02-07-2009, Saat: 07:59 PM
Evlat edinmeye karar veren çift, bu kararı çeşitli koşulların etkisi ile verir. Kısırlık, aile olmanın koşulunun çocuk sahibi olmak olduğu inancı, yaşlılıkta yalnız kalma korkusu, anneliği ve babalığı yaşama arzusu gibi etkenler çiftin bağımsız iradesi ile bu kararı vermesini sağlar. Çocuğun kaderinin kendi ellerinde olduğu ve ona zarar vermemesi gerektiği düşüncesi ile çocuğu bütün güçleri ile ideal ölçülerde yetiştirmek için çaba gösterirler. Çocuk mutsuz ya da başarısızsa, hemen kendilerini suçlarlar ve bir eksiklikleri olduğundan şüphelenirler. Ortaya çıkabilecek sorunlar, onları daha fazla etkileme gücü taşır. Başarısızlık, değersizlik gibi nahoş duygular duyumsarlar ve hayal kırıklığı yaşarlar. “Çocuğu olmadığı için” yaşadığı bir eksiklik duygusuyla; bu hayal kırıklığı daha güçlü olur. Bundan dolayı, çiftin kendi duyguları ile doğru bir yüzleşme yapmayı başarması şarttır. Yoksa çocukları ile ilgili ortaya çıkabilecek gündelik, gelişimsel ya da beklenmedik sorunlar; yaşamlarını kaygı ve çatışmalara sürükleyebilir.
Evlatlık alan anne babalar; gönüllü bir seçim yapmalarına rağmen beklediklerinden daha fazla sorunla karşılaşırlar. Canları, çocuklarına “aslında onları başka birinin dünyaya getirdiğini” söylemeyi hiç istemez. Bu isteklerine uymaları; önemli sorunlar yaşamalarına neden olur. Uygunsuz bir zamanda, örneğin okulda oyun oynarken arkadaşının kulağına fısıldadığı “aslında onlar senin asıl annen baban değil” sözleri ile çok uzun sürebilecek bir karmaşa yaşayabilirler. Bundan dolayı aileler, uzmanların da onayladığı okul öncesi dönemi gerçeği açıklamak için değerlendirirler. Ortaya çıkabilecek sorunlara yönelik hazırlık yapabilme fırsatını oluşturabilirler.
Bazı anne babalar çocuğa bir yuva sağlamanın yeterli olduğu inancıyla onların da mutsuz olabilecekleri ve bazı davranış bozuklukları yaşayabileceklerini düşünemeyebilirler. Çocuğun davranışlarındaki bozukluğu; bilinmeyen geçmişindeki biyolojik anne babaya yükleyebilirler. Onların ahlaki ve sosyal kusurlarından kaynaklanabileceği yorumu yapabilirler. Bu faydasız dışavurum, anne babanın kendilerine olan güvensizlik ve yetersizlik duygularından kaynaklansa da, bundan çocuk zarar görür. Çocuk olarak, yapma ihtimali olan her hata, gizli bir karakter bozukluğunun habercisi olma niteliği taşır.
Çocuğun evlatlık edinildiğini ayırt etmesiyle bazı sorunlar yaşanabilir. Sorunlar genellikle aidiyet ihtiyacının (birine, bir aileye ait olma, koşulsuz kabul edilme ihtiyacı) yetişkin ve çocuk dünyasına yönelik farklı cephelerinde süren bir iç savaş şeklindedir. Önceden, belki daha doğarken, istenmediğini ve terk edildiğini öğrenen çocuk; her şey yolunda gitmezse gene terk edilebileceğini düşünür ve korkar. Tanımadığı anne babasını düşünür ve hayal dünyasının izin verdiği ölçüde terk edilme öyküleri uydurur. Özellikle ergenlik döneminde duygusal gelgitler artış gösterebilir. Sevgi, öfke, minnet, görev karmaşası yaşayabilir. Anne baba ise, gönüllerinde büyüttükleri çocuklarının biyolojik anne babalarını merak ettiklerini hatta bir gün onların izini bulmak için yollara düşebilecekleri ve terk edilebilecekleri endişesine yenik düşerler. Çocuklarının onlardan uzaklaşacağı korkusu ile gereksiz hoşgörü ve tavizler verebilirler. Çocuklar için ise taviz ve hoşgörünün ölçüsü, sınırı yoktur. Bundan dolayı hem çocuğun hem de ailenin tek ihtiyacı; aralarındaki koşulsuz sevgi ve güven duygularını, ilişkilerine yerleştirmektir.
Bir çocuğun dünyaya gelmesi doğumla olur ama bir çocuğun anne babası olmak için bu yeterli değildir. Onu korumak, sevmek, büyütmek ve ona güven dolu bir dünya yaratmak ana babalığın esas kriteridir. Çocuk ve ailenin bu gerçeği yürek ve akıllarında tutmaları; içtenlik ve dürüstlükle her türlü duygu ile yüzleşmeleri gerekir. Unutulmaması gereken; “esas” anne baba çocuğunu gönülde büyütendir.
alıntı.