03-25-2009, Saat: 07:55 PM
Bütüncül Psikoterapi: Tüm psikoterapi tekniklerinin hangi hastaya ne zaman uygulanacağını ve bütünü izah etmeye yönelik bu terapi yöntemi farklı teknikleri entegre etmeyi sağlar. Esneklik sağlayan bu model evrensel uygulamalar için de uygundur.
Dinamik Psikoterapi: Dinamik psikoterapi yapıtaşı olan Freud'un Klasik Dürtü kuramını takip eden Ego Psikolojisi Nesne İlişkileri Kendilik Psikolojisi gibi diğer dinamik ekollerle devam etmiştir. Bu ekoller; psikopatolojilerin temelinde kişinin 0-5 yaş arasındaki dönemde yaşadıklarının olduğunu savunur ve hipnoz serbest çağrışım ve rüyalar yoluyla bunları irdeler.
Bilişsel Psikoterapi: Bilginin işlenmesi sürecinde; temel kabullerdeki hatalardan kaynaklanan işlevi olmayan şematik kavramlar zamanla olumsuz otomatik düşüncelere dönüşür. Sonuçta ortaya çıkan düşünsel duygulanım ve davranış bozukluklarının sağıtımı bilişsel psikoterapinin alanına girmektedir. Kognitif terapi olarak da adlandırılmaktadır. Şema terapisi düşünsel duygulanımcı davranış terapisi de bilişsel terapiden kaynaklanmıştır.
Davranışçı Psikoterapi: Davranışta otomatik modelleme gibi öğrenmeler sonucunda ortaya çıkan bozukluklarda; duyarsızlaştırma ödüllendirme gibi çeşitli teknikler yoluyla davranış değişikliği ya da davranışın frekansında azalma gibi sonuçlar sağlamaya yönelik terapilerdir.
Bilişsel - Davranışçı: Klinik uygulamalar ve gözlemler psikoterapi süreci içinde bilişsel-davranışçı yöntemlerin bir arada kullanılmasının etkin sonuçlar ortaya çıkarttığını görgül olarak göstermektedir. Günümüzde sıklıkla bu iki method bir arada kullanılmaktadır.
Varoluşçu Psikoterapi: Varoluşçu psikoterapi de önemli olan şimdi ve burada kavramlarıdır. Varoluşçular varolma yolunda kişinin en çok üzerinde durduğu 5 soruyu temel alarak bunlar yoluyla psikoterapiyi yapılandırmışlardır.
Düşünsel - Duygulanımcı Davranış Terapisi(Rasyonel Emotif Davranış Terapisi): Albert Ellis tarafından yıllar içinde geliştirilen ve güçlü felsefi temellere dayanan bu yaklaşım terapi ile yaşamda köklü değişiklikler yapmayı amaçlar. Bireylerin işlevselliğini düşünce duygu ve davranışı iç içe geçmiş bir sistem olarak açıklar. Birindeki bir değişim diğerlerini de etkiler. Duygularımız ve davranışlarımız düşüncelerimizin birer projeksiyonudur. Rasyonel olmayan düşünceler kavramını kullanan ekol sıklıkla bu düşünce biçimini kullandığımızı ve terapide bunu rasyonel düşünceler dönüştürmek gerektiğini savunur. Bu kuram bilişsel ve duygusal etkileşim üzerinde odaklanır ve insanların yaşadıkları duyguların üzerinde durur. Akılcı duygusal terapide bir çok gelişme hastanın duygusal rahatsızlıklarını ve onları rahatsız eden kendi davranışlarını daha gerçekçi bir yaşam felsefesi oluşturarak azaltmasıyla devam eder ve onlara bir varış noktasına kadar rehberlik eder. Diğer önemli terapötik amaçlar yaşamdaki yanlışlıklar için kendini ve başkalarını suçlama eğilimini azaltmayı ve gelecekteki sorunlarla etkili bir şekilde baş etme yollarını öğretmeyi kapsar.
Hümanistik Psikoterapi: Hümanistik psikoloji Varoluşçuluk ve Fenomenoloji geleneğinden gelir. İnsanın biricikliği irade özgürlüğü bireysel kararlarını verme ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlenme kişisel tercihlerini belirleme ve yapma gibi kavramlar hümanistik psikolojinin en çok üzerinde durulan kavramlarıdır . "Üçüncü güç" olarak da bilinen ve psikanaliz ile davranışçı yaklaşımlara bir tepki olarak ortaya çıkan hümanistik psikoloji 1960'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişmeye başlamıştır. Hümanistik Psikoloji Ekolü'nün temel ilkeleri doğrultusunda ortaya çıkan Danışandan Hız Alan ya da diğer adıyla Danışan Merkezli Terapi ilk kez Carl Rogers tarafından ortaya atılmıştır. Rogers danışan merkezli terapilerin geçmişle ilgilenmediğini bugün danışanla terapist arasındaki ilişkiye odaklandığını vurgulamıştır.
Sonuç olarak; terapilerde hangi yaklaşım kullanılırsa kullanılsın terapistin güven sağlayıcı iletişim becerileri gelişmiş ve ilgili olması en önemli noktadır.
Dinamik Psikoterapi: Dinamik psikoterapi yapıtaşı olan Freud'un Klasik Dürtü kuramını takip eden Ego Psikolojisi Nesne İlişkileri Kendilik Psikolojisi gibi diğer dinamik ekollerle devam etmiştir. Bu ekoller; psikopatolojilerin temelinde kişinin 0-5 yaş arasındaki dönemde yaşadıklarının olduğunu savunur ve hipnoz serbest çağrışım ve rüyalar yoluyla bunları irdeler.
