MAVİ ŞİİR
kayboluşun simgesidir gözlerin,
engin denizlerin orta yerinde
belki de bir sevda uzak ve derin
serçe kuşlarının yüreklerinde
bugün güneş neden bu kadar ılık
nerede elleri bu ağaçların
bulutlardan mı damlıyor yalnızlık
ıslanır mı gözyaşıyla saçların
bir hüzün akşamı, bir koyu gece...
buğulu camlarda tükenen aşklar...
arkamda sessizlik kaldı sadece
artık seni fısıldamakta rüzgar
mavi hayallerle aynı duvarda
mavi bakışlara bürünmekteyim
gönlümde birikmiş mavi sularda
masmavi ölmekte, sürünmekteyim
gözlerine bakmadan sevmek seni
dokunmadan ellerine, vurulmak...
sisli rüyalardan kaçan gölgeni
bir sabah uyanıp karşımda bulmak...
kayıp sevgileri sahilde ara
tozlu sayfaları mazide bırak
şimdi gözlerini dik ufuklara
mavi mavi yaklaş mavi mavi bak
Mefkure Turan
Şu anda ki ses tonumu duysandın acırdın halime.Gittin ama bak yoksun Gittiğinin gerçeğini söylemeden. Doğru ya sen hiç gitmedin. Hiç uzaklaşmadın benden.Hep yanı başımdasın . Hep baş ucumda.
Yüreğim her atışta seni anıyor. Gözlerim baktığım her yerde seni görüyor.uzaktasın belki sen. Yoksun karanlığın MAVİLİGİNDE Gökyüzünün MAVİLİGİ vardır sizin için. Benim karanlığımda MAVİLİGİM sensin.
Hiç merak etmiyorum gülüm. Hiç üzülmüyorum olanlara. Ben ölürken bile senle öleceğim. Son nefesimi senin yanında vereceğim. Ayaklarımdaki son derman beni sana getirecek. Ayaklarına düşeceğim. Torunların olacak belki yanında . tanımayacaksın beni belki de. Dokunduğun zaman elime ateş bedenini saracak. Sende yanacaksın. Dünyanın binbir yerinden toprak getir. Beni toprağa göm.
YANAN ATEŞ SÖNMEYECEK
Bol keseden sevdalar yaşamışız gariban gönlümüzde
Zamansız yolculuklarda yörüngesiz aşklara düşmüşüz
Kendi yankımızı özlemiş, kendi bulutumuzla ağlamış
Elveda nakaratlı şarkılarda yüreğimizi bağlamışız.
Yanan bir türkünün en ince nakaratında kaybettiğimiz yılların hüzün haritasını koyarız önümüze. Aşkın en yakın adresi çiçeğe durmuşken bal özlü bir sobe''de yürek kanar sürekli. Bizler, içimizdeki sahralardan tarihsel yolculuklara yürürken, bir kadının ellerinden sevgiyi yudumlarız ve her mevsim yine de yalnızlığın sınırlarına şiirler çekeriz.
Damla düşerken mevsim kurumuşluğuna güneşe konuk olur, denizlerinin uzak ürpertilerinde yeşil köpükler ararız kendimize. Biliriz ki, gecenin iç çekişlerinde fısıltımızdır suskunluğumuz. İçlerinde anlamsız başkaldırılar taşıyan, her ürpertiden ses olan, korkunun telinde şarkı olan umutsuz ve utkusuz ressamlarız biz.
Alnımızdaki terlerle dalıp gidiyoruz birbirimize işte. Günlerdir ağzımda erimeyen bir bakla, günlerdir umutsuzca dolaşan yaşlı bir balıkçıyım sularında. Bir ayağım dağlarında, bir ayağım ağustos yediverenlerine benzeyen dudaklarında, nar gözesi güzelliğinin açılımlarını izlemekteyim.
