01-24-2009, Saat: 05:08 PM
Dimmu Borgir
1993 yılında yılında Sahgrath, Silenoz ve Tjodalv tarafından kurulmuştur, Brynjard Tristan ve Stian Aarstad’ın da katılımıyla çalışmalarına yoğunluk veren grup 1994 yılında ilk epleri "Inn I Evighetens Morke"a gelen olumlu tepkilerden sonra tam gaz yoluna devam etmiştir… gibi bir giriş beklemiyorsunuz herhalde yok daha neler!
Hımm tamam bu seferki daha uzunca bir hikaye olacak sölemeliyim baştan.. sene 1993 Norveç’teyiz, Mayhem’in bu zamanlara kadar gerçekleştirdiği “action”lar, Darkthrone’un “A Blaze In Northern Sky”albümünü patlatması, Emperor’un “Wrath Of The Tyrant” demosu ve self-titled ep’si zaten yeterince soğuk olan diyarları black metalle eş anlamlı hale getirme sürecini başlatmış elden ne gelir artık... Shagrath ve Silenoz’un tanışıp yeni bir grup için konuşmaya başlamaları böyle bir zamana denk geliyor. Tjodalv isimli kankaları da kendilerine yoldaş oluyor ve başlıyorlar gürültü çıkarmaya. Şu anki Dimmu Borgir’den çok alakasız olarak Shagrath (şimdi vokalist) davul çalmakta, Silenoz gitarla birlikte vokallerle ilgilenmekte, Tjodalv (eski davulcu) ise gitarla destek vermektedir gruba. Tjodalv aynı zamanlarda Galder ile birlikte başka bir bomba grup olacak Old Man’s Child’ı kurmuştur ve orada davul çalmaktadır.
Standartlaşmış sürecin aksine Dimmu Borgir’in hiç piyasaya sürülmüş bir demo kaydı yoktur, ilk kayıtları "Inn I Evighetens Morke" (Türkçesi: Karanlığın sonsuzluğuna doğru) isimli bir ep’dir ve sözlerinin tamamı Norveççe’dir. İsmi üç kelimeden oluşupta bu kelimelerin toplu olarak bir anlam ifade ettiği ender kayıtlarından biridir ayrıca! Bunun ardından “For All Tid” albümü çıkar, “Inn…” epsinin yanında kanımca biraz daha black metale yakın basit ve melodik parçalardan oluşan bir albümdür bu. Zaman zaman “eveeeeet dimmunun en sevdiğim albümü For All Tid” diyen insanlarla karşılaşıyor olsam da ben bu albümde hala grubun kimliğini tam oturtamamış olduğunu düşünüyorum. 1994 yılında No Colours Records tarafından yayınlanan bu albüm hakkında Silenoz’da “O dönemde kendi parçalarımızı kaydedip kulağımıza nasıl geleceklerini duymak istiyorduk bu kaydın asıl amacı buydu” demiştir. Açıkçası o zamanlar grup daha çok ortaya Silenoz & Shagrath birazcıkta Tjodalv tarifesine uymaktadır, şarkıları bu kişiler yazar Brynjard Tristan ve Stian Aarstad’ın süper numaralarını görmek için bir süre daha beklememiz gerekecektir..
1996’da Black metal dünyasına cidden “siyah” bir çalışma olan “Stormblast” albümünü hediye etmeleriyle, yüzüğü burnun dibinde parmağına takan Frodo’ya dönen Sauron’un gözü gibi andien bir çok göz gruba odaklanmıştır. “Stormblast” mükemmel değil ama farklı hatta garip bir sounda sahiptir, Tjodalv davula Shagrath’ta gitara geçmiştir ki çok bunun aklı selim bir karar olduğunu önceki albümle bunu karşılaştırdığımızda hemen anlayıveririz. Grubun kendi kişiliğin oturttuğunu kanıtlayan ilk kaydı bence bu albümdür ve çıkardıkları işin kalitesi ortadadır. Albümün isim parçası hala konserlerinde seyirciler tarafından çalınması en çok istenen parçalardan biridir nitekim... Silenoz’un sakin vokalleri bu albümün içine kapanık yapısına çok uymaktadır, sadece ses rengi değil aynı zamanda tarz olarak ta bence Shagrath yerine bir çok parçayı yoğunlukla onun söylemesi bu albümü daha bir bütün hale getirmiştir. (2005 te bu albüm yeniden kaydedildi tamamen Shagrath’ın vokalleriyle.. yeni sounda da Shagrath’ın vokalleri cuk oturdu bence) Bu albüm Cradle Of Filth’i de keşfedip sonra elinden kaçıran salak şirket Cacophonous etiketiyle satılmıştır, sadece Cradle ve Dimmu’nun ticari başarıları düşünüldüğünde bu iki grubu birden elinden kaçırmanın acısı kim bilir nasıl oturmuştur adamların içine diye düşünmeden edemiyor insan…
Aynı yıl Brynjard Tristan gider ve yerine Nagash gelir (Artık ismi Lex Icon, The Kovenant ‘tan tanıyoruz abiyi) Nagash o zamanlar Covenant ve Troll ile uğraşmaktadır. Bu kadro değişikliğinden sonra grup Devil’s Path mcd’sini çıkarır. Bu minik albümde iki yeni parça ve Celtic Frost’un “Nocturnal Fear” parçasının coverı yer almaktadır. Yeni parçalara bakıldığında grubun tarz olarak bir dönüm nokatsına geldiği anlaşılabilir, “Master Of Disharmony” ve “Devils Path” isimli bu iki parçada Dimmu Borgir artık daha hızlı ve vahşidir, sound olarak ta “Stomrblast”a çok yakın değildir bu kayıt. Stian Aarstad askerlik olayı nedeniyle bu albümün kaydında çalmamıştır, onun yerine Shagrath çalmıştır kalvyeleri, bilmediğim ve merak ettiğim nokta ise “Master Of Disharmony”nin başındaki kısa klavye introsunu Shagrath’ın mı yoksa Stian Aarstad’ın mı yazdığıdır. Bence çok yaratıcı ve eğlenceli olan bu introyu bir korg x5d klavye ile çalmak mümkündür.. (bunu gördüğümde çok şaşırmıştım o kadar sesin bir klavyeden bir kişi tarafından çıkarılabilmesine.) Ayrıca sizinde fark ettiğiniz gibi grup şarkılarını İngilizce yazmaya başlayarak kariyerleri açısından önemli bir adım atmıştır.
