09-18-2008, Saat: 06:50 AM
[SIZE=6]SöyLesem Tesiri Yok
Sussam GönüL Razı DeğiL
[/SIZE]Sustum…
Öylesine…
Bir nefeste… Aheste…
Varsın güller açılmasın bundan sonra… Varsın olsun! Eksik olsun… Çoklar
aza anlar hiçliğe canlar ecele devrile dursun… Koygar şahinler
uçurmam bundan gayrı turna kanadıyla yaralanmış göklerimde
Kıyılmış ne varsa beyhudedir bundan böyle… Sustum… Dertli kalem…
Artık sen söyle!
Sustum… Bu vakte kadar söz kalesinin burçlarında niçin mahpustum?
Viran olmanın noksan kıldığı bir tutam acıyla mürekkep renginde içimi
kustum… Siyahın üstüne renk tanımakla yapılan hatayı saçımda an be
an artan aklardan öğrendim… Ve öğrendim susmayı akıtmaya
kıyamadığım sağanaklardan… Uyan ey zaman!
Bedel iste bitirdiğim yarınlardan…
Sustum…
Kelamın koridorlarında infilak eden sedamı yunmuş
yıkanmış kızıllıklara yar eyledim…
Sustum ve nihayet kar eyledim…
İncecikten bir sızıyla inlerken neyler son sözümü sona
ermeden evvel suskunluk alfabesiyle söyledim… Evet! Belkide bir
zamanlar meyustum…
Ama korkmayın artık…
Sustum… Sustum…
Sustum… Cana canana zamana mekana zekana korkana yürek
burkana gökten sarkana yerle bir olan arkana… Tuş oluşunu
gördüm sustum… Yaratık mesabesine indirgenmişlerin haliyle sustum!
Tersine açan bir çiçek gibi topladım yapraklarımı gün ışığından
goncamın içine pustum…
Sustum… Sustum…
Sustum…
Olmayan saygının kaygısını çekerek… Bağrımdaki çorak toprağa
Mecnun’un efkarını ekerek… Bir ceylanın toynaklarıyla ezildim geçip
gitti sekerek… Ormanlar uğuldadı gözümdeki son billuru da dökerek…
Hıçkırmak istedim olmadı sendeledim olduğum yere çökerek…
Harman vakti bir başak kesildim biçmekten imtina etmeyen kader adlı
orağın önünde boyun bükerek…
Sustum…
Sustum… Konuş deseler de…
Söz gümüşünü biriktiririm artık yamalı keselerde… Özüm her ne kadar
kavrulsa da Leyla menşeli vesveselerde… Veya… Kısıtlamış hülyalarım
açı ortayını yitirse de lüzumsuz hendeselerde… Söz dedim ya…
Hani ağlamaklı baktığında kelam kesilen mevzu… İşte o artık bundan
böyle sözü geçmez köselerde… Sustum… Hakikatte susmak dil çeliğini
örseler de…
Neyse…
Sustum…
Sustum…
Gemiler kalkıyordu limandan…
Fora yelkenlerin kirlettiği simandan bir hüzün aksetti sonra… Küçük bir
çocuk çehresiyle kanadı ufkun derinlikleri… İçimdeki ateşler terk ederken
o ıtri serinlikleri… Yaseminler de bivefa kokmayınca bu bahar!
Hanımeli saltanatını devirince Akdeniz’in rutubet kokan nefesi… Ansızın
yıkılınca zincirlere hükmeden aslanların kafesi… Sustum…
Sustum… Sebepsiz yere… Ruhum yara bere…
Eyvahları yollamadan mutebere…
Biliyor musun dostum… Ben sustum!
[ses]http://www.fileupyours.com/view/209147/Rafet%20El%20Roman%20-%20Sorma%20Neden.mp3[/ses]
Sussam GönüL Razı DeğiL
[/SIZE]Sustum…
Öylesine…
Bir nefeste… Aheste…
Varsın güller açılmasın bundan sonra… Varsın olsun! Eksik olsun… Çoklar
aza anlar hiçliğe canlar ecele devrile dursun… Koygar şahinler
uçurmam bundan gayrı turna kanadıyla yaralanmış göklerimde
Kıyılmış ne varsa beyhudedir bundan böyle… Sustum… Dertli kalem…
Artık sen söyle!
Sustum… Bu vakte kadar söz kalesinin burçlarında niçin mahpustum?
Viran olmanın noksan kıldığı bir tutam acıyla mürekkep renginde içimi
kustum… Siyahın üstüne renk tanımakla yapılan hatayı saçımda an be
an artan aklardan öğrendim… Ve öğrendim susmayı akıtmaya
kıyamadığım sağanaklardan… Uyan ey zaman!
Bedel iste bitirdiğim yarınlardan…
Sustum…
Kelamın koridorlarında infilak eden sedamı yunmuş
yıkanmış kızıllıklara yar eyledim…
Sustum ve nihayet kar eyledim…
İncecikten bir sızıyla inlerken neyler son sözümü sona
ermeden evvel suskunluk alfabesiyle söyledim… Evet! Belkide bir
zamanlar meyustum…
Ama korkmayın artık…
Sustum… Sustum…
Sustum… Cana canana zamana mekana zekana korkana yürek
burkana gökten sarkana yerle bir olan arkana… Tuş oluşunu
gördüm sustum… Yaratık mesabesine indirgenmişlerin haliyle sustum!
Tersine açan bir çiçek gibi topladım yapraklarımı gün ışığından
goncamın içine pustum…
Sustum… Sustum…
Sustum…
Olmayan saygının kaygısını çekerek… Bağrımdaki çorak toprağa
Mecnun’un efkarını ekerek… Bir ceylanın toynaklarıyla ezildim geçip
gitti sekerek… Ormanlar uğuldadı gözümdeki son billuru da dökerek…
Hıçkırmak istedim olmadı sendeledim olduğum yere çökerek…
Harman vakti bir başak kesildim biçmekten imtina etmeyen kader adlı
orağın önünde boyun bükerek…
Sustum…
Sustum… Konuş deseler de…
Söz gümüşünü biriktiririm artık yamalı keselerde… Özüm her ne kadar
kavrulsa da Leyla menşeli vesveselerde… Veya… Kısıtlamış hülyalarım
açı ortayını yitirse de lüzumsuz hendeselerde… Söz dedim ya…
Hani ağlamaklı baktığında kelam kesilen mevzu… İşte o artık bundan
böyle sözü geçmez köselerde… Sustum… Hakikatte susmak dil çeliğini
örseler de…
Neyse…
Sustum…
Sustum…
Gemiler kalkıyordu limandan…
Fora yelkenlerin kirlettiği simandan bir hüzün aksetti sonra… Küçük bir
çocuk çehresiyle kanadı ufkun derinlikleri… İçimdeki ateşler terk ederken
o ıtri serinlikleri… Yaseminler de bivefa kokmayınca bu bahar!
Hanımeli saltanatını devirince Akdeniz’in rutubet kokan nefesi… Ansızın
yıkılınca zincirlere hükmeden aslanların kafesi… Sustum…
Sustum… Sebepsiz yere… Ruhum yara bere…
Eyvahları yollamadan mutebere…
Biliyor musun dostum… Ben sustum!
[ses]http://www.fileupyours.com/view/209147/Rafet%20El%20Roman%20-%20Sorma%20Neden.mp3[/ses]