07-10-2006, Saat: 09:05 PM
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:05 PM
Sevgi ....
Bir Polonya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu. Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı. Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu. Komutan bu kadına aşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
- Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruh da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez.
İçinde sevgiyi barındıramaya insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır. Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız. Nefret etmeden birini öldüremezsiniz. Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur.
Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine
katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk. Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para
için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk. Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz,nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor. Hayatımızı da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla
geçiyor.
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Sevginiz yok ve hiçbir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur. Sevg ....
Bir Polonya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu. Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı. Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu. Komutan bu kadına aşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
- Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruh da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez.
İçinde sevgiyi barındıramaya insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır. Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız. Nefret etmeden birini öldüremezsiniz. Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur.
Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.
Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine
katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk. Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para
için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk. Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz,nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor. Hayatımızı da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla
geçiyor.
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Sevginiz yok ve hiçbir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur. Sevg ....
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:06 PM
Sevgi Üstüne .....
Sarp ve kayalıklıdır sevginin yolları,
Ama içinize ateş düştü mü izlemekten geri durmayın,
Gerçi sözleri düşlerinizi darmadağın edebilir.
Ama sizinle konuştuğu zaman
yine de ona inanmamazlık etmeyin,
çünkü başınıza tacı oturtacak olan da,
sizi çarmıha gerecek olan da sevgidir.
Tıpkı; püsküllerin mısırı sarışları gibi
sevgi de sizi kendisine sarar.
Soyunmanız ve önünde çıplak kalmanız için sizi zorlar,
Bembeyaz kesinceye dek evirir, çevirir, acı verir canınıza.
Boyun eğdirinceye dek ezer, yoğurur sizi.
Sevgi, tüm bunları başarır,
yeter ki siz kalbinizin sırlarını öğrenin ve
bu yolla hayatın yüreğinden bir parça olun.
Ama diyelim ki, korkulara kapılmışsınız ve
sevgiden salt bir huzur ve zevk bekliyorsunuz.
O zaman bir an önce çıplaklığınızı örtün ve
sevginin zorlu düzeninden uzaklaşıp mevsimleri
olmayan bir dünyaya sığının daha iyidir.
Karşısındakine kendinden başka birşey vermez sevgi,
ve kendinden başka hiçbirşeyi geri almaz.
Çünkü sevgi kendi kendini bütünler
ve kendi kendine yeterlidir, sevginin
kendini mutlu etmekten öte hiçbir arzusu yoktur.
Ama eğer sevgiye kapılmışsanız ve
tutkularınız olsun istiyorsanız, şunları kendinize seçin;
- Tutkunuz, sevginin içinde erimek olsun,
- Tutkunuz, aşırı duygusal davranışların getireceği
acıları tanımak olsun,
- Tutkunuz, kendi sevgi anlayışınızla
kendinizi vurmak olsun,
Varsın istekle ve coşkuyla aksın kanınız.
- Tutkunuz, kanatlanmış bir yürekle
sabaha gözlerinizi açıp, sevgi dolu bir güne
başlayabiliyor oluşa teşekkür etmek olsun,
- Tutkunuz, gün öğleye eriştiğinde oturup
sevginin heyecanını düşümek olsun.
- Tutkunuz, gün akşama erdiğinde evinize
minnet dolu bir yürekle dönebilmek olsun.
Ve yüreğinize gömdüğünüz sevgili için
iyi birşeyler dileyip yatın,
Dudaklarınızda onu yücelten bir şarkı olsun...
Sevg ...
Sarp ve kayalıklıdır sevginin yolları,
Ama içinize ateş düştü mü izlemekten geri durmayın,
Gerçi sözleri düşlerinizi darmadağın edebilir.
Ama sizinle konuştuğu zaman
yine de ona inanmamazlık etmeyin,
çünkü başınıza tacı oturtacak olan da,
sizi çarmıha gerecek olan da sevgidir.
Tıpkı; püsküllerin mısırı sarışları gibi
sevgi de sizi kendisine sarar.
Soyunmanız ve önünde çıplak kalmanız için sizi zorlar,
Bembeyaz kesinceye dek evirir, çevirir, acı verir canınıza.
Boyun eğdirinceye dek ezer, yoğurur sizi.
Sevgi, tüm bunları başarır,
yeter ki siz kalbinizin sırlarını öğrenin ve
bu yolla hayatın yüreğinden bir parça olun.