Sene 1997 olduğunda “Enthrone Darkness Triumphiant” albümü ile grup Black metal piayasasındaki diğer gruplara “siz bi susun konuşma sırası bizde” der ve dağıtır ortalığı, prodüktörlüğünü Peter Tagtgren’in yaptığı albüm melodik black metal adına dünyada çığır açan albümlerden biri haline gelir. Sadece black metal dinleyen insanlara hitabeden bir albüm olmaktan ziyade metalin bu tarzıyla ilgilenmeyen kişileri bile çeken albümdür bu. “Mourning Palace”, “Spellbound” gibi parçalar öne çıksa da albümün tamamı sahiplenilir dinleyiciler tarafından. Kadroya birgöz atarsak, artık Silenoz’un vokalden çekildiğini ve bu işi Shagrath’ın üstlendiğini görürüz ki yine çok yerinde bir karardır, bir albüm sonra Shagrath gerçek ses rengini ortaya çıkardığında herkesin ağzı açık kalacaktır çünkü.. Stian Aarstad geri gelmiştir ve yazdığı klavye partisyonları ileride bir çok grubun “metale klavye sokalım ama nasıl?” sorusuna yanıt olmuş, tonla rip-off grubun çıkmasını sağlamıştır.
Cradle Of Filth’in 1996 yılında patlayan “Dusk And Her Embrace” albümü ve ardından Dimmu Borgir’in bu albümü iki grubun çok yakın zamanlarda yıldızlarının parlamasını sağlamış Black metalin yükseliş trendine iyice gaz vermiştir. İlerleyen birkaç yıl içinde tüm dünyada mantar gibi balck metal grubu çıkmaya başlamıştır. Tabii Black metali trend haline getiren bu iki albümdür demek kesinlikle yanlıştır, ama bu grupların tam zamanında olmaları gereken yerde oldukları, ve yapmaları gereken şeyi yaptıkları da kesindir. Aralarında bir husumet olmasa da insanlar sürekli Cradle Of Filth ile Dimmu Borgir’i karşılaştırmışlar ara fitne sokmaya çalışmışlardır ama yinede bunlar iki grubun birlikte tura çıkmasını engelleyememiştir.
Stian Aarstad çıkardığı iş süper olmasına rağmen “Entrhone..” turnesinden beri su yapmaktadır ve yerine bir süre Kimberly Goss (Sinergy) bile çalmıştır konserlerde. En sonunda bu işin yürümüeyeceği anlaşılır grupla yolları ayrılır emektar klavyecinin. Session klavyecilerle götürlen konserlerden birinin sonunda Shagrath’a uzun boylu esmer ince bir genç yaklaşır, ona klavye ile uğraştığını söyler ve kendisini bir dinlemek isteyip istemediklerini sorar. Akabinde Silenoz ve Shagrath olayı “ciddiye almadan” bu kişiyle buluşurlar ve tarzından etkilenip stüdyoya çağırırlar.. Daha sonra verecekleri röportajlarda “birkaç stüdyodan sonra onunda bir Dimmu Borgir elemanı olduğunu anlamıştık” diyeceklerdir. Bu klavyeci kişi Mustis’tir ve gruba girdikten sonra çıktığı ilk konser 1998 yılındaki Dynamo Open Air festivalindeki Dimmu şovudur ki daha önce hiçbir grupta çalmamış ve o günlerde hala 18 yaşında olan biri için nasıl bir kendine güvendir bu aklım almaz.. (Nickname’i “Mustis” Spitiual albümünün kapağındaki yazı fontu nedendiyle bir çok kişi tarafından “Mystis” olarak algılandı, bu isim adamın “Mustapharta” olan soyadından uyrlanmış.)