Ayrı köşelerde hayata hamleler yaparak doğrulmaya çalışıyoruz yaşamaya. Gecelerde iz sürüyor, gündüzlerin yaman rüzgârına göğsümüzü veriyoruz. Sevda kapanına sürgün aşkların tuzağını kurarken gölgeler, biz en çok yeni bir sevdanın güllerini buduyoruz gönül bahçesinde. Zaman ***** gülüşler ritmiyle sızımız oluyor istemeden.
Yüreğimizdeki yetim sevinçleri mavi düşlerimizle şenlendirmiştik günlerce. Her sabah günaydınım, her akşamüzeri içime düşen hüznümdün. Umut ve hüznün aynı günde yaşandığı, gözlerinle mutlandığım saatlerde dudaklarım sana zıpkın, kelimelerim parça parça özlemi döşerdi beyaz camlara.
Yorgun adımlarımızın özlemi düşleyerek sıklaştığı anlarda sesimizi umarız aniden. Çağrılarımız sessizliğin vedası gibidir. Yokluğumuzu sorgularız küskün dinleyişlerde. Gökte yıldız sevişmeleriyle kıpırdar bulutlar ve kuyruklu birkaç yıldız uzak anıların koynuna düşer. Karanlığın yalnız gölgesi gül bakışlı sevgilinin gönlünü tarumar bekleyişlerle silkeler.
Ruhuma doladığın kutsal kollarınla bu gece yüreğindeki bütün güzellikleri eski masal molalarına serdim. Aşkın gölge saklılarında gerdanına öpüş oldum, kimi kristal yansımalı kahkahalarında ağladım, kimi günü geçmiş bir aşkın penceresinden sana el salladım.
Zaman aşırı bir medeniyette utangaç öpüşler bırakıp ardımızda güneşin öte yakasınadır yolculuğumuz. En umutsuz anlarımızda yüreğimizdeki kafiyelerle onurlu aşklar düşledik tanrıların hiç büyümeyen ormanlarında. Yağmur suları içtik yeşil dallardan, kirimizi akladık dağlardan kopup gelen pınarlardan. Geometrik şekillerden cennetler inşa edip, içimizdeki ören yerlerine dünyanın bütün çocuklarını saldık.
Ben yine de, afyon bakışlı gözlerinde ve sesinin ulaşılmaz sığınaklarında uyumak istiyorum küle dönen aşklarımla. Şölenler kurup gökyüzüne binlerce yıl sürecek bir halayla sadece gözlerinde kalsam, sadece yüreğinde suskun kelimeler olsam ve gamzeli yanaklarının büyüsüyle sana şiirler dizsem. Gecenin endamında maviliğim olsan, hiç biri sana benzemeyen rüyalardan bile vaz geçsem.
Başka senler eklenmeyecek bundan sonra düşlerime. Kaç düşüm hüzünlerin beşiğinde sallandı bunca yıl. Aşk, yosunlar gibi yapıştı yıllardır yüreğime, içimin kaldırım taşlarında niceleri ağladı ve her bahar nice bulutlar geçti göğümden. Artık korkmuyorum gecelerden, korkmuyorum kimsesiz yolculuklarımdan. Ömrümü sellere uğratan yağmurlar hiç eksilmesin, dinmesin şiirlerimdeki umutlarım.
Anla ki, yüzyıllardır asmada yetiştirdi insan sarhoşluğu. Asırlardır yürekte biriktirdiği hüzünle geçti aşkın asma köprülerini. Bir yanı gece, bir yanı gündüz bu yeryüzü atlasında kimi güneşe, kimi sevince yürüdü. Kader tarlalarına umut ekti, hasadını kuşlara kaptırdı. Ağlarımızdaki balıkları martılar, yüreğimizdeki aşkları kişiliksizler kaptılar. Sesimizi sulara, yankımızı dağlara vererek, düş ormanlarında kendi şiirimizi yazana kadar ölmeyeceğiz işte.