Bilişsel Psikoterapi: Bilginin işlenmesi sürecinde; temel kabullerdeki hatalardan kaynaklanan işlevi olmayan şematik kavramlar zamanla olumsuz otomatik düşüncelere dönüşür. Sonuçta ortaya çıkan düşünsel duygulanım ve davranış bozukluklarının sağıtımı bilişsel psikoterapinin alanına girmektedir. Kognitif terapi olarak da adlandırılmaktadır. Şema terapisi düşünsel duygulanımcı davranış terapisi de bilişsel terapiden kaynaklanmıştır.
Davranışçı Psikoterapi: Davranışta otomatik modelleme gibi öğrenmeler sonucunda ortaya çıkan bozukluklarda; duyarsızlaştırma ödüllendirme gibi çeşitli teknikler yoluyla davranış değişikliği ya da davranışın frekansında azalma gibi sonuçlar sağlamaya yönelik terapilerdir.
Bilişsel - Davranışçı: Klinik uygulamalar ve gözlemler psikoterapi süreci içinde bilişsel-davranışçı yöntemlerin bir arada kullanılmasının etkin sonuçlar ortaya çıkarttığını görgül olarak göstermektedir. Günümüzde sıklıkla bu iki method bir arada kullanılmaktadır.
Varoluşçu Psikoterapi: Varoluşçu psikoterapi de önemli olan şimdi ve burada kavramlarıdır. Varoluşçular varolma yolunda kişinin en çok üzerinde durduğu 5 soruyu temel alarak bunlar yoluyla psikoterapiyi yapılandırmışlardır.
- Hayatın anlamı nedir?
- Geleceği belirlemek mümkün müdür?
- Ölüm karşısındaki duruş
- Sorumluluk kime ait?
- Hayatta yalnız mıyız?
- İnsanlar iyidir yeterlidir.
- Herkes düşünme kapasitesine sahiptir.
- İnsanlar kendi yazgılarına karar verebilir ve bu kararları değiştirebilme kapasitesine sahiptir.
- İnsanlar sosyal birer yapıdır. İnsanlar dış dünyayla sürekli bir iletişim içindedir.
- İnsanlar işlev gösterirler. İnsanlar sosyal bir bağa sahiptir ve birlikte bir şeyler yaratırlar. Çalışma üretme oynama ve yaratıcı olma hep bir arada gerçekleşir.
- İnsanlar gelişme gösterirler. Gelişebilirlik insanların herkesle yaratıcı bir şekilde çalışabilmesini ve hayatın tüm sahnelerinde yer alan şeyleri mümkün kılar.
- İnsanlar devrimcidir. Marx and Vygotsky'nin dediği gibi insanlar bulundukları ortam tarafından belirlenebilme ve bulundukları ortamı değiştirebilme kapasitesine sahiptir. Bu aktivite devrimci aktivite olarak adlandırılır. Sosyal terapi bu radikal karşılıklı değişim teorisini savunur.
Düşünsel - Duygulanımcı Davranış Terapisi(Rasyonel Emotif Davranış Terapisi): Albert Ellis tarafından yıllar içinde geliştirilen ve güçlü felsefi temellere dayanan bu yaklaşım terapi ile yaşamda köklü değişiklikler yapmayı amaçlar. Bireylerin işlevselliğini düşünce duygu ve davranışı iç içe geçmiş bir sistem olarak açıklar. Birindeki bir değişim diğerlerini de etkiler. Duygularımız ve davranışlarımız düşüncelerimizin birer projeksiyonudur. Rasyonel olmayan düşünceler kavramını kullanan ekol sıklıkla bu düşünce biçimini kullandığımızı ve terapide bunu rasyonel düşünceler dönüştürmek gerektiğini savunur. Bu kuram bilişsel ve duygusal etkileşim üzerinde odaklanır ve insanların yaşadıkları duyguların üzerinde durur. Akılcı duygusal terapide bir çok gelişme hastanın duygusal rahatsızlıklarını ve onları rahatsız eden kendi davranışlarını daha gerçekçi bir yaşam felsefesi oluşturarak azaltmasıyla devam eder ve onlara bir varış noktasına kadar rehberlik eder. Diğer önemli terapötik amaçlar yaşamdaki yanlışlıklar için kendini ve başkalarını suçlama eğilimini azaltmayı ve gelecekteki sorunlarla etkili bir şekilde baş etme yollarını öğretmeyi kapsar.
Hümanistik Psikoterapi: Hümanistik psikoloji Varoluşçuluk ve Fenomenoloji geleneğinden gelir. İnsanın biricikliği irade özgürlüğü bireysel kararlarını verme ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlenme kişisel tercihlerini belirleme ve yapma gibi kavramlar hümanistik psikolojinin en çok üzerinde durulan kavramlarıdır . "Üçüncü güç" olarak da bilinen ve psikanaliz ile davranışçı yaklaşımlara bir tepki olarak ortaya çıkan hümanistik psikoloji 1960'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişmeye başlamıştır. Hümanistik Psikoloji Ekolü'nün temel ilkeleri doğrultusunda ortaya çıkan Danışandan Hız Alan ya da diğer adıyla Danışan Merkezli Terapi ilk kez Carl Rogers tarafından ortaya atılmıştır. Rogers danışan merkezli terapilerin geçmişle ilgilenmediğini bugün danışanla terapist arasındaki ilişkiye odaklandığını vurgulamıştır.
Sonuç olarak; terapilerde hangi yaklaşım kullanılırsa kullanılsın terapistin güven sağlayıcı iletişim becerileri gelişmiş ve ilgili olması en önemli noktadır.