1998’de yayınlanan “Godless Savage Garden” isimli Mcd yeni iki parçanın yanında “For All Tid” albümünden “Hunnerkongens...” ve “Raabjorn …” parçalarının yeniden kaydedilmiş hallerini, Accept’ten “Metal Heart” cover’ını ve bunların yanın grubun Polonya’da verdiği bir konserden üç parçanın live kaydını içeriyordu. (Şanslı Japon şoparlar “Mourning Palace”ı da live dinleyebiliyordu) Bu live parçalardan ilk “Stormblast”tır ve Shagrath’ın konuşmasıyla başlar, sizde “yahu ne dediğin anlaşılmıyor ki o sesle” diyenlerdenseniz buyurun;
"Greetings Poland! We are the black-hearted angels falen from grace, namely Dimmu Borgir We would like to dedicate the next song, to all of you, who has supported us since the birth of this band. I raise my poisonous chalice, of blood for you... "
Bu mcdde dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise Shagrath’ın gitarı bırakıp vokale yönelmesi ve yeni gitarist olarak Astennu isimli şahsın gruba alınmasıdır. Norveçli elemanların arasında kızıl saçlı Avustralyalı Astennu at şeysine konmuş kelebek gibi görünse de gruba çabuk uyum sağlar. Grubun resmi sitesinde yazılana göre Astennu Norveç’e kendi projesi Carpe Tenebrum’un kayıtlarını yapmak için gitmiş, ve Kovenant’ta çalmaya başlamış, daha sonra kendi önceliklerinin farkına varmış (!) ve Kovenant’tan ayrılıp full-time Dimmu üyesi olmuş.. Ancak Kovenant’ın gitaristi Blackheart bir röportajında Astennu’nun Norveç’e tatile geldiğini ve kendisi tarafından kandırılıp Kovenant’a dahil edildiğini iddia etmişti. Hadi bu şaibeli bir konu ama Astenu’nun Kovenant’tan “önceliklerinin farkına varıp” ayrılmadığı, Nagash tarafından gruptan atıldığıda bir gerçek. (Bkz. Non Serviam’ın The Kovenant kapaklı sayısı) Bu adam üzerinde bu kadar duruyor olmamın sebebi yeryüzündeki en “ruhlu” solo gitaristlerden biri olduğuna inanmamdan ve yaptığı işlerin sevmemden dolayıdır.
Sene 1999 olduğunda grup “Spiritual Black Dimensions” albümü ile saldırır bu kez. “Spiritual…” diğer tüm albümlerden farklıdır, bir kere müziğin çok büyük bir kısmını Mustis yazmıştır, klavyecinin yazdığı müziğin klavye yoğun olması beklenir tabiî ki.. Yinede Bu albüm o güne kadar grubun çıkardığı en agresif albümdür. Peter Tagtgren imzası taşıyan sound grubun geçmişiyle pek alakalı olmamakla birlikte parçalarla reddedilemeyecek dercede uyumludur bence.. “Reptile” gibi insanın kanını donduran bir parçayla açılan albüm konuk müzisyen olarak o günlerde Borknagar’da bass-vokal görevini sürdüren Simen Heastness clean vokalleriyle gruba destek vermektedir. Aslında Silenoz’un dediğine göre ilk düşündükleri isim Fields Of The Nephilim’den Carl McCoy idi ancak Carl’ın albüm kaydedildiği zaman meşgul olması sebebiyle gerçekleştirilemedi bu fikir. Gerçi ileride gelişen olayları düşündüğümüzde çok ta kötü olmadı bence…
“Spiritual…” albümü solo gitarist Astenu’nunda kendini gösterdiği binlerce kişinin saygısını kazandığı bir albüm olarak göze çarparken ticari olarak “Enthrone…” albümünün ticari başarısını yakalayamadı. Grubu önceden beri takip edenler beklide bu değişkliğin fazla olduğnu düşünüyorlardı, eski Dimmu Borgir logosu son olarak “Enthrone…” albümünün arka kapağında yer alırken, geçmişte bırakılan tek şeyin bu olmadığını grubun sıkı takipçileri çok iyi biliyordu.
Albümün kayıtlarının hemen ardından Nagash gruptan ayrıldı ve Kovenant’a yoğunlaştı. Tjodalv ise yapmak istediği müzik tarzının bu olmadığına kanaat getirip Dimmu Borgir için baget sallamamayı seçti. Tjodalv’ın yeri Cradle Of Filth’ten yeni ayrılmış olan, “Dusk And Her Embrace” ve “Cruelty And The Beast” gibi C.O.F için kilometre taşı olan albümlerinde davul çalmış olan Nick Barker ile dolduruldu. Live performanslar için bass gitarda gruba Simen Heastness eşlik edecekti, hem böylece zaten stüdyoda onun söylediği clean vokal bölümlerini de kotarmış olacaklardı.
