06-06-2009, Saat: 02:45 PM
Okuyamıyorsanız yorumda yapmayınız ...
Çok gerginim son zamanlarda. Tatsız tuzsuz. Çatacak bir yer kıracak birilerini arıyorum sanki. Sinir katsayım o kadar çok tepelerde ki, dinmiyor da geçmiyor da. Kırmaya da kırılmaya da devam ediyorum farkındayım. Bazı şeyleri anlayamıyorum çünkü anlamda veremiyorum hiçbir şeye. Bazen isyan edesim geliyor. Bağırıp çağırıp küfürler yağdırasım. Şu andakiler ise ne bir isyan ne bir itiraf sadece biraz sitem ediyorum olana bitene yaşadıklarıma yaşattıklarıma gelmişime geçmişime geleceğime …
Aslında ne söyleyeceğimi de pek fazla bilmiyorum. Elim hangi harflere giderse sadece onları yazacağım. Şu anda yazmayı düşündüklerim ise daha önce bazıları yıllar önce bazılar daha yeni yazılmış yazılarım şiirlerim ve bunlarla ilgili hayatımdakiler …
Ortaokul yıllarından beri iyi kötü güzel çirkin yazmaya çalıştım içimdekileri. Bir şekilde anlatmaya çalıştım kelimelerle hayal dünyamdakileri. Çoğu şeyi sadece hayal ederek ve hemen hemen hiçbirini yaşamadan önce yazdım. Böyle bir şey olsa ne yapardım böyle olsa nasıl düşünürdümden yola çıkarak yazıldı çoğu şiir ve yazım.
Bu anlamda ilk şiir hatta şarkım diyebileceğim şey aşağıdaki satırlardan oluşuyor .Yıl 1992-1993
‘’Gülbeyaz beğendin mi bana yaptıklarını
Gülbeyaz beğendin mi bana ettiklerini
Dayanılmaz büyük bir acı buna can dayanmaz
Kurtarmaz beni bir darağacı
Yaz beni gökyüzüne yıldızlarla
Yaz beni denizlere balıklarla
Yaz beni şu dağlara ağaçlarla
Beni yaz Gülbeyaz
Düşmesin elinden resmim
Düşmesin dilinden ismim
Bitmesin kıyamete kadar sürsün aşkım
Aşkım Gülbeyaz
Yaz beni gökyüzüne yıldızlarla
Yaz beni denizlere balıklarla
Yaz beni şu dağlara ağaçlarla
Beni yaz Gülbeyaz ,,
Herkesin hayalini kurduğu büyük bir aşk vardır. Düşlerinde yaşadığı olmasını düşlediği tam filmlik bir aşk. Ben hep aşkın yıldızlar kadar parlak ve sonsuz, denizler kadar engin uçsuz bucaksız ve dağlar kadar yüce olmasını isterdim ( istedim ) Ama o zamanlarda da düşünüyormuşum ki demek. Hiçbir şey ne yıldızlar kadar sonsuz ne denizler kadar büyük ne de dağlar kadar yüceymiş. En güzel aşk yaşanmayanıymış. En güzel aşk ayrılıkla bitenlermiş. Leyla da Şirin de Aslı da ve bilinen bilinmeyen hepsinde. Zaman zaman can sıkıntısından eski defterleri karıştırıp baktığımda da bunu çok net görüyorum ki yazdığım hemen hemen her şiirde bir ayrılık bir hüsran ve bir yalnızlık var.
