03-20-2009, Saat: 11:36 PM
Aylar sonra bugün yine tıpkı beni bıraktığın gün gibi aynı şarkıyı dinlerken bir sigara yaktım. Bu kez yağmur yağıyordu dışarıda ve ben yine camın kenarında beni bırakıp gittiğin günkü acıyı duyumsadım içimde.
Dışarıda yağmur yağıyordu. Penceremi açtım bıraktım damlalar dilediğince ıslatsın beni ve kalemimden aylar sonra bugün yine senin için dökülen sözcükleri...
Sigaramdan derin bir nefes çektim içime. Sen kucağına uzanırdın ben saçlarını okşardım. Bak aylar geçti bebeğim hani o hiç ayrılmayacağımız günler vardı ya!
Ben ayrılsam da senden sen sakın beni bırakma dediğin günler işte onlar hiç gelmedi! Günlerce gecelerce beklesem de ne yağmurlar ne baharlar eskitip bekledim ama gelmedi!
Yalnızlığıma inat bütün bir geceyi senin düşünle geçiriyorum. Gelmeyeceğini bile bile. Sanki her an kapıdan girecekmiş gibi gözünü kırpmadan sabaha kadar bekliyorum. Bugüne kadar neler yaşadıysan hepsinden sıyrılıp kendini yitirmeden başka dünyalar kurup yeni hayatını mutlu kılmak için uğraşacaksın.
Yağmurun altında bazen aklında eski sevgilin dudağında onu anlatan bir şarkıyla mırıldanarak saatlerce yürüyeceksin. Oysa herkes kaçmaktadır yağmurdan. Seni ıslatanın aslında yağmur değil aşk olduğunu anlayabilecek misin? Yüreğini cesurca açıp bazen ağlamayı bazen ümitsizce beklemeyi bazen öfkelenmeyi ve herkesin huzurlu olarak nitelediği sakin beklentisiz sürprizlere kapalı hayatını terk etmeyi göze alabilecek misin? Nefes almanı zorlaştıran yüreğinin yerinden fırlayacak gibi çarpmasına neden olan hoş ama zaman zaman da sıkıntı verici o heyecanı saklamaya ya da azaltmaya çalışmadan her zaman taşıyabilecek misin?
Aylar sonra bugün yine senin için bu satırları yazarken güneş açıverdi kapkaranlık gökyüzüne. Aşkımızın üzerine hiç doğmayan güneş aylar sonra bugün yağmur bulutlarına inat doğuverdi işte. Birazdan gökkuşağı da çıkar belki. Tıpkı bana gönderdiğin resimlerdeki gibi. Sensizliğimin karanlığını aylardır aydınlatamayan gökkuşağı bu yağmurlu kış gününün karanlığını aydınlatabilir belki. Neden bırakıp gitmiştin sanki? Oysa daha söyleyecek öyle çok şeyim vardı sana içimdeki sonsuz aşkıma dair...
Özlemin küçücük bir kordan kentleri yakacak kocaman bir yangına dönüşecek. Elde ettiğin her şey senin olsun. Sen yarın için hayal kuracaksın. Arzuladığın sevgiliye kavuşmanın hayalini kurmaya devam edeceksin. Hiçbir şey düşünmeden sadece o an’ı yaşayıp yüreğini beynini bedenini coşkunun ve hazzın kucağına teslim edebilecek misin? Nerede olduğunu kim olduğunu kimlerle olduğunu unutup sıyrılıp kaygılarından dans edeceksin saatlerce. Hem kendini hem sevgilini hatalarıyla değiştirmeden kabul edebilecek misin?
Her güne yeni bir isim verip başka başka anlamlar katacaksın. Hiç kimsenin görmediği güzellikleri fark edeceksin. Ruhuna ihanet etmeden sadece yüreğinin sesini dinleyerek ve yüreğin sana "o" dedikçe onun izinden gidebilecek misin?
Söyle sen gerçekten bana âşık oldun mu?
Hiç görmedin senin için akan gözyaşlarımı hiç bilmedin seni düşünürken nasıl dalıp dalıp gittiğimi! Öfke nöbetlerimde bilinçsizce başımı duvarlara nasıl vurduğumu. Ellerim kanayıncaya kadar etrafı yumrukladığımı. Hiç hissetmedin çöl ortasında vadiyi özler gibi seni özlediğimi. Çünkü sana ne zaman ihtiyacım olsa tek bir kere bile yanıma koşmadın. Ne kadar unutmaya çalışsam da
SEN UNUTAMADIÄžIMSIN BEBEÄžİM...
Tıpkı dalganın kıyıya olan aşkı gibi büyük ama imkânsız bir sevdaydı bu. Dalga kıyıyı delice sever kavuşmak için çırpınır durur. Tam aşkına kavuştuğunu düşünürken ayrılmak zorunda kalır. Çünkü orada kalması çok zordur. Ya uçurum kenarında açan mor menekşeler... Onlar da bilirler sevilmeyeceklerini okşanmayacaklarını koklanmayacaklarını... Yine de açmaktan vazgeçmezler...
Bu dikenli engebeli virajlı yolda mor menekşelere ulaşmak ne kadar güçse bu sevdayı yaşamakta o kadar imkânsızdı senin için...
Sevdamı zamanın kucağına bırakıp ona sadece uzaktan bakmakla yetinmek zorundayım.
İçim acıyor... Her an seninle yaşamak varken her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken sürgünleri yaşamaya mahkûm ediyorsun birbirimizi. Bal gözlerinin içine bakıp "Seni Seviyorum" demek istiyorum. Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum.
Kokunu içime çekmek sıcaklığını hissetmek teninde boğulmak istiyorum. Biz bir amip değil miydik seninle kadınım. Bedenlerden önce ruhlarımız değil midir sevişen? Ruhlarımız el ele çoktan yola çıktılar oysaki...