“Spiritual…” sonrası ne artık Black metal eskisi kadar popüler bir müzik tarzıydı, ne de fanlar grubun tam olarak ne yöne ilerleyeceğini tahmin edebiliyordu. Astennu’nun gruptan ayrılması durumu iyice bilinmeze sürükledi. Grup “Nagash’ın yerine bir bass gitarist almayacağız stüdyoda bass bölümlerini Silenoz ya da Shagrath rahatlıkla halledebilir, konserler içinse bize yardım edecek birilerini buluruz” diyordu ancak kısa süre sonra fanların kendini mutlu hissetmesini sağlayacak haberlerden biri geldi; Simen Heastness Borknagar’dan ayrılıp tamamen Dimmu Borgir elemanı olmuştu. Bu haber fanlara hem Simen’ın değişik bass tarzıyda grubun müziğine farklı bir altyapının gelme ihtimali olduğunu, hem de o müthiş sesin ileriki albümlerde duyulabileceğini anlatıyordu. Daha sonra yeni ikinci gitarist Archon olarak açıklandı, ama iki hafta sonra Archon’a kusura bakma dendi ve Old Man’s Child’ın beyni Galder Dimmu Borgir’e katıldı. Grup bu kadrosuyla neredeyse bir all-star band kıvamını yakaladı, üyelerin tamamı özellikle Black metal piyasası içinde yaptığı işlerle bir şekilde kendini ispatlamış kişilerdi.
2000 yılında yeni albümlerini kaydetmek için grup Abyss yerine Fredman stüdyolarının yolunu tuttu. (Bu kayıt tamamlandıktan sonra official sitenin chat odasında Silenoz ile karşılaşıp salak gibi “Peter’la kavgamı ettinizde Abyss’te kayıt yapmadınız” diye sormuştum, Türk aklı işte.. Adam “başka yerde kayıt yapmak için kavga etmek zorundamıyız?” diye çakmıştı lafı )İsveç’in ve Avrupa metalin en çok tanınan stüdyolarından birini bırakıp diğerine geçmeleri, soundlarında da bu stüdyoları efsane yapan prodüktörlerden kaynaklanacak bir değişme olacağının ilk habercisiydi. Ama yine de ne eleman değişikliklerin, ne de stüdyo değişimini göze alıp grubun nasıl bir albüm sunacağını tam tahmin edebilen çıkmamıştır diye düşünüyorum. Fredman’dan çok daha güçlü bir sound, çok daha hızlı bir Dimmu Borgir ve ortalığı dağıtacak bir albüm çıktı. Bu albüme “Puritanical Euphoric Misantrophia” ismi verildi. Nick Barker’ın inanılmaz davulları, Simen Heastness’ın bass tekniği ve yer yer temiz vokalleri, Glader’ın varlığının gitar tekniğine yansıması gurbu daha da ileri götürmüştü. Özellikle hız ve teknik açısından “Enthrone..” albümü ile yeni albüm arasında bir uçurum vardı, aradaki fark iki albümün aynı gruba ait olduğu konusunda insanı şüpheye itiyordu.
Tabii ki bu albümün insanı ele geçiren yapısında Fredman stüdyolarında kayıt için ağırlanan Gothenburg Senfoni orkestrasının da payı büyüktür. Grubun da dediği gibi klavyelerin “plastik” olma hissini ortadan kaldıran bu iyi düşünülmüş hamle Frerdik Nordstrom’un maharetli elleriyle grubun soundunu eşsiz hale getirmiştir.
Albümün introsu “Fear And Wonder” için bir çok kişi tarafından “şimdiye dek bir black metal albümüne yazılmış en iyi intro” sıfatının yakıştırıldığına şahit oldum. (Yok öyle ünlü kişiler değil, sen ben gibi adamlar) “Blessing Upon The Throne Of Tyranny” Dimmu Borgir’in yeni yolunu en açık şekilde dinleyicilere sunuyordu; ölümüne hızlı, net, hiç olmadığı kadar heavy ve brutal.
“Kings Of Carnival Creation” bu albümün kesinlikle öne çıkan parçasıydı. Teknik yönü ve vuruculuktan öte, bu parçanın ben en çok etkileyen yönü her elemanın tek tek kendi varlığını hissettirmesidir. Zaten grupta bu parçada çok zorlandıklarını Galder’in gelmesiyle herşeyi yoluna koyabildiklerini gizlemiyor.
"Puritania" ise tam anlamıyla bir "bonus" parçaydı. Silenoz'un "Elimizde onlarla ne yapacağımızı bilmediğimiz ama çok beğendiğimiz bir kaç riff vardı, bunları Puritania'da birleştirdik." Demesi herşeyi açıklıyor zaten. Paçanın başında Shagrath robotsu bir sesle "we do away with your kind countdown to exterminate the human race. 4, 3, 2, 1" der, parça bittiğinde ise aynı ses "earth succesfully erased" diyerek perdeyi kapatır.. eğer ozamanlardan bunlarla bir sonraki albümün genel konseptinin ne kadar paralel olacağını tahmin edebilen biri varsa alnından öpmek isterim.
"Puritanical.." albümü Norveç ve Yunanistan'da listelerde 11. sıraya kadar yükseldi bu sevinilecek bir başarıydı evet ama, grubun bir sonraki albümü "Death Cult Armageddon" Norveç'te 2. sıraya dayanmasının yanında çok ta büyük bir başarı gibi görünmüyor göze! Hikayenin burdan sonraki kısmı taze olduğu ve tozsuz raflarda saklandığı için burada kesiyorum sayın okur.. Nasıl olsa Dimmu Borgir bir süre sonra yeni albüm çıkaracak, o zaman ben de yine yaparım bir şeyler...ve çıkardıda in sorte diaboli 2007
1993 yılında yılında Sahgrath, Silenoz ve Tjodalv tarafından kurulmuştur, Brynjard Tristan ve Stian Aarstad’ın da katılımıyla çalışmalarına yoğunluk veren grup 1994 yılında ilk epleri "Inn I Evighetens Morke"a gelen olumlu tepkilerden sonra tam gaz yoluna devam etmiştir… gibi bir giriş beklemiyorsunuz herhalde yok daha neler!