Merak etmeyin başladım böyle bir şiir bir açıklamaya, bütün şiirleri yazıp da yorum yapmayacağım. Sadece anlık psikolojime uygun olanlarını
‘’ Ben demiştim gözlerimden yaşların süzüleceğini
Yine yalnızlığa itileceğimi ben demiştim
Bir uçurumun kenarında çaresiz bırakılacağımı
Ben söylemiştim oysa
Gülmeyecekti belki de hiç yüzüm
Belki acı çekmek kaderimdi
Kederimdi kalemimden dökülen her acı söz
Bir dilek tuttum içimden olmadı
Yürek huzura kavuşamadı yine
Ben demiştim ağırlaşacağını
Bedenimdeki ruhani duyguların
Bir çizgi atacaktım hayata
Her şeye yeniden başlayacaktım
Olmadı ben demiştim oysa
Yalnızca umut etmenin yeşertmeyeceğini insanı
Sevda dedikleri duyguyu tatmamalıydı belki hiç
Aşk şarabını içmemeliydi insan
Hücrelerine girmemeliydi o tat
Ben demiştim oysa
Aşkı büyüten özlemdir
Bir demdir sevgi insanın hayatında
Yanı başında özleyebilmektir sevdiğini
Ben demiştim oysa
Aşk yaşarken de ölmektir bir bakıma
Aşk kendi hayatından vazgeçip onu yaşamaktır
Aşk bir olmaktır iki vücutta
Bunları hiç yaşayamayacağımı ben demiştim oysa ,,
Her ne kadar filmlerde bize özlemini çektirip öyle izlediklerimiz gibi bir duygu seli sevgi yaşamak istesek de gerçekte bunun böyle olmayacağını düşündüm. Yani bir şekilde böyle bir şey yaşatılmayacak gibi gelirdi hep bana. Derdim hep kendi kendime de zaten ben gülemem ben eğlenemem diye. Eninde sonunda bir şekilde şans mıdır nasip kısmet midir her ne olursa olsun bir şeyler hep gölgeleyecek diye düşündüm durdum. Belki de gerçektende bu hep böyle olacaktı.
‘’ Gizli bir bahçe vardı düşümde.
Bahçenin içinde bir kulübe,
Kulübenin içinde bir sandık,
Sandığın içinde bir kitap,
Kitabın içinde sen,
Senin içinde umutların vardı.
Hayalini kurduğun mutlu bir dünya.
Şu yılan hikayesine dönmüş dünyadan uzak;
Perspektifini çizdiğin mutlu bir hayat ,,
Hani sandığın içinde kapalı kalmış
Hani kitabın içinde sıkışıp kalmış
Hani içindeki saklı duyguları olan kişi var ya sen diye hitap ettiğim o bendim aslında
Ve keşke hep öyle kalabilseydim diyorum bazen
O sandığın içinde çıkartılmasaydım dünya ya
Görmeseydi gözlerim bazı şeyleri ve duymasaydım bazı sesleri
Öylece çürüyüp gitseydim bir yerlere kör sağır dilsiz olarak
İçimde dinmeyen bir fırtına var ve beynimin içinde çakan şimşekler
Ve hep bir yara hep bir bere. Yazımım başında da belirttim ya biraz sitemim var bu yüzden yeryüzünde olup bitene. Ama o dünyayı da o hale getiren bizler değil miyiz. Sıfat olarak her birimize İNSAN denen varlıklar yani. Bazen kendim de dahil insanlardan nefret edesim geliyor ve ediyorum. Yaptıklarıma yapılanlara bakınca böyle düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum çünkü. Leader imiz Tolga ne demişti hatırlarsınız belki: İnsanlıktan şikayetçiyim. İnsanlıktan mı insanlardan mı şikayet etmeli ben buna hala karar veremedim. İnsanlığı bu hale getirenlerde insan nihayetinde.
‘’ Yaşam ince bir pamuk ipliğine bağlıdır ya. Bazen durmakta zorlanıyorum o çizgi üzerinde. Ve hayatın kıyısından ilerliyorum ufak, ufak. Azıcık bir sarsılsam düşeceğimi sanıyorum o cehennem çukuruna … ,,
Dengemi bozan alt üst eden bir çok insan oldu hayatımda. Tabiî ki farkında olarak yada olmayarak dengesini bozup yürümelerine engel olduklarım. Öyle acayip bir durum içerisinde oluyorum ki bazen ne o insanlardan özür dileyecek yüzüm oluyor ne de benden dilenecek özrün bir önemi bir anlamı. Çünkü boş geliyor. Dilenecek her özür siler mi bazı şeyleri?
