maçların izlenme oranlarına göz atıyorum. Premier ligde Manchester City’nin, Portsmouth’u altı golle geçtiği maçta, taraftar sayısı 40,238. Kuzey Londra’nın White Hart Lane stadında, Tottenham’ın Wigan Athletic’i ağırladığı maçta tribünlerde 35,808, ülkenin kuzeyinde, Sunderland’ın Middlesbrough’yu iki golle geçtiği maçta 38,388.taraftar.
Alt liglerde de durum pek farklı değil;
Premier’in bir alt ligi Championship’de, Norwich’in Carrow Road stadında, ev sahibi takımın Sheffield United ile oynadığı maçı izleyenlerin sayısı 24,175. Geçen sezon Premier ligden düşen Derby County ile Cardiff City mücadelesinde 28,007.
Bir alt ligde, League One’da (üçüncü lig), Millwall - Cheltenham maçında 8009 taraftar.
Yukarda saydığım takımların ortak özellikleri, Türk’ün tanımıyla, ‘Küçük takım’ olmaları. Hiç şampiyon olamamış, Şampiyonlar ligine katılamamış, formasına üç beş yıldız takamamış, vs vs.
Oysa ikinci ligde oynayan Leeds United’in kombine biletli taraftar sayısı, Beşiktaş ve Galatasaray’ın toplamından daha fazla. Üstelik mazisi de üçünden de eski. İşler kötüye gidince, İstanbulluların tribünlerin nasıl boşaldığını daha önceleri izledik, peki ya Leeds’in durumunda olsalar, tribün manzaraları nasıl olurdu acaba?
Ikinci ligde mücadele eden Derby County’nin kombine biletli taraftar sayısı 23,500. Ipswich Town’nun 15,000, Wolverhampton Wanderers’ın 17,000.
Oysa bizde taraftarlık, televizyon ekranları karşısında. O yüzden, birinin 25 milyon, diğerinin bilmem kaç milyon taraftarı, garip durum dışardan bakınca...
***
‘Üç Büyükler’ yalanı,ı Türk futbolunun kronik hastalığı. Türk’ün Türk’e propagandası. Peki onlar ‘büyük’ ise diğerleri ne oluyor merak ederim. Sonu ta en başından belli kötü bir filmin ucuz figüranları mı yoksa?
Leblebi, çekirdeki mi, zengin sofrasının çerezleri mi yoksa ?
Olsalar da olur, olmasalarda mı yoksa ?
Üç Büyükler!. Bu nasıl büyüklükse. Çok eskiden beri Avrupa sahalarında yaşanan hüsranları düşününce. Oysa büyük dediğin, büyük olmalı büyükler arenasında. Arsenal’ın, Emirates stadında maç başına geliri 3 milyon Sterlin civarında, kombine biletli taraftar sayısı 40,000, kombine için bekleme sırası ortalama sekiz sene. Manchester United’ın 56,000. Barcelona’nın kombine biletli taraftar sayısı 90,000.
Ve gerçek büyüklerin başarıları ortada.
Ya bizim büyükler! Mesela Beşiktaş, büyüklüğü, dünya futbolunun neresindedir ki? Hatırlayın, geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Liginde. Liverpool’un Anfield stadında. Kop tribününden yükselen (Can We Play You Every Week!) ‘Her Hafta Sizinle Oynayabilir miyiz” tezahüratı hala kulaklarımda. Avrupa arenalarında en ufak başarısı olmayan bir takımın, büyüklüğüne bizden başka kimsenin inanmadığı gerçeği bir kez daha.
Üç Büyükler! Şampiyonlar Ligi tarihinde, gurup maçlarında sıfır puan çekerek ilginç bir rekora imza atan Fenerbahçe. Her sezon har vurup harman savurduğu onca paraya rağmen, tarihinde yalnız bir kez, o da geçen sezon Şampiyonlar Ligi gurubundan çıkmayı başarabilmiş. Bütçe olarak ülke takımlarının hayli üstünde, ama ya sportif başarı. Ne UEFA’da ne Şampiyonlar liginde.
Ve gelelim geçen sezonun şampiyonuna. 165 milyon Dolar borcu ile ülkenin en üst liginde mücadele etmesine izin verilen, kendi liginde Şampiyon olduğu halde ön eleme oynamış, üstelik pek vasat bir takıma elenmiş Galatasaray. Bir kez UEFA Kupasını kazanmış, ama sonrasında Avrupa arenalarında hüsranlarda. Hala eli yüzü düzgün bir stadı bile olmayan, üstelik borç batağında.