Hımm tamam bu seferki daha uzunca bir hikaye olacak sölemeliyim baştan.. sene 1993 Norveç’teyiz, Mayhem’in bu zamanlara kadar gerçekleştirdiği “action”lar, Darkthrone’un “A Blaze In Northern Sky”albümünü patlatması, Emperor’un “Wrath Of The Tyrant” demosu ve self-titled ep’si zaten yeterince soğuk olan diyarları black metalle eş anlamlı hale getirme sürecini başlatmış elden ne gelir artık... Shagrath ve Silenoz’un tanışıp yeni bir grup için konuşmaya başlamaları böyle bir zamana denk geliyor. Tjodalv isimli kankaları da kendilerine yoldaş oluyor ve başlıyorlar gürültü çıkarmaya. Şu anki Dimmu Borgir’den çok alakasız olarak Shagrath (şimdi vokalist) davul çalmakta, Silenoz gitarla birlikte vokallerle ilgilenmekte, Tjodalv (eski davulcu) ise gitarla destek vermektedir gruba. Tjodalv aynı zamanlarda Galder ile birlikte başka bir bomba grup olacak Old Man’s Child’ı kurmuştur ve orada davul çalmaktadır.
Standartlaşmış sürecin aksine Dimmu Borgir’in hiç piyasaya sürülmüş bir demo kaydı yoktur, ilk kayıtları "Inn I Evighetens Morke" (Türkçesi: Karanlığın sonsuzluğuna doğru) isimli bir ep’dir ve sözlerinin tamamı Norveççe’dir. İsmi üç kelimeden oluşupta bu kelimelerin toplu olarak bir anlam ifade ettiği ender kayıtlarından biridir ayrıca! Bunun ardından “For All Tid” albümü çıkar, “Inn…” epsinin yanında kanımca biraz daha black metale yakın basit ve melodik parçalardan oluşan bir albümdür bu. Zaman zaman “eveeeeet dimmunun en sevdiğim albümü For All Tid” diyen insanlarla karşılaşıyor olsam da ben bu albümde hala grubun kimliğini tam oturtamamış olduğunu düşünüyorum. 1994 yılında No Colours Records tarafından yayınlanan bu albüm hakkında Silenoz’da “O dönemde kendi parçalarımızı kaydedip kulağımıza nasıl geleceklerini duymak istiyorduk bu kaydın asıl amacı buydu” demiştir. Açıkçası o zamanlar grup daha çok ortaya Silenoz & Shagrath birazcıkta Tjodalv tarifesine uymaktadır, şarkıları bu kişiler yazar Brynjard Tristan ve Stian Aarstad’ın süper numaralarını görmek için bir süre daha beklememiz gerekecektir..
1996’da Black metal dünyasına cidden “siyah” bir çalışma olan “Stormblast” albümünü hediye etmeleriyle, yüzüğü burnun dibinde parmağına takan Frodo’ya dönen Sauron’un gözü gibi andien bir çok göz gruba odaklanmıştır. “Stormblast” mükemmel değil ama farklı hatta garip bir sounda sahiptir, Tjodalv davula Shagrath’ta gitara geçmiştir ki çok bunun aklı selim bir karar olduğunu önceki albümle bunu karşılaştırdığımızda hemen anlayıveririz. Grubun kendi kişiliğin oturttuğunu kanıtlayan ilk kaydı bence bu albümdür ve çıkardıkları işin kalitesi ortadadır. Albümün isim parçası hala konserlerinde seyirciler tarafından çalınması en çok istenen parçalardan biridir nitekim... Silenoz’un sakin vokalleri bu albümün içine kapanık yapısına çok uymaktadır, sadece ses rengi değil aynı zamanda tarz olarak ta bence Shagrath yerine bir çok parçayı yoğunlukla onun söylemesi bu albümü daha bir bütün hale getirmiştir. (2005 te bu albüm yeniden kaydedildi tamamen Shagrath’ın vokalleriyle.. yeni sounda da Shagrath’ın vokalleri cuk oturdu bence) Bu albüm Cradle Of Filth’i de keşfedip sonra elinden kaçıran salak şirket Cacophonous etiketiyle satılmıştır, sadece Cradle ve Dimmu’nun ticari başarıları düşünüldüğünde bu iki grubu birden elinden kaçırmanın acısı kim bilir nasıl oturmuştur adamların içine diye düşünmeden edemiyor insan…
Aynı yıl Brynjard Tristan gider ve yerine Nagash gelir (Artık ismi Lex Icon, The Kovenant ‘tan tanıyoruz abiyi) Nagash o zamanlar Covenant ve Troll ile uğraşmaktadır. Bu kadro değişikliğinden sonra grup Devil’s Path mcd’sini çıkarır. Bu minik albümde iki yeni parça ve Celtic Frost’un “Nocturnal Fear” parçasının coverı yer almaktadır. Yeni parçalara bakıldığında grubun tarz olarak bir dönüm nokatsına geldiği anlaşılabilir, “Master Of Disharmony” ve “Devils Path” isimli bu iki parçada Dimmu Borgir artık daha hızlı ve vahşidir, sound olarak ta “Stomrblast”a çok yakın değildir bu kayıt. Stian Aarstad askerlik olayı nedeniyle bu albümün kaydında çalmamıştır, onun yerine Shagrath çalmıştır kalvyeleri, bilmediğim ve merak ettiğim nokta ise “Master Of Disharmony”nin başındaki kısa klavye introsunu Shagrath’ın mı yoksa Stian Aarstad’ın mı yazdığıdır. Bence çok yaratıcı ve eğlenceli olan bu introyu bir korg x5d klavye ile çalmak mümkündür.. (bunu gördüğümde çok şaşırmıştım o kadar sesin bir klavyeden bir kişi tarafından çıkarılabilmesine.) Ayrıca sizinde fark ettiğiniz gibi grup şarkılarını İngilizce yazmaya başlayarak kariyerleri açısından önemli bir adım atmıştır.
