02-14-2009, Saat: 12:19 AM
02-14-2009, Saat: 01:59 PM
Sadece yazılan birşey,kimse gönülden yara almasın gönül yarasının ilaçı yok..
Okuyan gözleriniz dert görmesin,teşekürler.
Okuyan gözleriniz dert görmesin,teşekürler.
02-14-2009, Saat: 02:01 PM
hepsi cok hoş
tesekkürLer
tesekkürLer
02-14-2009, Saat: 02:02 PM
Sagollasın begendigine sevindim...
02-14-2009, Saat: 02:02 PM
dilsiz isteklerim vardı benim...yüreğimin bir köşesine çekilmiş kabusların tüm güzelliğini sömürdüğü umutlarım...mum kokulu rüyalarım yoktusaçlarım yalnızlığın nasırlı ellerinde savrulurdu yağmurlar bereket değildi benim üzerime kan damlardı her sağnakta bedenime...
geçmişin geniz yakan şarabına meze olurdu hayallerim...gün yoktu güneş yoktu taa çocukluktan kesikti benim bileklerim...
mevsimler yoktu geçen senelerimde...baharda çiğ düşmezdi soluk çiçeklerime gelinciklerse kızıllığını çoktan keybetmişti...hep soğuktu ellerim kalemim mutluluk dizelerine ben kadar hasretti...
sonbahara alışmış bedenim ne bir kuş cıvıltısına nede kelebeklerin kanatlarında taşıdığı sihirli mutluluk tozuna tanıklık etmemişti...
huzursuz ayaklarımın geçtiği yollarda kendimden bir parça bulurdum sonbaharın habercisi kurumuş dalında tutunamamış nekadar yaprak varsa bende onlar kadar mahkumdum ayaklar altında ezilip kalmaya...
bilmezdim bir gün gözlerime gün ışığının değeceğini
bilmezdim kalemimin hüzünlü dizelere elvada diyip
her harfinde seni yansıtarak bir masala tanıklık edeceğini...
artık aynalarım parçalanmış suretleri yansıtmıyor...
bin parçaya bölünsede umutlar sensizlikten ötesi canımı yakmıyor...
ahh sol yanımın kor yangını
ahh gözlerine yıldızları düğümlediğim...
ahh benim yüce sevdasıyla geceler tükettiğim...
hangi gece gem vurabilir sen varsan yıpranmış bedenime...
seviyorum demek az yaşamayan bilmez
hangi sözcük anlatır hangi kelime karşılık gelir bilinmez...
öyle bir sevdadır ki ruhuma dolan şaha kalktı yüreğim
seni bende bilmeyen sana akmamı asla dizginleyemez!!!
izin verme umutsuzluğun yüreğine el sürmesine...
izin verme aydınlık gecenin
sevdamı boğazında düğümlemesine...
ben hep sende hüküm sürmekteyim...içine çektiğin her nefes aslında benim gözlerine çöken uyku değil seni düşlerin kentinde bin özlemle ben beklemekteyim...
dilsiz isteklerim vardı benim... yürek altına ittiğim umutlarım...
şimdi ise...
gökyüzünü renkten renge boyuyor sevdamı kattığım uçurtmalarım...
geçmişin geniz yakan şarabına meze olurdu hayallerim...gün yoktu güneş yoktu taa çocukluktan kesikti benim bileklerim...
mevsimler yoktu geçen senelerimde...baharda çiğ düşmezdi soluk çiçeklerime gelinciklerse kızıllığını çoktan keybetmişti...hep soğuktu ellerim kalemim mutluluk dizelerine ben kadar hasretti...
sonbahara alışmış bedenim ne bir kuş cıvıltısına nede kelebeklerin kanatlarında taşıdığı sihirli mutluluk tozuna tanıklık etmemişti...
huzursuz ayaklarımın geçtiği yollarda kendimden bir parça bulurdum sonbaharın habercisi kurumuş dalında tutunamamış nekadar yaprak varsa bende onlar kadar mahkumdum ayaklar altında ezilip kalmaya...
