***HiÇBiŞeYiM YoK SeNDeN BaŞKa
YaNi ÖLeSiYe ZeNGiNiM***
Rüzgarın kulağıma fısıldadığı ilk isimsin
Kalbimden atamadığım tek kişi
Ve yüreğimden söküp atamadığım alışkanlığım
Ne garip ki nefes almak gibisin
Her soluduğumda içimde yerini arttıran
Ve dışarı bırakmak istemediğim
Kendimi sayende kaybettiğim
Çok sevdiğim tek kişi ..
Hiçbişeyim yok senden başka
Yani ölesiye zenginim...
Teslim olalım gel bu aşka
belliki ben senin kaderinim..
süreden beri yaşıyorum bu hali ama tam bir hissizlik denemez buna. Arasıra boğazımı yırtarcasına bağırırım
yada anlamsız korkunç bir kahkaha
sonra iyiyim. Bir daha ki haykırış seansına yada kahkahaya kadar
konuştuğum herkesi sorgusuz sualsiz anlamadan onaylarım. Gün içinde kullanmak için özel tasarladığım maskelerim var. Bu gün mutlu göstereni taktım.
Nasıl yakışmış mı?
Uzun zamandır hevesle yaptığım bir şey kalmadı. Şu kentin sahili de olmasa hayat çekilmez olurdu. Hala azda olsa hissediyorum. Bazen yaşanan tüm acılara inat hisleriniz aynı tutkuyla orada durur. Umut sizi bırakıp gitmez. Oysa siz çoktan vazgeçmişsinizdir inandığınız herşeyden. Ama her başlangıçta eski acıları unutacak kadar umutlusunuzdur.
Acının kıyağı seçici galiba...
Her darbede güçleniriz sanırız ya.. aslında ne güçlenen bir kalp ne kapanan bir yara vardır. En derine itmeyi öğreniriz her seferinde. Nasırla öreriz üstünü..
Adınada hissizlik deriz..
bıçak saplasalarda kalbine acısı tanıdık gelir bi süre sonra
heyecanlanamazsın
öleceğini düşünürken bile.. seni seviyorum diye haykırır biri yanında deli gibi gözyaşı döker
gözlerine bakarken senin aklından geçen tek şey kıskanmaktır onu. Duygularını yeni yitirmeye başlayan "sen" gelirsin aklına
eski "seni" düşünürsün ve acırsın bi süre sonra o duygulara. Nefes alan senin gibi zombi olacağını düşündükçe herkesin... ve o hala ağlamaya devam eder
nefesini düzgün alabildiğinde sözcüklerini tamamlamaya çalışır ama sen o sırada kendini düşünürken nefret edilecek bencilliğinde duymazsın bile hiçbirini...
Küçük
renkli cam kırıklarıydık. Birbirimize yalancı gölgeler sunmaktan öte değildi aynayla olan ilişkilerimiz. Ne kadar yalansa gördüğümüz
o kadar paylaşılmazdı birbirimizde yolculuklarımız. Hiç bu kadar doruğunda olmamıştık paylaşımın –ki hangi taşı kaldırsam başı yarılmış olurdu
ertelenmiş bir aşkın!-.
Ne zaman dokunsak birbirimize
ne zaman savrulsa gölgelerimiz içimizde verimini yitirmeyen aşk topraklarına
alaca sevdalar sürgün verirdi
zaten sürgün edildiğimiz çocukluklarımızda. Sevgilerimizi büyütmektendi çocuk kalışlarımız; sevdaya kendimizden daha iyi bir besin sunamayışımızdan. Aşk sadece güneşin hissedarı bir ışıktır
size hep karanlık olan gölgenizi hatırlatan. Bu yüzden tüm renkler bir kefesindeyken terazinin siz diğer kefesinde olursunuz; çünkü “siyahi adalet” yalnızlığın aşka denk olduğu yerde vardır.