Ama diyelim ki, korkulara kapılmışsınız ve
sevgiden salt bir huzur ve zevk bekliyorsunuz.
O zaman bir an önce çıplaklığınızı örtün ve
sevginin zorlu düzeninden uzaklaşıp mevsimleri
olmayan bir dünyaya sığının daha iyidir.
Karşısındakine kendinden başka birşey vermez sevgi,
ve kendinden başka hiçbirşeyi geri almaz.
Çünkü sevgi kendi kendini bütünler
ve kendi kendine yeterlidir, sevginin
kendini mutlu etmekten öte hiçbir arzusu yoktur.
Ama eğer sevgiye kapılmışsanız ve
tutkularınız olsun istiyorsanız, şunları kendinize seçin;
- Tutkunuz, sevginin içinde erimek olsun,
- Tutkunuz, aşırı duygusal davranışların getireceği
acıları tanımak olsun,
- Tutkunuz, kendi sevgi anlayışınızla
kendinizi vurmak olsun,
Varsın istekle ve coşkuyla aksın kanınız.
- Tutkunuz, kanatlanmış bir yürekle
sabaha gözlerinizi açıp, sevgi dolu bir güne
başlayabiliyor oluşa teşekkür etmek olsun,
- Tutkunuz, gün öğleye eriştiğinde oturup
sevginin heyecanını düşümek olsun.
- Tutkunuz, gün akşama erdiğinde evinize
minnet dolu bir yürekle dönebilmek olsun.
Ve yüreğinize gömdüğünüz sevgili için
iyi birşeyler dileyip yatın,
Dudaklarınızda onu yücelten bir şarkı olsun...
Sevg ...
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:06 PM
Yaşamak Sevmek Öğrenmek Adına ...
Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil,
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler.
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kkavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.
Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz, yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.
Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?
Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil, anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil, umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.
Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkısı olmayacaktır.
"SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.
Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.
Sevg ... Yanlız anlayarak okuyun lütfen ... fırtına boşa yazmaz böyle yazıları ...
Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil,
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler.
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kkavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.
Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz, yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.
Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?
Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil, anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil, umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.
Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkısı olmayacaktır.
"SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.
Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.
Sevg ... Yanlız anlayarak okuyun lütfen ... fırtına boşa yazmaz böyle yazıları ...
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:07 PM
Sevmek ....
Sevmek; uyuşturucu almak gibidir.
Başlangıçta kendini iyi hissedersin,
bütünüyle verirsin.Ertesi gün, daha fazlasını istersin.Henüz zehirlenmemiş,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.
Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür,sonraki üç saat boyunca unutursun.
Ama yavaş yavaş onun varlığına alışır,ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.
Böylece onu üç saat düşünür,iki dakika unutmaya başlarsın.
Yakınında değilse,bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin.Uyuşturucu bağımlılarının,gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları gibi,kendilerini aşağıladıkları gibi,aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.
Sevg ...
Sevmek; uyuşturucu almak gibidir.
Başlangıçta kendini iyi hissedersin,
bütünüyle verirsin.Ertesi gün, daha fazlasını istersin.Henüz zehirlenmemiş,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.
Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür,sonraki üç saat boyunca unutursun.
Ama yavaş yavaş onun varlığına alışır,ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.
Böylece onu üç saat düşünür,iki dakika unutmaya başlarsın.
Yakınında değilse,bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin.Uyuşturucu bağımlılarının,gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları gibi,kendilerini aşağıladıkları gibi,aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.
Sevg ...
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:08 PM
Sevgiye Dair ....
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında çakırkeyif bir yılbaşı ertesi.... Kış güneşi, yanlış zamanda açmış bir bahar çiçeği gibi sıcak gülümseyip ısıtıyor içimizi.... Kimsesiz gemiler, burunlarını açık denizlere dikmiş yalpalıyorlar sahil boyunca...miskin kediler toprakla güneş arasında mahmur...
Dostlarla paylaşılan salaş bir meyhanenin ahşap masasında 25 yılını denize vermiş Hasan Kaptan, kocaman kırmızı yanaklar ve ışıltılı gözlerle hayatı özetliyor; "deniz, balık, güzel kadın, sağlıklı çocuklar...hepsi bu "
Zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyunda saat sorulursa bozuluyor kaptan: " O yok işte burada " diyor kızgın... " Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var ama saat yok..."
Metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümsüyor... Neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir huzur, bizi yeni bir yılın ilk adımlarında güneşle, toprak arasında yakalayıp kollarına alıyor.
Tabanlarımızda topraktan yayılan ısı, kulaklarımızda denizin tuzlu sesi ve göz kapaklarımızda kış güneşinin busesi.... Bir koca yılı henüz eskitmişken ve yeni bir yılı, içinde ne olduğunu kestiremediğimiz, el değmemiş bir yılbaşı hediyesi gibi paketinden çıkarmaya hazırlanırken bütün bir yaşamıyla hesaplaşmak istiyor insan....
Yüzyıllık bir savaşın, sadece yılbaşlarında mola veren askerleri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bir su başında bilançoya oturmak istiyorsunuz.... Acaba ne kadar yara aldık savaşta ? Ne kadarını gösteriyor, ne kadarını gizliyoruz ? Ne kadarı açık yaralarımızın, ne kadarı iç kanamalarımız ? Zaferler çıkarabildik mi mağlubiyetlerimizden ? Süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız bu yolculuğun neresindeyiz acaba ? Ve daha kaç gemi var içinde olmak isterken ardından el sallayacağımız ? Ne kadarı gözyaşı kalan hayatımızın, ne kadarı kahkaha? Geride kalan yılların ne kadarından gururlu, ne kadarından pişmansınız? Ne kadarını kurumuş son bahar yaprakları gibi süpürüp atmak isterdiniz belliğinizden, ne kadarını saklardınız kutsal bir emanet gibi? İnsana gecikmiş bir baharı çağrıştıran ılık kış güneşi altında bir mola verince insan, sahile demirlenmiş mahmur gemiler gibi kendini suların yalpalayışına bırakıp, maziyi tartıya vurmak istiyor.
Ne kaldı geriye bunca telaştan ? Avucumuzun içinde kayıveren sular gibi yitip giden yıllar geride ne tortu bırakıyor ? Kendinizi bütün kazınmış siperlerinizin dışına koyup, bütün kalkanlarınızı indirdiğinizde, çırılçıplak karşısına geçtiğiniz yaşam aynasında ne görüyorsunuz ? Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına söyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz ? "Ne kadarı benim hayatım...." " Ne kadarını başkaları yaşamış benim yerime....ya da ben başkalarının.... ? " "Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oynadıklarım ? "
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip, gelirken en çok ne gelirdi aklınıza ?
Sizi bilmem ama ben akıbeti meçhul bir yeni yılın eşiğinde sürpriz bir kış güneşi göz kapaklarımı yalarken sadece sevgiyi düşündüm.... Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine....Kışın açık denizlere bakarak bekleşen kimsesiz gemilerin güvertesine; geçmiş zamanın, şimdiki zamanın ve gelecek zamanın öznesine hep sevgiyi koydum....
Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen.... ve metropol haralagürelesinden uzakta, kocaman gözlerle gülümseyerek bir başka hayattan haberler veren Kaptan2ın yalancısıyım ki...
" Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye...." Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan.... Ötesi yalan!
CAN DÜNDAR a tşk..ler .. ( fırtına )
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında çakırkeyif bir yılbaşı ertesi.... Kış güneşi, yanlış zamanda açmış bir bahar çiçeği gibi sıcak gülümseyip ısıtıyor içimizi.... Kimsesiz gemiler, burunlarını açık denizlere dikmiş yalpalıyorlar sahil boyunca...miskin kediler toprakla güneş arasında mahmur...
Dostlarla paylaşılan salaş bir meyhanenin ahşap masasında 25 yılını denize vermiş Hasan Kaptan, kocaman kırmızı yanaklar ve ışıltılı gözlerle hayatı özetliyor; "deniz, balık, güzel kadın, sağlıklı çocuklar...hepsi bu "
Zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyunda saat sorulursa bozuluyor kaptan: " O yok işte burada " diyor kızgın... " Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var ama saat yok..."
Metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümsüyor... Neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir huzur, bizi yeni bir yılın ilk adımlarında güneşle, toprak arasında yakalayıp kollarına alıyor.