bilmezdim bir gün gözlerime gün ışığının değeceğini
bilmezdim kalemimin hüzünlü dizelere elvada diyip
her harfinde seni yansıtarak bir masala tanıklık edeceğini...
artık aynalarım parçalanmış suretleri yansıtmıyor...
bin parçaya bölünsede umutlar sensizlikten ötesi canımı yakmıyor...
ahh sol yanımın kor yangını
ahh gözlerine yıldızları düğümlediğim...
ahh benim yüce sevdasıyla geceler tükettiğim...
hangi gece gem vurabilir sen varsan yıpranmış bedenime...
seviyorum demek az yaşamayan bilmez
hangi sözcük anlatır hangi kelime karşılık gelir bilinmez...
öyle bir sevdadır ki ruhuma dolan şaha kalktı yüreğim
seni bende bilmeyen sana akmamı asla dizginleyemez!!!
izin verme umutsuzluğun yüreğine el sürmesine...
izin verme aydınlık gecenin
sevdamı boğazında düğümlemesine...
ben hep sende hüküm sürmekteyim...içine çektiğin her nefes aslında benim gözlerine çöken uyku değil seni düşlerin kentinde bin özlemle ben beklemekteyim...
dilsiz isteklerim vardı benim... yürek altına ittiğim umutlarım...
şimdi ise...
gökyüzünü renkten renge boyuyor sevdamı kattığım uçurtmalarım...
02-14-2009, Saat: 02:03 PM
Susuz bir ölüm aldı aklımı
Kimsesiz hüznüm yüzün…
İster sus ister konuş
Hırçın divane yorgun bir güz’üm…
Ömrümü sebil etmişken zamana
Akreple yelkovan saplandı bağrıma
Düşlerin kara topraklarına sarıldım
Dünyadan usandım da
Mahşerde bile seni kuşandım
Yarım bir sözcüktü dilindeki adım
Sukut ile türkülerde kanadım
Ay düş/tü satırlarıma…
Ve ben yazdıkça tükendim kendimde
Sana çoğalarak
Kendimde azaldım…
Bilsen gözlerim ne zamandır boş… Ve ben hala yazıyorum seni senden uzakta arayarak…
Her gün yeni baştan seni yazmaya çalışmaktır hayatımın anlamı. Her sabah birbirine aşık harfleri güneşli bir sen’e hazırlamaktır umudu giydirerek. Nice sevdaları kaybetmiş yüreğimle yazdıkça sevmek seni ve sevdikçe yazmak bitimsizce. Ayak izlerinde sürüklenen yaprak misali hayaline çarpıp kendine geri dönen bir alın yazgısına darılmak an’a sarılmak; sevda yankısı ve belki de bir yürek yangısı gibi hislerine bağlanmak…
Alçak gönüllü yapraklarımla savrularak her akşam sarmaş dolaş karşılamak mümkün olsaydı seni bil ki gözlerim hep gülerdi. Senli düşleri döktükçe yanaklarıma ıslanırdı üşümüşlüğüm… Saçlarımda filizlenen neşeli ve gülümseyen çiçeklerin gölgesinde bana yetecek kadar sen’im olmadı ki hiç benim. Yalnızlığımın cesaretinde iki dudağımın arasında sessiz öpüşlerimi büyütürken ateşle dolaşırdın bedenimi. Neşeli kelebekler gibi gezerdin çiçekli ovalarımı meltem kokulu yollarımı ve bereket yüzlü dağlarımı. Göklerin kubbesi gibi hep üzerimdeydi bakışların… Eylül’ü çiçeklere boyadığında meçhul bir şarkıyı giyinip tenha dudaklarımdan öpüyordun… Biliyordum… Düş/tün… Sadece bir düş…
Ey ömrümün son bahar sevinci
Gel… Dünyadan uzak bir sevda semtinde mis kokulu güller yetiştirelim yatağımızda. Kan revan olsa da tenimiz sokul bana ve toprağa. Yaşama başlarken yanımda olamasan da üzülme bak ölüme doğru giderken yanımdasın işte. Yazdığın ilk cümle olamasam da satırlarında ne olur son şiirin olmama izin ver.
