11-29-2008, Saat: 09:27 PM
Durgun bir denizdim şu anki gibi.. Kendiyle mutlu şımarık bir kız çocuğu olmayı da seviyordum üstelik..
Kendimle baş başa kalınca çökerdi yüreğime hüzün bulutu.
“Keşke böyle olmasaydı”, ya da “keşke böyle olsaydı”larım hep sonradan vururdu ince ince.
Bir karanlık sarardı dört bir yanımı.
Güneş açtığında yine gülümserdim çocuklar gibi…
Bir gün sen geldin, Karanlığın içinde yanan bir deniz feneriydin limanıma ilk yaklaştığında.
Sonra büyüdün hüznümü okşayan mavi bir ışık oldun içimde..
Puslu ay ışığı gibi aktın hüzünlü odamın nemli duvarlarına,
Düşüncelerimin zindan karası yoktu varlığınla…Ve biraz daha büyüdün.
Sabah yüzüme vuran ilk ışıktın dünyamda.
Duygulu, buğulu sesin, kurumaya yüz tutmuş bir çiçeğe hayat veren su damlasıydı..
Farkında değildim hayatımın içinde olduğunun..
Yüreğin yüreğimdi.
Her gün biraz daha vardın bende, her günüm birazcık daha sen!
Beni büyüttün hüznüme gülüşünü ekleyerek,
Doğrularıma gözlerini arkadaş ederek, yalnızlığıma varlığını ortak ederek, geceme ışığını sunarak..
İşte yalnız bunun için teşekkür etmeliyim sana.
Beni büyüttün yüreğin yüreğimdi bu oyunda.
Yalancı bir sevdayı öyle güzel iliştirdin ki ellerime, uyanmak isteyip istememek arası bu rüyanın içinde bende vardım artık seninle..
Tatlı tebessümler, varlığınla bütünleşen mutluluğum kısa süreliydi.. ‘İyi ki var’ dedirten heyecanım…
Oysa yalan zincirleri üzerine kurduğun hayatın seni çabucak ele verdi sevgili..
Her kopan zincirde bir tokat çarpıyordu yüzüme,
Her olmaması gereken bir sen’den dönüyordum kendime…
Buna ne gerek vardı?
Başkalarının yaptığı gibi seni incitecek hoyrat bir sevda değildim ki ben..
Bana sahteliği bir demet çiçekle sunan sen, asıl sen değildin zaten, o zaman neden?
İnandığım mavi sevdamı yalancı kırmızıya boyamana ne gerek vardı?
Kulaklarımı tıkadım su damlası sesine,sadece sesin her yalanın içinde sırıtan bir gerçeklikti.
Ve sustun… Çıldırtan sessizliğin ortasında rotasını şaşırmış bir gemiciden farksızdım, pusulam da yoktu üstelik… bu çıkmazdan dönüş de yoktu.. Bir kayıptım.
Nerede kaybetmiştim kendimi,nerede aramalıydım, nerede bulacaktım?
Bu içimdeki yabancı da neyin nesiydi?
Hayatıma sorgusuz sualsiz girip sonrada hiçbir açıklama yapmadan talan edip gidecek miydin? Ve benden buna göz yummamı isteyecektin…
Oysa yüreğin yüreğimdi bu oyunda.. Ben de birazcık sahteydim. Çünkü bende birazcık sen’dim.
Ve bir gün gittin.. Hiç şaşırtmadın beni..
Karanlığın içinde gözlerimi açıp tekrar siyahı görmekti gidişin.
Sevdiğim sen değildin ki o yüzden üzülmedim.
Her kimse o ilk “Sen” sıfatında tanıdığım, işte o’ydu benim yüreğim… Bir olmayandı yani.
Bu bir gerçekti, bir acı tokat daha.
Başka kimliklere bürünüp sana ait olmayan cümlelerini yalanlarından oluşmuş gösterişli bir hediye paketinde sunmaktan vazgeç!
Başkası olma sevgili.. Yüreğin neyse öyle şekil alsın varlığında.
Hayatına kendi ellerinle buyur ettiğin boş’luklarla yorma kendini boşuna.
Sahte bir mutlulukla büyüttün beni.. yolun sonuna varamadan yoruldum.
Yüreğin yüreğimdi bu oyunda.. Aldığım yere bırakıyorum şimdi düşlerimi..