Tabanlarımızda topraktan yayılan ısı, kulaklarımızda denizin tuzlu sesi ve göz kapaklarımızda kış güneşinin busesi.... Bir koca yılı henüz eskitmişken ve yeni bir yılı, içinde ne olduğunu kestiremediğimiz, el değmemiş bir yılbaşı hediyesi gibi paketinden çıkarmaya hazırlanırken bütün bir yaşamıyla hesaplaşmak istiyor insan....
Yüzyıllık bir savaşın, sadece yılbaşlarında mola veren askerleri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bir su başında bilançoya oturmak istiyorsunuz.... Acaba ne kadar yara aldık savaşta ? Ne kadarını gösteriyor, ne kadarını gizliyoruz ? Ne kadarı açık yaralarımızın, ne kadarı iç kanamalarımız ? Zaferler çıkarabildik mi mağlubiyetlerimizden ? Süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız bu yolculuğun neresindeyiz acaba ? Ve daha kaç gemi var içinde olmak isterken ardından el sallayacağımız ? Ne kadarı gözyaşı kalan hayatımızın, ne kadarı kahkaha? Geride kalan yılların ne kadarından gururlu, ne kadarından pişmansınız? Ne kadarını kurumuş son bahar yaprakları gibi süpürüp atmak isterdiniz belliğinizden, ne kadarını saklardınız kutsal bir emanet gibi? İnsana gecikmiş bir baharı çağrıştıran ılık kış güneşi altında bir mola verince insan, sahile demirlenmiş mahmur gemiler gibi kendini suların yalpalayışına bırakıp, maziyi tartıya vurmak istiyor.
Ne kaldı geriye bunca telaştan ? Avucumuzun içinde kayıveren sular gibi yitip giden yıllar geride ne tortu bırakıyor ? Kendinizi bütün kazınmış siperlerinizin dışına koyup, bütün kalkanlarınızı indirdiğinizde, çırılçıplak karşısına geçtiğiniz yaşam aynasında ne görüyorsunuz ? Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına söyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz ? "Ne kadarı benim hayatım...." " Ne kadarını başkaları yaşamış benim yerime....ya da ben başkalarının.... ? " "Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oynadıklarım ? "
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip, gelirken en çok ne gelirdi aklınıza ?
Sizi bilmem ama ben akıbeti meçhul bir yeni yılın eşiğinde sürpriz bir kış güneşi göz kapaklarımı yalarken sadece sevgiyi düşündüm.... Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine....Kışın açık denizlere bakarak bekleşen kimsesiz gemilerin güvertesine; geçmiş zamanın, şimdiki zamanın ve gelecek zamanın öznesine hep sevgiyi koydum....
Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen.... ve metropol haralagürelesinden uzakta, kocaman gözlerle gülümseyerek bir başka hayattan haberler veren Kaptan2ın yalancısıyım ki...
" Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye...." Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan.... Ötesi yalan!
CAN DÜNDAR a tşk..ler .. ( fırtına )
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:08 PM
Sevgi ....
Erich Fromm sevgiyi şu sözlerle tanımlıyor....
"Sevgi bir etkinliktir, edilgen bir durum değil; bir şeyin içinde olmaktır, o şeye kapılmak değil; öncelikle vermektir, almak değil.
Sevgi bir kişinin bütünlüğünü ve
bireyselliğini yitirmeden diğer bir kişiyle veya şeyle birleşmesidir."
Acaba gerçek sevgi nedir?
Sevgiyi aşık olmak sananlar yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi, bir gün sahip olunan diğer gün olunmayan bir şey değil.
Böylesi sevgi değil, ancak heyecan olabilir.
Sevgiyi, kendini feda etmek sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi,seveni ve sevileni birlikte yüceltip geliştirdiğinde sevgi olma niteliğini kazanıyor.
Kişilerden birisinin kendini feda etmesi sevgi maskesi altına gizlenmiş kendini tatminden başka bir şey değil.
Sevgiyi bağımlılık sananlar da yanılıyorlar; çünkü ancak her birimiz kendi başımıza yaşayacak güçte olup da birlikte yaşamayı seçtiğimiz zaman,birbirimizi gerçek anlamda seviyoruz demektir.
Gerçek sevgide, özgür irade her zaman ön planda yer almalı; aksi halde sevgi ancak ekti belirtisi olabilir.Sevginin yalnızca bir duygu olduğunu sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem.