Anlatmak istiyorum seni unutulmuş eski bir koy’a gözyaşlarımla ıslanan kara toprağa ve en çok da sana… Harflerin anlamlarını ulu orta soyup üzerlerinden yalın ve çırılçıplak anlatmak seni. Çekinmeden her cümleye yüklerken sarhoş orman kokulu anlamları fazla kaçırmak sevgiyi ve her halükarda sana dönmek tatlı bir baş dönmesiyle. Hayıflanmak sevginle sevgili olamayışıma ve inadına sevgimle ölümsüzleştirmek seni. Bu sarhoşluğu çok görüp kendime seni yasakladıkça aklımdan çıkaramamak her sabah yoluma güller seren gözlerini.
Basmakalıp sözcüklerden uzaklaşıp ezberlemek ayak seslerini belleğime kazımak inadına. Yüreğime emanet ettiğin her şeyi saklamak yosun kokulu kıyılarına. Usanmadan düşünmek seni. Gök kubbeye yakın bir düşte buluşmak aynı ateşten geçerek. Çatısı yıldızlardan penceresi güneşten; bahçesi hatıralarla dolu bir dünya evinde gökleri ayaklarının altına sermek… Uykusuz bir gecenin arifesinde elin elime değerken dudaklarımla karşılamak dudaklarını ve çıplak bir ayazda yorgun yüreğini yüreğime yaslamak… Dinlemek öylece yüreğine hayat olan ayak seslerimdeki tıkırtıları…
Masallarda büyüyen toprağına sadık bir göl gibi imkânsızım denize kavuşan nehirlerine. Yine de saçlarımda büyüyen buğday başaklarının yalnızlığını okşa yaralı ellerinin bereketiyle. Yahut ellerimi al ne olur tenine benim gözlerimle bak bir kez olsun kendine… Sevdalı duruşlarının penceresinden el salla her sabah sesime. Giyin seven yüreğinin gömleğini ilikle düğmelerini ellerimle. Sürgülü bekleyişlerimin mandallarını aç koş gel bahar gibi seni beklediğim şehirlerine…
Ah yar yorgun ve bezgin yılların rüzgârına kapıldım sürüklenip gidiyorum eksikliğini duyarak... Sensiz yarım kalmışlığımı alıp götürecek ölüm an’ımı bekliyorum. Yalnızlığı hecelerken kolum kanadım kırık… Yokluğunla yaman bir hüzün abanıyor kuru dallarıma –ki adı gurbet. Kimsenin bana el uzatamayacağı kadar uzak bir köşede bekliyorum gelişlerinin gölgesini. Gamlı kirpiklerimin arasında seni görüyor gelip geçen herkes ve yüreğimi okuyup bitimsiz bir sevdayı tanıyorlar. Simsiyah bir gece inerken gözlerime yıldızların arasında boyun eğiyorum kederlere… Uzadıkça uzuyor kara günüm…
Bilmiyorlar…
Yer gök neden siyah…
Ve sen en sevgili
Bakma öyle gözlerini süzerek
Üzerek sözlerini uzak durma ellerime
Islak saçlarımın hüznünü çözerek
Düş/e kalka susma küserek
Karanlık sulara bak göremedikçe beni
Mavileştirme sakın duyamadıkça ak
Kaybettiklerim/iz…
Yüreğimde saklı “biz”
Dilinde cümle alemin
Dokunduğumda kanarsa kalemin
Yoksa…
Yoksa sende mi beni suçlayacaksın?