Sene 1997 olduğunda “Enthrone Darkness Triumphiant” albümü ile grup Black metal piayasasındaki diğer gruplara “siz bi susun konuşma sırası bizde” der ve dağıtır ortalığı, prodüktörlüğünü Peter Tagtgren’in yaptığı albüm melodik black metal adına dünyada çığır açan albümlerden biri haline gelir. Sadece black metal dinleyen insanlara hitabeden bir albüm olmaktan ziyade metalin bu tarzıyla ilgilenmeyen kişileri bile çeken albümdür bu. “Mourning Palace”, “Spellbound” gibi parçalar öne çıksa da albümün tamamı sahiplenilir dinleyiciler tarafından. Kadroya birgöz atarsak, artık Silenoz’un vokalden çekildiğini ve bu işi Shagrath’ın üstlendiğini görürüz ki yine çok yerinde bir karardır, bir albüm sonra Shagrath gerçek ses rengini ortaya çıkardığında herkesin ağzı açık kalacaktır çünkü.. Stian Aarstad geri gelmiştir ve yazdığı klavye partisyonları ileride bir çok grubun “metale klavye sokalım ama nasıl?” sorusuna yanıt olmuş, tonla rip-off grubun çıkmasını sağlamıştır.
Cradle Of Filth’in 1996 yılında patlayan “Dusk And Her Embrace” albümü ve ardından Dimmu Borgir’in bu albümü iki grubun çok yakın zamanlarda yıldızlarının parlamasını sağlamış Black metalin yükseliş trendine iyice gaz vermiştir. İlerleyen birkaç yıl içinde tüm dünyada mantar gibi balck metal grubu çıkmaya başlamıştır. Tabii Black metali trend haline getiren bu iki albümdür demek kesinlikle yanlıştır, ama bu grupların tam zamanında olmaları gereken yerde oldukları, ve yapmaları gereken şeyi yaptıkları da kesindir. Aralarında bir husumet olmasa da insanlar sürekli Cradle Of Filth ile Dimmu Borgir’i karşılaştırmışlar ara fitne sokmaya çalışmışlardır ama yinede bunlar iki grubun birlikte tura çıkmasını engelleyememiştir.
Stian Aarstad çıkardığı iş süper olmasına rağmen “Entrhone..” turnesinden beri su yapmaktadır ve yerine bir süre Kimberly Goss (Sinergy) bile çalmıştır konserlerde. En sonunda bu işin yürümüeyeceği anlaşılır grupla yolları ayrılır emektar klavyecinin. Session klavyecilerle götürlen konserlerden birinin sonunda Shagrath’a uzun boylu esmer ince bir genç yaklaşır, ona klavye ile uğraştığını söyler ve kendisini bir dinlemek isteyip istemediklerini sorar. Akabinde Silenoz ve Shagrath olayı “ciddiye almadan” bu kişiyle buluşurlar ve tarzından etkilenip stüdyoya çağırırlar.. Daha sonra verecekleri röportajlarda “birkaç stüdyodan sonra onunda bir Dimmu Borgir elemanı olduğunu anlamıştık” diyeceklerdir. Bu klavyeci kişi Mustis’tir ve gruba girdikten sonra çıktığı ilk konser 1998 yılındaki Dynamo Open Air festivalindeki Dimmu şovudur ki daha önce hiçbir grupta çalmamış ve o günlerde hala 18 yaşında olan biri için nasıl bir kendine güvendir bu aklım almaz.. (Nickname’i “Mustis” Spitiual albümünün kapağındaki yazı fontu nedendiyle bir çok kişi tarafından “Mystis” olarak algılandı, bu isim adamın “Mustapharta” olan soyadından uyrlanmış.)