Zira ancak gerçekten sevdiğimizde, dikkatimizi sevdiğimiz kişi veya şeye yönlendirerek, çaba ve emek harcamaktan kaçınmayız.
"Gerçek sevgi, sonunda ayrılık var gibi görünse bile, insanın sevdiği kişiyi mutlu olacağı yere doğru uğurlamaktan çekinmemesidir.Eğer kişi sevdiğini uğurlamaktan çekinir ve sahiplenmeye kalkarsa, kendine hizmet etmiş olur."
Bir düşünür şöyle demiş:
"Bir daire çizmiş ve beni dışarı atmıştı !
Ama 'sevgi' ve ben, daha büyük bir daire çizdik ve onu içeriye aldık."
Daha, daha büyük sevgi daireleri çizelim; insan hayatında sevgiden daha güçlü bir enerjinin varolmadığının bilincinde olarak, varolan her şeyi, varlığımızın tüm gücüyle sevelim.
Kalplerimizdeki sevgi çiçeklerinin,vazolarımızdaki çiçekler gibi solmalarına,kuruyup yok olmalarına izin vermeyelim.
Yaşamlarımızı kin değil, sevgi ile paylaşarak sürdürelim. ( fırtına )
Erich Fromm sevgiyi şu sözlerle tanımlıyor....
"Sevgi bir etkinliktir, edilgen bir durum değil; bir şeyin içinde olmaktır, o şeye kapılmak değil; öncelikle vermektir, almak değil.
Sevgi bir kişinin bütünlüğünü ve
bireyselliğini yitirmeden diğer bir kişiyle veya şeyle birleşmesidir."
Acaba gerçek sevgi nedir?
Sevgiyi aşık olmak sananlar yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi, bir gün sahip olunan diğer gün olunmayan bir şey değil.
Böylesi sevgi değil, ancak heyecan olabilir.
Sevgiyi, kendini feda etmek sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi,seveni ve sevileni birlikte yüceltip geliştirdiğinde sevgi olma niteliğini kazanıyor.
Kişilerden birisinin kendini feda etmesi sevgi maskesi altına gizlenmiş kendini tatminden başka bir şey değil.
Sevgiyi bağımlılık sananlar da yanılıyorlar; çünkü ancak her birimiz kendi başımıza yaşayacak güçte olup da birlikte yaşamayı seçtiğimiz zaman,birbirimizi gerçek anlamda seviyoruz demektir.
Gerçek sevgide, özgür irade her zaman ön planda yer almalı; aksi halde sevgi ancak ekti belirtisi olabilir.Sevginin yalnızca bir duygu olduğunu sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem.
Zira ancak gerçekten sevdiğimizde, dikkatimizi sevdiğimiz kişi veya şeye yönlendirerek, çaba ve emek harcamaktan kaçınmayız.
"Gerçek sevgi, sonunda ayrılık var gibi görünse bile, insanın sevdiği kişiyi mutlu olacağı yere doğru uğurlamaktan çekinmemesidir.Eğer kişi sevdiğini uğurlamaktan çekinir ve sahiplenmeye kalkarsa, kendine hizmet etmiş olur."
Bir düşünür şöyle demiş:
"Bir daire çizmiş ve beni dışarı atmıştı !
Ama 'sevgi' ve ben, daha büyük bir daire çizdik ve onu içeriye aldık."
Daha, daha büyük sevgi daireleri çizelim; insan hayatında sevgiden daha güçlü bir enerjinin varolmadığının bilincinde olarak, varolan her şeyi, varlığımızın tüm gücüyle sevelim.
Kalplerimizdeki sevgi çiçeklerinin,vazolarımızdaki çiçekler gibi solmalarına,kuruyup yok olmalarına izin vermeyelim.
Yaşamlarımızı kin değil, sevgi ile paylaşarak sürdürelim. ( fırtına )
Firari Fırtına
07-10-2006, Saat: 09:09 PM
SEVGİ'NİN MEVSİMİ VAR MI?
Çiçekler, meyveler gibi...
Yaz, sonbahar ya da kış.
Nedense duygu rüzgarları hep ilkbahara yakıştırılır.
Coşkular, tutkular hep baharı simgeler.
Gürül gürül akan sel sularına pek yaraşsa da bir mevsimle sınırlandırılamaz duygular.
Ne zamanı ne de yeri vardır sevginin ..
Ne de kuralı...