Merak ediyorsunuzdur hiç canın acımadı mı böylesine parçalanırken.. evet hem de çok acıdı
gözlerimiz kanadı
ellerimiz küçüldü
kalplerimiz sığamaz oldu avuçlarımıza. Ama acı da olmalıydı bunca çok yüzlünün arasında – ki ya yüzsüz doğmuştuk hepimiz
ya da öyle çok yüzümüz vardı ki utanç saklanabiliyordu rahatlıkla aralarında
ve kimse fark etmiyordu- ve aslında en dürüstümüz de oydu. Bu yüzden onu kefeye bile koymadık
baş tacı ettik hiç ayırmadık yanımızdan…
Günlerce çoğaldık
bölündük birbirimize. Bir diğerimize kendimizden başka yok ki sevgilimiz. Hangi acı
ne kadar süre sonra nasıl bu duruma getirebilir ki bir insanı? Bircok zahiri kahraman tattığını soyler; aslında yok oyle birşey diye bağırabilmek isterdim. Kaç litre rakı kanında dolaşsa kesebilir ruhani ızdırabın acısını? İşte orda ezber degil
hergün mâzine farklı tatlar bırakan birbirinden degişik binlerce acın vardır. O yüzdendi kendimizden olanı “ güneş “ addedişimizin ardındaki öfkenin netameli sokulganlığı…
bu bizim hikayemiz ve her şey
yine bir sonla başlamıştı…
dil söyler
ten hisseder
kulak dinler
göz görür
el dokunur
vicdan siner içine herşeyin..
Hani uzanırdın pencerenden ve bakardın boşluğa.. İki bina arasında koca bir boşluk olurdun ve susardın öylece…
Bazen sesin esiverirdi balkona
Gülüşünde yankılanan bi yangın olurdu sokak
kararırdın ya
direklerden akardı içime duman. Sonra kusarım kelimelere
susarım söz
etmem bir kelam bile…
İçinde dipsiz bi oyuk açılır caddenin
kasislere boğulurdum
şah damarımda bir sızıntımı var
sanki içimden bi kayan var.
İşte karanlığın tarifinde gezerdim seninle
sen bensiz kahkahalada boğulurdun ben sessiz çığlıklarda.
Göküzünde adın belirdi
hadi dön ve bak.. Arada görürsün
benim bakışlarımıda orda…
Penceremde yansıyan soluksuz hüküm sehpası
ve hilaline akseden belki gamzelerinin çukurları. Bilmiyorum yorgunluğum senin denizlerindenmi yansıdı…
Bak orda gördünmü denizi
maviliğinden vazgeçmiş
gün batımında sessiz sedasız ilkiniyor.. Dalgalarında sular boğuluyor.. Sapsarı kesilen mavi göklerin hesabıda benden soruluyor. Değerinden kaybetmeyen altının suretinde taş kesiliyor.
Sen bazen gelirdin kapıma
sebebi dursun sen gelirdin işte
tamda sende kaybolmak istediğimde
elsiz ayaksız düşerdim içine. Komplolar kurar sonra yalanlardım kendimi.. En savunmasız halimden vururdun beni sahi… Hiç titremezdi ellerin.. Sade bir gülümseme ardından susardın işte.. Yıldızlar kadar çoğalırdın içimde.. Kaç şiir akıttım kollarımdan anlardın sanki…
Ellerimden sızan kızıl mürekkeple kalırdım ardın sıra…
Uzandığım minderde kalırdı izin
sonra saçlarını sayardım.. gecenin içinde kaç karanlık atlattım diye bakardım yastığıma
düşen omuzlarından alırdım ve onları saklardım gömleğimin cebinde.
Eskaza muhabbetlere kalır
sonra hiç susmadığım kadar konuşurdum.. İçimden duydum. Kapının ardından seslenen sendin bana. Olur ya hikaye uydurdum. Sonuna yalanlarımla avuttum içimi. Senden ibaret kalan yanlarımdan sana ...
İşittim sözlerimi
duyma diye seni konuştum yalnızlığın tam ortasında…
Ve yıkadım geceyi benden…
Daha afilli cümeleler kurmak için provalar yaptım hayalinle. Sonra unuttum
olmayacak dua da olsan amin dedim ve sığındım Rahmana…
Zaten kim kaldı ki ondan başka…
İşte son tezkere verildi ruhuma
istila edildi dilim…
Geceye akıttıklarımdan damlayan varmı eline ve sustuğum cümlelerden duyan varmı içinde…
Sonu olmayan bir duayla yalvarıyorum Ona
duyar biliyorum. Sustuğum dualarda ve görür kaybolan yanlarımı
içimden içine kaç kelimem varsa hepsi senin aslında…