1998’de yayınlanan “Godless Savage Garden” isimli Mcd yeni iki parçanın yanında “For All Tid” albümünden “Hunnerkongens...” ve “Raabjorn …” parçalarının yeniden kaydedilmiş hallerini, Accept’ten “Metal Heart” cover’ını ve bunların yanın grubun Polonya’da verdiği bir konserden üç parçanın live kaydını içeriyordu. (Şanslı Japon şoparlar “Mourning Palace”ı da live dinleyebiliyordu) Bu live parçalardan ilk “Stormblast”tır ve Shagrath’ın konuşmasıyla başlar, sizde “yahu ne dediğin anlaşılmıyor ki o sesle” diyenlerdenseniz buyurun;
"Greetings Poland! We are the black-hearted angels falen from grace, namely Dimmu Borgir We would like to dedicate the next song, to all of you, who has supported us since the birth of this band. I raise my poisonous chalice, of blood for you... "
Bu mcdde dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise Shagrath’ın gitarı bırakıp vokale yönelmesi ve yeni gitarist olarak Astennu isimli şahsın gruba alınmasıdır. Norveçli elemanların arasında kızıl saçlı Avustralyalı Astennu at şeysine konmuş kelebek gibi görünse de gruba çabuk uyum sağlar. Grubun resmi sitesinde yazılana göre Astennu Norveç’e kendi projesi Carpe Tenebrum’un kayıtlarını yapmak için gitmiş, ve Kovenant’ta çalmaya başlamış, daha sonra kendi önceliklerinin farkına varmış (!) ve Kovenant’tan ayrılıp full-time Dimmu üyesi olmuş.. Ancak Kovenant’ın gitaristi Blackheart bir röportajında Astennu’nun Norveç’e tatile geldiğini ve kendisi tarafından kandırılıp Kovenant’a dahil edildiğini iddia etmişti. Hadi bu şaibeli bir konu ama Astenu’nun Kovenant’tan “önceliklerinin farkına varıp” ayrılmadığı, Nagash tarafından gruptan atıldığıda bir gerçek. (Bkz. Non Serviam’ın The Kovenant kapaklı sayısı) Bu adam üzerinde bu kadar duruyor olmamın sebebi yeryüzündeki en “ruhlu” solo gitaristlerden biri olduğuna inanmamdan ve yaptığı işlerin sevmemden dolayıdır.
Sene 1999 olduğunda grup “Spiritual Black Dimensions” albümü ile saldırır bu kez. “Spiritual…” diğer tüm albümlerden farklıdır, bir kere müziğin çok büyük bir kısmını Mustis yazmıştır, klavyecinin yazdığı müziğin klavye yoğun olması beklenir tabiî ki.. Yinede Bu albüm o güne kadar grubun çıkardığı en agresif albümdür. Peter Tagtgren imzası taşıyan sound grubun geçmişiyle pek alakalı olmamakla birlikte parçalarla reddedilemeyecek dercede uyumludur bence.. “Reptile” gibi insanın kanını donduran bir parçayla açılan albüm konuk müzisyen olarak o günlerde Borknagar’da bass-vokal görevini sürdüren Simen Heastness clean vokalleriyle gruba destek vermektedir. Aslında Silenoz’un dediğine göre ilk düşündükleri isim Fields Of The Nephilim’den Carl McCoy idi ancak Carl’ın albüm kaydedildiği zaman meşgul olması sebebiyle gerçekleştirilemedi bu fikir. Gerçi ileride gelişen olayları düşündüğümüzde çok ta kötü olmadı bence…
“Spiritual…” albümü solo gitarist Astenu’nunda kendini gösterdiği binlerce kişinin saygısını kazandığı bir albüm olarak göze çarparken ticari olarak “Enthrone…” albümünün ticari başarısını yakalayamadı. Grubu önceden beri takip edenler beklide bu değişkliğin fazla olduğnu düşünüyorlardı, eski Dimmu Borgir logosu son olarak “Enthrone…” albümünün arka kapağında yer alırken, geçmişte bırakılan tek şeyin bu olmadığını grubun sıkı takipçileri çok iyi biliyordu.
Albümün kayıtlarının hemen ardından Nagash gruptan ayrıldı ve Kovenant’a yoğunlaştı. Tjodalv ise yapmak istediği müzik tarzının bu olmadığına kanaat getirip Dimmu Borgir için baget sallamamayı seçti. Tjodalv’ın yeri Cradle Of Filth’ten yeni ayrılmış olan, “Dusk And Her Embrace” ve “Cruelty And The Beast” gibi C.O.F için kilometre taşı olan albümlerinde davul çalmış olan Nick Barker ile dolduruldu. Live performanslar için bass gitarda gruba Simen Heastness eşlik edecekti, hem böylece zaten stüdyoda onun söylediği clean vokal bölümlerini de kotarmış olacaklardı.