AŞK imkânsızı seçmişti...
Dışarıda yağmur yağıyordu. Penceremi açtım bıraktım damlalar dilediğince ıslatsın beni ve kalemimden aylar sonra bugün yine senin için dökülen sözcükleri...
Sigaramdan derin bir nefes çektim içime. Sen kucağına uzanırdın ben saçlarını okşardım. Bak aylar geçti bebeğim hani o hiç ayrılmayacağımız günler vardı ya!
Ben ayrılsam da senden sen sakın beni bırakma dediğin günler işte onlar hiç gelmedi! Günlerce gecelerce beklesem de ne yağmurlar ne baharlar eskitip bekledim ama gelmedi!
Yalnızlığıma inat bütün bir geceyi senin düşünle geçiriyorum. Gelmeyeceğini bile bile. Sanki her an kapıdan girecekmiş gibi gözünü kırpmadan sabaha kadar bekliyorum. Bugüne kadar neler yaşadıysan hepsinden sıyrılıp kendini yitirmeden başka dünyalar kurup yeni hayatını mutlu kılmak için uğraşacaksın.
Yağmurun altında bazen aklında eski sevgilin dudağında onu anlatan bir şarkıyla mırıldanarak saatlerce yürüyeceksin. Oysa herkes kaçmaktadır yağmurdan. Seni ıslatanın aslında yağmur değil aşk olduğunu anlayabilecek misin? Yüreğini cesurca açıp bazen ağlamayı bazen ümitsizce beklemeyi bazen öfkelenmeyi ve herkesin huzurlu olarak nitelediği sakin beklentisiz sürprizlere kapalı hayatını terk etmeyi göze alabilecek misin? Nefes almanı zorlaştıran yüreğinin yerinden fırlayacak gibi çarpmasına neden olan hoş ama zaman zaman da sıkıntı verici o heyecanı saklamaya ya da azaltmaya çalışmadan her zaman taşıyabilecek misin?
Aylar sonra bugün yine senin için bu satırları yazarken güneş açıverdi kapkaranlık gökyüzüne. Aşkımızın üzerine hiç doğmayan güneş aylar sonra bugün yağmur bulutlarına inat doğuverdi işte. Birazdan gökkuşağı da çıkar belki. Tıpkı bana gönderdiğin resimlerdeki gibi. Sensizliğimin karanlığını aylardır aydınlatamayan gökkuşağı bu yağmurlu kış gününün karanlığını aydınlatabilir belki. Neden bırakıp gitmiştin sanki? Oysa daha söyleyecek öyle çok şeyim vardı sana içimdeki sonsuz aşkıma dair...
Özlemin küçücük bir kordan kentleri yakacak kocaman bir yangına dönüşecek. Elde ettiğin her şey senin olsun. Sen yarın için hayal kuracaksın. Arzuladığın sevgiliye kavuşmanın hayalini kurmaya devam edeceksin. Hiçbir şey düşünmeden sadece o an’ı yaşayıp yüreğini beynini bedenini coşkunun ve hazzın kucağına teslim edebilecek misin? Nerede olduğunu kim olduğunu kimlerle olduğunu unutup sıyrılıp kaygılarından dans edeceksin saatlerce. Hem kendini hem sevgilini hatalarıyla değiştirmeden kabul edebilecek misin?
Her güne yeni bir isim verip başka başka anlamlar katacaksın. Hiç kimsenin görmediği güzellikleri fark edeceksin. Ruhuna ihanet etmeden sadece yüreğinin sesini dinleyerek ve yüreğin sana "o" dedikçe onun izinden gidebilecek misin?
Söyle sen gerçekten bana âşık oldun mu?
Hiç görmedin senin için akan gözyaşlarımı hiç bilmedin seni düşünürken nasıl dalıp dalıp gittiğimi! Öfke nöbetlerimde bilinçsizce başımı duvarlara nasıl vurduğumu. Ellerim kanayıncaya kadar etrafı yumrukladığımı. Hiç hissetmedin çöl ortasında vadiyi özler gibi seni özlediğimi. Çünkü sana ne zaman ihtiyacım olsa tek bir kere bile yanıma koşmadın. Ne kadar unutmaya çalışsam da
SEN UNUTAMADIÄžIMSIN BEBEÄžİM...
Tıpkı dalganın kıyıya olan aşkı gibi büyük ama imkânsız bir sevdaydı bu. Dalga kıyıyı delice sever kavuşmak için çırpınır durur. Tam aşkına kavuştuğunu düşünürken ayrılmak zorunda kalır. Çünkü orada kalması çok zordur. Ya uçurum kenarında açan mor menekşeler... Onlar da bilirler sevilmeyeceklerini okşanmayacaklarını koklanmayacaklarını... Yine de açmaktan vazgeçmezler...
Bu dikenli engebeli virajlı yolda mor menekşelere ulaşmak ne kadar güçse bu sevdayı yaşamakta o kadar imkânsızdı senin için...
Sevdamı zamanın kucağına bırakıp ona sadece uzaktan bakmakla yetinmek zorundayım.
İçim acıyor... Her an seninle yaşamak varken her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken sürgünleri yaşamaya mahkûm ediyorsun birbirimizi. Bal gözlerinin içine bakıp "Seni Seviyorum" demek istiyorum. Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum.
Kokunu içime çekmek sıcaklığını hissetmek teninde boğulmak istiyorum. Biz bir amip değil miydik seninle kadınım. Bedenlerden önce ruhlarımız değil midir sevişen? Ruhlarımız el ele çoktan yola çıktılar oysaki...
AŞK imkânsızı seçmişti...