Söylecek yazacak çok şeyim var daha. Ama şu an mecalim yok yazmaya sonra devam etmek üzere bir virgül atıyorum konuya
,
Çok gerginim son zamanlarda. Tatsız tuzsuz. Çatacak bir yer kıracak birilerini arıyorum sanki. Sinir katsayım o kadar çok tepelerde ki, dinmiyor da geçmiyor da. Kırmaya da kırılmaya da devam ediyorum farkındayım. Bazı şeyleri anlayamıyorum çünkü anlamda veremiyorum hiçbir şeye. Bazen isyan edesim geliyor. Bağırıp çağırıp küfürler yağdırasım. Şu andakiler ise ne bir isyan ne bir itiraf sadece biraz sitem ediyorum olana bitene yaşadıklarıma yaşattıklarıma gelmişime geçmişime geleceğime …
Aslında ne söyleyeceğimi de pek fazla bilmiyorum. Elim hangi harflere giderse sadece onları yazacağım. Şu anda yazmayı düşündüklerim ise daha önce bazıları yıllar önce bazılar daha yeni yazılmış yazılarım şiirlerim ve bunlarla ilgili hayatımdakiler …
Ortaokul yıllarından beri iyi kötü güzel çirkin yazmaya çalıştım içimdekileri. Bir şekilde anlatmaya çalıştım kelimelerle hayal dünyamdakileri. Çoğu şeyi sadece hayal ederek ve hemen hemen hiçbirini yaşamadan önce yazdım. Böyle bir şey olsa ne yapardım böyle olsa nasıl düşünürdümden yola çıkarak yazıldı çoğu şiir ve yazım.
Bu anlamda ilk şiir hatta şarkım diyebileceğim şey aşağıdaki satırlardan oluşuyor .Yıl 1992-1993
‘’Gülbeyaz beğendin mi bana yaptıklarını
Gülbeyaz beğendin mi bana ettiklerini
Dayanılmaz büyük bir acı buna can dayanmaz
Kurtarmaz beni bir darağacı
Yaz beni gökyüzüne yıldızlarla
Yaz beni denizlere balıklarla
Yaz beni şu dağlara ağaçlarla
Beni yaz Gülbeyaz
Düşmesin elinden resmim
Düşmesin dilinden ismim
Bitmesin kıyamete kadar sürsün aşkım
Aşkım Gülbeyaz
Yaz beni gökyüzüne yıldızlarla
Yaz beni denizlere balıklarla
Yaz beni şu dağlara ağaçlarla
Beni yaz Gülbeyaz ,,
Herkesin hayalini kurduğu büyük bir aşk vardır. Düşlerinde yaşadığı olmasını düşlediği tam filmlik bir aşk. Ben hep aşkın yıldızlar kadar parlak ve sonsuz, denizler kadar engin uçsuz bucaksız ve dağlar kadar yüce olmasını isterdim ( istedim ) Ama o zamanlarda da düşünüyormuşum ki demek. Hiçbir şey ne yıldızlar kadar sonsuz ne denizler kadar büyük ne de dağlar kadar yüceymiş. En güzel aşk yaşanmayanıymış. En güzel aşk ayrılıkla bitenlermiş. Leyla da Şirin de Aslı da ve bilinen bilinmeyen hepsinde. Zaman zaman can sıkıntısından eski defterleri karıştırıp baktığımda da bunu çok net görüyorum ki yazdığım hemen hemen her şiirde bir ayrılık bir hüsran ve bir yalnızlık var.