Ilık bir rüzgarda olabilir, savurup götüren bir fırtına da.
Buz gibi yalnızlıkları da yaşatır, sıcacık özlemleri de...
Gün ışığı olur, süzülür yüreğinize, ısıtır kavurur belki de yakar.
Yinede onu arar, ona koşar insanoğlu.
Yakınsa da bıkmaz. Ya yüreğinde saklar sımsıkı ya da kaçırır parmaklarının arasından...
Çünkü özgürdür sevgi.
Tutsak edilmeyi sevmez.
Neden ille de ilkbahar rüzgarları?...
Oysa hemen ardından yaz gelir.
Ve gerçek sevgi yaza daha yakındır.
Yakan, kavuran yine de iyi ki var denilen sevgi...
Buğday güneşsiz olgunlaşamaz. Ve sevgi, ekmek gibi, su gibi gerçeğidir insanın...
Acı da çektirse, ısıtır, yüceltir, olgunlaştırır sizi.
Anılarınızda neler var?
Neler kaldı kocaman yazdan?
Yüreğinizde sakladığınız yıldızlar mı?
Yoksa bir mevsimlik Yaz duygusu mu?
Hani yaz yağmurları gibi geçiveren...
Olsun...
Yaşanılan her güzelliğe saygı göstermek gerek.
Yaşamının baharında olan da, Sonbahara doğru yol alan da ıslanabilir bu yağmurlardan.
Olsun varsın.
Sevgi yağmur gibi yağacaksa ve sırılsıklam
ıslatacaksa sizi, bırakın yağsın gönlünce...
Sevebilen bir yüreğiniz varsa, sevgiye saygınızda varsa eğer, dört mevsim bahar ve yazdır sizin için. Kışlardan korkmanıza hiç
gerek yok!
SEVGİ KAYNAĞINIZ ISITIR SİZİ...
Çiçekler, meyveler gibi...
Yaz, sonbahar ya da kış.
Nedense duygu rüzgarları hep ilkbahara yakıştırılır.
Coşkular, tutkular hep baharı simgeler.
Gürül gürül akan sel sularına pek yaraşsa da bir mevsimle sınırlandırılamaz duygular.
Ne zamanı ne de yeri vardır sevginin ..
Ne de kuralı...
Ilık bir rüzgarda olabilir, savurup götüren bir fırtına da.
Buz gibi yalnızlıkları da yaşatır, sıcacık özlemleri de...
Gün ışığı olur, süzülür yüreğinize, ısıtır kavurur belki de yakar.
Yinede onu arar, ona koşar insanoğlu.
Yakınsa da bıkmaz. Ya yüreğinde saklar sımsıkı ya da kaçırır parmaklarının arasından...
Çünkü özgürdür sevgi.
Tutsak edilmeyi sevmez.
Neden ille de ilkbahar rüzgarları?...
Oysa hemen ardından yaz gelir.
Ve gerçek sevgi yaza daha yakındır.
Yakan, kavuran yine de iyi ki var denilen sevgi...
Buğday güneşsiz olgunlaşamaz. Ve sevgi, ekmek gibi, su gibi gerçeğidir insanın...
Acı da çektirse, ısıtır, yüceltir, olgunlaştırır sizi.
Anılarınızda neler var?
Neler kaldı kocaman yazdan?
Yüreğinizde sakladığınız yıldızlar mı?
Yoksa bir mevsimlik Yaz duygusu mu?
Hani yaz yağmurları gibi geçiveren...
Olsun...
Yaşanılan her güzelliğe saygı göstermek gerek.
Yaşamının baharında olan da, Sonbahara doğru yol alan da ıslanabilir bu yağmurlardan.
Olsun varsın.
Sevgi yağmur gibi yağacaksa ve sırılsıklam
ıslatacaksa sizi, bırakın yağsın gönlünce...
Sevebilen bir yüreğiniz varsa, sevgiye saygınızda varsa eğer, dört mevsim bahar ve yazdır sizin için. Kışlardan korkmanıza hiç
gerek yok!
SEVGİ KAYNAĞINIZ ISITIR SİZİ...
07-11-2006, Saat: 02:15 AM
bunu senmi yazdun ?
Firari Fırtına
07-11-2006, Saat: 11:15 AM
Bir kaçı bana aittir ....
Dahası sırada ....
Dahası sırada ....