Arkamdan bakma.. oyun bitti yüreğim yenildi !
Kendimle baş başa kalınca çökerdi yüreğime hüzün bulutu.
“Keşke böyle olmasaydı”, ya da “keşke böyle olsaydı”larım hep sonradan vururdu ince ince.
Bir karanlık sarardı dört bir yanımı.
Güneş açtığında yine gülümserdim çocuklar gibi…
Bir gün sen geldin, Karanlığın içinde yanan bir deniz feneriydin limanıma ilk yaklaştığında.
Sonra büyüdün hüznümü okşayan mavi bir ışık oldun içimde..
Puslu ay ışığı gibi aktın hüzünlü odamın nemli duvarlarına,
Düşüncelerimin zindan karası yoktu varlığınla…Ve biraz daha büyüdün.
Sabah yüzüme vuran ilk ışıktın dünyamda.
Duygulu, buğulu sesin, kurumaya yüz tutmuş bir çiçeğe hayat veren su damlasıydı..
Farkında değildim hayatımın içinde olduğunun..
Yüreğin yüreğimdi.
Her gün biraz daha vardın bende, her günüm birazcık daha sen!
Beni büyüttün hüznüme gülüşünü ekleyerek,
Doğrularıma gözlerini arkadaş ederek, yalnızlığıma varlığını ortak ederek, geceme ışığını sunarak..
İşte yalnız bunun için teşekkür etmeliyim sana.
Beni büyüttün yüreğin yüreğimdi bu oyunda.
Yalancı bir sevdayı öyle güzel iliştirdin ki ellerime, uyanmak isteyip istememek arası bu rüyanın içinde bende vardım artık seninle..
Tatlı tebessümler, varlığınla bütünleşen mutluluğum kısa süreliydi.. ‘İyi ki var’ dedirten heyecanım…
Oysa yalan zincirleri üzerine kurduğun hayatın seni çabucak ele verdi sevgili..
Her kopan zincirde bir tokat çarpıyordu yüzüme,
Her olmaması gereken bir sen’den dönüyordum kendime…
Buna ne gerek vardı?
Başkalarının yaptığı gibi seni incitecek hoyrat bir sevda değildim ki ben..
Bana sahteliği bir demet çiçekle sunan sen, asıl sen değildin zaten, o zaman neden?
İnandığım mavi sevdamı yalancı kırmızıya boyamana ne gerek vardı?
Kulaklarımı tıkadım su damlası sesine,sadece sesin her yalanın içinde sırıtan bir gerçeklikti.
Ve sustun… Çıldırtan sessizliğin ortasında rotasını şaşırmış bir gemiciden farksızdım, pusulam da yoktu üstelik… bu çıkmazdan dönüş de yoktu.. Bir kayıptım.
Nerede kaybetmiştim kendimi,nerede aramalıydım, nerede bulacaktım?
Bu içimdeki yabancı da neyin nesiydi?
Hayatıma sorgusuz sualsiz girip sonrada hiçbir açıklama yapmadan talan edip gidecek miydin? Ve benden buna göz yummamı isteyecektin…
Oysa yüreğin yüreğimdi bu oyunda.. Ben de birazcık sahteydim. Çünkü bende birazcık sen’dim.
Ve bir gün gittin.. Hiç şaşırtmadın beni..
Karanlığın içinde gözlerimi açıp tekrar siyahı görmekti gidişin.
Sevdiğim sen değildin ki o yüzden üzülmedim.
Her kimse o ilk “Sen” sıfatında tanıdığım, işte o’ydu benim yüreğim… Bir olmayandı yani.
Bu bir gerçekti, bir acı tokat daha.
Başka kimliklere bürünüp sana ait olmayan cümlelerini yalanlarından oluşmuş gösterişli bir hediye paketinde sunmaktan vazgeç!
Başkası olma sevgili.. Yüreğin neyse öyle şekil alsın varlığında.
Hayatına kendi ellerinle buyur ettiğin boş’luklarla yorma kendini boşuna.
Sahte bir mutlulukla büyüttün beni.. yolun sonuna varamadan yoruldum.
Yüreğin yüreğimdi bu oyunda.. Aldığım yere bırakıyorum şimdi düşlerimi..
Arkamdan bakma.. oyun bitti yüreğim yenildi !