Uyan sevdalı uykulardan uyan
Uyan da son kez gözlerime bak…
Kimsesiz hüznüm yüzün…
İster sus ister konuş
Hırçın divane yorgun bir güz’üm…
Ömrümü sebil etmişken zamana
Akreple yelkovan saplandı bağrıma
Düşlerin kara topraklarına sarıldım
Dünyadan usandım da
Mahşerde bile seni kuşandım
Yarım bir sözcüktü dilindeki adım
Sukut ile türkülerde kanadım
Ay düş/tü satırlarıma…
Ve ben yazdıkça tükendim kendimde
Sana çoğalarak
Kendimde azaldım…
Bilsen gözlerim ne zamandır boş… Ve ben hala yazıyorum seni senden uzakta arayarak…
Her gün yeni baştan seni yazmaya çalışmaktır hayatımın anlamı. Her sabah birbirine aşık harfleri güneşli bir sen’e hazırlamaktır umudu giydirerek. Nice sevdaları kaybetmiş yüreğimle yazdıkça sevmek seni ve sevdikçe yazmak bitimsizce. Ayak izlerinde sürüklenen yaprak misali hayaline çarpıp kendine geri dönen bir alın yazgısına darılmak an’a sarılmak; sevda yankısı ve belki de bir yürek yangısı gibi hislerine bağlanmak…
Alçak gönüllü yapraklarımla savrularak her akşam sarmaş dolaş karşılamak mümkün olsaydı seni bil ki gözlerim hep gülerdi. Senli düşleri döktükçe yanaklarıma ıslanırdı üşümüşlüğüm… Saçlarımda filizlenen neşeli ve gülümseyen çiçeklerin gölgesinde bana yetecek kadar sen’im olmadı ki hiç benim. Yalnızlığımın cesaretinde iki dudağımın arasında sessiz öpüşlerimi büyütürken ateşle dolaşırdın bedenimi. Neşeli kelebekler gibi gezerdin çiçekli ovalarımı meltem kokulu yollarımı ve bereket yüzlü dağlarımı. Göklerin kubbesi gibi hep üzerimdeydi bakışların… Eylül’ü çiçeklere boyadığında meçhul bir şarkıyı giyinip tenha dudaklarımdan öpüyordun… Biliyordum… Düş/tün… Sadece bir düş…
Ey ömrümün son bahar sevinci
Gel… Dünyadan uzak bir sevda semtinde mis kokulu güller yetiştirelim yatağımızda. Kan revan olsa da tenimiz sokul bana ve toprağa. Yaşama başlarken yanımda olamasan da üzülme bak ölüme doğru giderken yanımdasın işte. Yazdığın ilk cümle olamasam da satırlarında ne olur son şiirin olmama izin ver.
Anlatmak istiyorum seni unutulmuş eski bir koy’a gözyaşlarımla ıslanan kara toprağa ve en çok da sana… Harflerin anlamlarını ulu orta soyup üzerlerinden yalın ve çırılçıplak anlatmak seni. Çekinmeden her cümleye yüklerken sarhoş orman kokulu anlamları fazla kaçırmak sevgiyi ve her halükarda sana dönmek tatlı bir baş dönmesiyle. Hayıflanmak sevginle sevgili olamayışıma ve inadına sevgimle ölümsüzleştirmek seni. Bu sarhoşluğu çok görüp kendime seni yasakladıkça aklımdan çıkaramamak her sabah yoluma güller seren gözlerini.
Basmakalıp sözcüklerden uzaklaşıp ezberlemek ayak seslerini belleğime kazımak inadına. Yüreğime emanet ettiğin her şeyi saklamak yosun kokulu kıyılarına. Usanmadan düşünmek seni. Gök kubbeye yakın bir düşte buluşmak aynı ateşten geçerek. Çatısı yıldızlardan penceresi güneşten; bahçesi hatıralarla dolu bir dünya evinde gökleri ayaklarının altına sermek… Uykusuz bir gecenin arifesinde elin elime değerken dudaklarımla karşılamak dudaklarını ve çıplak bir ayazda yorgun yüreğini yüreğime yaslamak… Dinlemek öylece yüreğine hayat olan ayak seslerimdeki tıkırtıları…
Masallarda büyüyen toprağına sadık bir göl gibi imkânsızım denize kavuşan nehirlerine. Yine de saçlarımda büyüyen buğday başaklarının yalnızlığını okşa yaralı ellerinin bereketiyle. Yahut ellerimi al ne olur tenine benim gözlerimle bak bir kez olsun kendine… Sevdalı duruşlarının penceresinden el salla her sabah sesime. Giyin seven yüreğinin gömleğini ilikle düğmelerini ellerimle. Sürgülü bekleyişlerimin mandallarını aç koş gel bahar gibi seni beklediğim şehirlerine…