Sarı Kırmızılı takım İngiltere liginde oynasaydı, eksi kaç puanda başlardı acaba. 1904 senesinde kurulmuş, mazisi üç İstanbullu’dan eski günümuzde League One’da mücadele eden ve mali butçesinde ki açık yüzünden küme düştüğü sezon 10, bir sonraki sezon 15 puanı silinen Leeds United taraftarlarına sormak gerekir sanırım bu soruyu.
Ve tabi, 2008-2009 sezonunun başında, yine borç yüzünden 30 puanı silinen Luton Town’u unutmadan.
***
İlginç bir istatistik, rekabet yoksunu ligimize dair. Türkcell Süper Lig’de bu sezon Anadolu takımları üç İstanbul takımı ile oynadıkları karşılaşmalarda macı 11 kişi tamamlamayı başarmakta zorlandıkları gerçeği. İstanbul takımlarının bu sezon yaptığı ilk 12 maçta, rakip takımlardan 8 futbolcu kırmızı kartla oyun dışı kalmış olması. Oynanan 12 karşılaşmada sadece Fenerbahçeli futbolcu Volkan Demirel’in kırmızı kart görmesi. Şasırmamak gerek, Zira bizim futbolumuzda sistem çoğunluğun mutlu olması adına. Koskoca bir ülkeyi yalnızca bir şehirden ibaret sayınca, futbol denilen güzelim oyunu iki,. bilemedin üç takıma endekslemek de kaçınılmaz oluyor nasılsa.
Üç kişilik paranoyak bir aşk masalı Türk futbolu. Her sezon ayni teranenin içinde, ayni tek düzeliğin içinde yuvarlanıp gittiğimiz. Ta en başından sürekli ‘Üç Büyük’ yalanı ile yoğrulan, tüm yaşamlarında taraftarı oldukları takımın stadını dünya gözü ile bir kez bile göremeyenlerin diyarında.
Yenenin değil, yenilenin sürekli konuşulduğu bir lig bizim ligimiz. Futbol programlarında sürekli sadece üç takımın tartışıldığı. Sevimsiz ve adaletsiz. Yine çoğunluğun ilgisini çekme adına. O yüzden yense de yenilse de, hep baş köşede üç İstanbullu. Gazetelerin spor sayfalarında, televizyon programlarında. Haliyle neredeyse her doğan çocuk ‘İstanbullu’ güzel ve yalnız ülkemde.
Malum, çocuk ne görürse onunla büyür bu yaşamda..
Bilir misiniz, son yıllarda İngiltere futbolunda dört takım zirve yarışını parsellemiş olsa da, son 25 senede 7 takım kaldırmıştır Şampiyonluk kupasını. Futbol liginin kurulmasından bu yana ise 28 takım şampiyonluk yaşamıştır. İngiltere ikinci liginin (Championship) izlenme oranı bizim ‘Kurşunlu’ Süper ligimize fark attığı da meselenin diğer bir boyutudur…
Turk futbolu, haksız rekabet üzerine kurulu, ‘Üc Büyükler’ edebiyatında eriyip gitmekte. Ama hangi büyük? Sahada oynanan futbolun kalitesi ortada. Har vurup harman savurdukları onca paraya rağmen Avrupa arenalarında aldıkları sonuçlarda.
Filler tepişirken, karıncaların hep ezildiği bozuk düzen Türk futbolu. Adalet, eşitlik ve rekabetten yoksun, kurulduğundan beri yalnızca 4 şampiyon çıkarabilmiş. Üçlü oligarşinin bir heyula misali üzerine çöktüğü.
Hemen her Avrupa macerasında tepetaklak döndüğümüz.
Nacizane düşüncem, takımın küçüğü büyüğü olmadığıdır. Her takım, kendi taraftarı için büyüktür. ‘Hangi takımı tutuyorsun?’ sorusuna verilecek cevap mutlaka üç takımdan biri olmamalıdır. Futbolun beşiğini örnek almak gerekir. Ve diğer kaliteli ligleri.
Nihat Kahveci’nin forma giydiği Villareal, 49,045 (2007 sayımı) nüfuslu küçük bir kasabanın takımıdır. Maçlarını 25,000 kapasiteli Madrigal stadında oynar.
Ve yine hatırlatmakta yarar vardır;
‘Üç Büyükler’ edebiyatı, Türk’ün Türk’e masalıdır…
Yoksa siz hala inanıyor musunuz bu masala?
Ziya ADNAN
[/SIZE]