“Spiritual…” sonrası ne artık Black metal eskisi kadar popüler bir müzik tarzıydı, ne de fanlar grubun tam olarak ne yöne ilerleyeceğini tahmin edebiliyordu. Astennu’nun gruptan ayrılması durumu iyice bilinmeze sürükledi. Grup “Nagash’ın yerine bir bass gitarist almayacağız stüdyoda bass bölümlerini Silenoz ya da Shagrath rahatlıkla halledebilir, konserler içinse bize yardım edecek birilerini buluruz” diyordu ancak kısa süre sonra fanların kendini mutlu hissetmesini sağlayacak haberlerden biri geldi; Simen Heastness Borknagar’dan ayrılıp tamamen Dimmu Borgir elemanı olmuştu. Bu haber fanlara hem Simen’ın değişik bass tarzıyda grubun müziğine farklı bir altyapının gelme ihtimali olduğunu, hem de o müthiş sesin ileriki albümlerde duyulabileceğini anlatıyordu. Daha sonra yeni ikinci gitarist Archon olarak açıklandı, ama iki hafta sonra Archon’a kusura bakma dendi ve Old Man’s Child’ın beyni Galder Dimmu Borgir’e katıldı. Grup bu kadrosuyla neredeyse bir all-star band kıvamını yakaladı, üyelerin tamamı özellikle Black metal piyasası içinde yaptığı işlerle bir şekilde kendini ispatlamış kişilerdi.
2000 yılında yeni albümlerini kaydetmek için grup Abyss yerine Fredman stüdyolarının yolunu tuttu. (Bu kayıt tamamlandıktan sonra official sitenin chat odasında Silenoz ile karşılaşıp salak gibi “Peter’la kavgamı ettinizde Abyss’te kayıt yapmadınız” diye sormuştum, Türk aklı işte.. Adam “başka yerde kayıt yapmak için kavga etmek zorundamıyız?” diye çakmıştı lafı )İsveç’in ve Avrupa metalin en çok tanınan stüdyolarından birini bırakıp diğerine geçmeleri, soundlarında da bu stüdyoları efsane yapan prodüktörlerden kaynaklanacak bir değişme olacağının ilk habercisiydi. Ama yine de ne eleman değişikliklerin, ne de stüdyo değişimini göze alıp grubun nasıl bir albüm sunacağını tam tahmin edebilen çıkmamıştır diye düşünüyorum. Fredman’dan çok daha güçlü bir sound, çok daha hızlı bir Dimmu Borgir ve ortalığı dağıtacak bir albüm çıktı. Bu albüme “Puritanical Euphoric Misantrophia” ismi verildi. Nick Barker’ın inanılmaz davulları, Simen Heastness’ın bass tekniği ve yer yer temiz vokalleri, Glader’ın varlığının gitar tekniğine yansıması gurbu daha da ileri götürmüştü. Özellikle hız ve teknik açısından “Enthrone..” albümü ile yeni albüm arasında bir uçurum vardı, aradaki fark iki albümün aynı gruba ait olduğu konusunda insanı şüpheye itiyordu.
Tabii ki bu albümün insanı ele geçiren yapısında Fredman stüdyolarında kayıt için ağırlanan Gothenburg Senfoni orkestrasının da payı büyüktür. Grubun da dediği gibi klavyelerin “plastik” olma hissini ortadan kaldıran bu iyi düşünülmüş hamle Frerdik Nordstrom’un maharetli elleriyle grubun soundunu eşsiz hale getirmiştir.
Albümün introsu “Fear And Wonder” için bir çok kişi tarafından “şimdiye dek bir black metal albümüne yazılmış en iyi intro” sıfatının yakıştırıldığına şahit oldum. (Yok öyle ünlü kişiler değil, sen ben gibi adamlar) “Blessing Upon The Throne Of Tyranny” Dimmu Borgir’in yeni yolunu en açık şekilde dinleyicilere sunuyordu; ölümüne hızlı, net, hiç olmadığı kadar heavy ve brutal.
“Kings Of Carnival Creation” bu albümün kesinlikle öne çıkan parçasıydı. Teknik yönü ve vuruculuktan öte, bu parçanın ben en çok etkileyen yönü her elemanın tek tek kendi varlığını hissettirmesidir. Zaten grupta bu parçada çok zorlandıklarını Galder’in gelmesiyle herşeyi yoluna koyabildiklerini gizlemiyor.
"Puritania" ise tam anlamıyla bir "bonus" parçaydı. Silenoz'un "Elimizde onlarla ne yapacağımızı bilmediğimiz ama çok beğendiğimiz bir kaç riff vardı, bunları Puritania'da birleştirdik." Demesi herşeyi açıklıyor zaten. Paçanın başında Shagrath robotsu bir sesle "we do away with your kind countdown to exterminate the human race. 4, 3, 2, 1" der, parça bittiğinde ise aynı ses "earth succesfully erased" diyerek perdeyi kapatır.. eğer ozamanlardan bunlarla bir sonraki albümün genel konseptinin ne kadar paralel olacağını tahmin edebilen biri varsa alnından öpmek isterim.
"Puritanical.." albümü Norveç ve Yunanistan'da listelerde 11. sıraya kadar yükseldi bu sevinilecek bir başarıydı evet ama, grubun bir sonraki albümü "Death Cult Armageddon" Norveç'te 2. sıraya dayanmasının yanında çok ta büyük bir başarı gibi görünmüyor göze! Hikayenin burdan sonraki kısmı taze olduğu ve tozsuz raflarda saklandığı için burada kesiyorum sayın okur.. Nasıl olsa Dimmu Borgir bir süre sonra yeni albüm çıkaracak, o zaman ben de yine yaparım bir şeyler...ve çıkardıda in sorte diaboli 2007