Ah yar yorgun ve bezgin yılların rüzgârına kapıldım sürüklenip gidiyorum eksikliğini duyarak... Sensiz yarım kalmışlığımı alıp götürecek ölüm an’ımı bekliyorum. Yalnızlığı hecelerken kolum kanadım kırık… Yokluğunla yaman bir hüzün abanıyor kuru dallarıma –ki adı gurbet. Kimsenin bana el uzatamayacağı kadar uzak bir köşede bekliyorum gelişlerinin gölgesini. Gamlı kirpiklerimin arasında seni görüyor gelip geçen herkes ve yüreğimi okuyup bitimsiz bir sevdayı tanıyorlar. Simsiyah bir gece inerken gözlerime yıldızların arasında boyun eğiyorum kederlere… Uzadıkça uzuyor kara günüm…
Bilmiyorlar…
Yer gök neden siyah…
Ve sen en sevgili
Bakma öyle gözlerini süzerek
Üzerek sözlerini uzak durma ellerime
Islak saçlarımın hüznünü çözerek
Düş/e kalka susma küserek
Karanlık sulara bak göremedikçe beni
Mavileştirme sakın duyamadıkça ak
Kaybettiklerim/iz…
Yüreğimde saklı “biz”
Dilinde cümle alemin
Dokunduğumda kanarsa kalemin
Yoksa…
Yoksa sende mi beni suçlayacaksın?
Uyan sevdalı uykulardan uyan
Uyan da son kez gözlerime bak…
02-14-2009, Saat: 02:03 PM
vedalar zordur
gözyaşı değince tene...
sevdalar zordur
imkansızlıklar değince yüreklere...
bazen bir çift gözde
bir gülümsemenin ışığıyla başlar herşey...
ve bazen bir kum saatinin
avuçlar arasından kayıp giden kumunda son bulur...
ama hep sevmekle başlar her şey
ve sevmekle son bulur...
ben seni sevmekle başladım
gece yastığa sen başını koydun benle...
çorbama daldırdığım kaşık senin içindi
içtiğim su senin...
attığım adım sendin
vardığım durak senin...
ve sensin yine düştüğüm bu yol
bavulum sen
biletim sen
başımı amansızca dayadığım şu otobüs camı sen
geçip giden yol çizgileri sen...
seni sevmekle başladı bende her şey
seni sevmekle son buldu
zoraki vedalar vardır sevgili
başı sonu sen...
gözyaşı değince tene...
sevdalar zordur
imkansızlıklar değince yüreklere...
bazen bir çift gözde
bir gülümsemenin ışığıyla başlar herşey...
ve bazen bir kum saatinin
avuçlar arasından kayıp giden kumunda son bulur...
ama hep sevmekle başlar her şey
ve sevmekle son bulur...
ben seni sevmekle başladım
gece yastığa sen başını koydun benle...
çorbama daldırdığım kaşık senin içindi
içtiğim su senin...
attığım adım sendin
vardığım durak senin...
ve sensin yine düştüğüm bu yol
bavulum sen
biletim sen
başımı amansızca dayadığım şu otobüs camı sen
geçip giden yol çizgileri sen...
seni sevmekle başladı bende her şey
seni sevmekle son buldu
zoraki vedalar vardır sevgili
başı sonu sen...
02-14-2009, Saat: 02:04 PM
02-14-2009, Saat: 02:04 PM
Hangi sebepsen
sandığım en büyük itiraf.
Neden yorgunluk sargılara denk değil
garip kayboluşlar peşinde
ne yana baksan boş suretler
bıktım!
Sanki düşmüşsün en büyük düşünde
düşün de bul hadi..
Yargısız ya da insafsız bu iç çekiş.
Şimdi bir elimi tutsan diğeri kıskanır
değeri ıskalanır..
"Sen" demiştim en başında
kıymet mi bilmedin
gözünü sevdiğin tüm yollar sana mı düşman?
Nerdeyim dersem bulma beni
kaçak sürüngenlere özeniyorum yersizim..
Yokmuş acının an be an çıkmazı
şimdi hangi yönde kırıldım bilmem..
Sözlerin içinde
içimden içince
hangi içimi çektim görmem..
Bırak toparlanmasın!
şimdi ben bu saatleri nereye gömeyim
kendimi alıp hangi dibe gireyim..
Gittim sanma diye geldim
bitişimi yorma diye gittim..
Kaderin yüzölçümü senden büyükmüş bilmedim..
02-14-2009, Saat: 02:05 PM
Kırık bir kadehsin sen elimi kanatsan da.Eski bir sarkısın sen yüregimde yankılanan.Defalarca dinleyip dinlemekten bıkmadıgım her dinledigimde gözyaslarımla eslik ettigim bir eski ask sarkısın sen.Puslu sabahlarda yarınlarımda kurdugum hayallerimsin sen.Sen beni terketsen de hayallerimin en güzel düşüsün.Çekip gitsen de gönlümden kopartmaya kıyamadıgım nazenin cicegimsin .Sönmüs bir yıldızsın sen gözlerimde ; sen uzaklarda olsan da seni gözlerimden silemiyorum ve de gözlerimi sana bakmadan alamadıgım parlak yıldızımsen sen..
O parlak gözlerinde mutlu ömrümü yasadım .Bir bahar yasadımsa kalbimin karakıslarda bil ki ;senin gözlerindeki yasama sevinçlerindeki bahar tomurcukları sayesindedir.Bin defa ölümdümse yasarken ; bil ki senin gözlerinden süzülen gözyaslarına kıyamadığımdandır.
Ardına bakmadan kollarımı kollarından mahrum bıraktıgın icin gecenin sessizligi ruhumu tırmalıyor. Hasretimin cıglıkları karanlık geceyi hıçkırıklara boğuyor.Bir mum ısıgı gibi yavasca sönüyor yasam ışığım.Ne uzanan bir el ne de ısıklar var karanlık var odamda.Karanlıklar icinde üsüyormus gibiyim.
Kaybetim tüm yasama seviclerimi yüzümdeki seninle acan gülüşlerimi özledim.Senden kalan yalnızlıklarımda hüzün denizlerinde fırtınalarla savasıyormusum gibiyim.Sensiz yasarken seninle her gün ölüyormus gibiyim...Asırlar gecse de solmaz derken askımız ilkbaharları bırakıp karakıslara yenildik.Bir ömürboyu bitmez derken sevdamız hüzün denizindeki ayrılık fırtınalarına yenildik.Hayallerimizde Cennetteki Leyla ile Mecnunu yasarken sevdanın gururu altında ezildik ve sevdamıza ask-ı memnu derken simdilerde birbirmizi gördügümüzde ayrı iki yabancı gibiydik
O parlak gözlerinde mutlu ömrümü yasadım .Bir bahar yasadımsa kalbimin karakıslarda bil ki ;senin gözlerindeki yasama sevinçlerindeki bahar tomurcukları sayesindedir.Bin defa ölümdümse yasarken ; bil ki senin gözlerinden süzülen gözyaslarına kıyamadığımdandır.
Ardına bakmadan kollarımı kollarından mahrum bıraktıgın icin gecenin sessizligi ruhumu tırmalıyor. Hasretimin cıglıkları karanlık geceyi hıçkırıklara boğuyor.Bir mum ısıgı gibi yavasca sönüyor yasam ışığım.Ne uzanan bir el ne de ısıklar var karanlık var odamda.Karanlıklar icinde üsüyormus gibiyim.
Kaybetim tüm yasama seviclerimi yüzümdeki seninle acan gülüşlerimi özledim.Senden kalan yalnızlıklarımda hüzün denizlerinde fırtınalarla savasıyormusum gibiyim.Sensiz yasarken seninle her gün ölüyormus gibiyim...Asırlar gecse de solmaz derken askımız ilkbaharları bırakıp karakıslara yenildik.Bir ömürboyu bitmez derken sevdamız hüzün denizindeki ayrılık fırtınalarına yenildik.Hayallerimizde Cennetteki Leyla ile Mecnunu yasarken sevdanın gururu altında ezildik ve sevdamıza ask-ı memnu derken simdilerde birbirmizi gördügümüzde ayrı iki yabancı gibiydik