Merak etmeyin başladım böyle bir şiir bir açıklamaya, bütün şiirleri yazıp da yorum yapmayacağım. Sadece anlık psikolojime uygun olanlarını
‘’ Ben demiştim gözlerimden yaşların süzüleceğini
Yine yalnızlığa itileceğimi ben demiştim
Bir uçurumun kenarında çaresiz bırakılacağımı
Ben söylemiştim oysa
Gülmeyecekti belki de hiç yüzüm
Belki acı çekmek kaderimdi
Kederimdi kalemimden dökülen her acı söz
Bir dilek tuttum içimden olmadı
Yürek huzura kavuşamadı yine
Ben demiştim ağırlaşacağını
Bedenimdeki ruhani duyguların
Bir çizgi atacaktım hayata
Her şeye yeniden başlayacaktım
Olmadı ben demiştim oysa
Yalnızca umut etmenin yeşertmeyeceğini insanı
Sevda dedikleri duyguyu tatmamalıydı belki hiç
Aşk şarabını içmemeliydi insan
Hücrelerine girmemeliydi o tat
Ben demiştim oysa
Aşkı büyüten özlemdir
Bir demdir sevgi insanın hayatında
Yanı başında özleyebilmektir sevdiğini
Ben demiştim oysa
Aşk yaşarken de ölmektir bir bakıma
Aşk kendi hayatından vazgeçip onu yaşamaktır
Aşk bir olmaktır iki vücutta
Bunları hiç yaşayamayacağımı ben demiştim oysa ,,
Her ne kadar filmlerde bize özlemini çektirip öyle izlediklerimiz gibi bir duygu seli sevgi yaşamak istesek de gerçekte bunun böyle olmayacağını düşündüm. Yani bir şekilde böyle bir şey yaşatılmayacak gibi gelirdi hep bana. Derdim hep kendi kendime de zaten ben gülemem ben eğlenemem diye. Eninde sonunda bir şekilde şans mıdır nasip kısmet midir her ne olursa olsun bir şeyler hep gölgeleyecek diye düşündüm durdum. Belki de gerçektende bu hep böyle olacaktı.
‘’ Gizli bir bahçe vardı düşümde.
Bahçenin içinde bir kulübe,
Kulübenin içinde bir sandık,
Sandığın içinde bir kitap,
Kitabın içinde sen,
Senin içinde umutların vardı.
Hayalini kurduğun mutlu bir dünya.
Şu yılan hikayesine dönmüş dünyadan uzak;
Perspektifini çizdiğin mutlu bir hayat ,,
Hani sandığın içinde kapalı kalmış
Hani kitabın içinde sıkışıp kalmış
Hani içindeki saklı duyguları olan kişi var ya sen diye hitap ettiğim o bendim aslında
Ve keşke hep öyle kalabilseydim diyorum bazen
O sandığın içinde çıkartılmasaydım dünya ya
Görmeseydi gözlerim bazı şeyleri ve duymasaydım bazı sesleri
Öylece çürüyüp gitseydim bir yerlere kör sağır dilsiz olarak
İçimde dinmeyen bir fırtına var ve beynimin içinde çakan şimşekler
Ve hep bir yara hep bir bere. Yazımım başında da belirttim ya biraz sitemim var bu yüzden yeryüzünde olup bitene. Ama o dünyayı da o hale getiren bizler değil miyiz. Sıfat olarak her birimize İNSAN denen varlıklar yani. Bazen kendim de dahil insanlardan nefret edesim geliyor ve ediyorum. Yaptıklarıma yapılanlara bakınca böyle düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum çünkü. Leader imiz Tolga ne demişti hatırlarsınız belki: İnsanlıktan şikayetçiyim. İnsanlıktan mı insanlardan mı şikayet etmeli ben buna hala karar veremedim. İnsanlığı bu hale getirenlerde insan nihayetinde.
‘’ Yaşam ince bir pamuk ipliğine bağlıdır ya. Bazen durmakta zorlanıyorum o çizgi üzerinde. Ve hayatın kıyısından ilerliyorum ufak, ufak. Azıcık bir sarsılsam düşeceğimi sanıyorum o cehennem çukuruna … ,,
Dengemi bozan alt üst eden bir çok insan oldu hayatımda. Tabiî ki farkında olarak yada olmayarak dengesini bozup yürümelerine engel olduklarım. Öyle acayip bir durum içerisinde oluyorum ki bazen ne o insanlardan özür dileyecek yüzüm oluyor ne de benden dilenecek özrün bir önemi bir anlamı. Çünkü boş geliyor. Dilenecek her özür siler mi bazı şeyleri?
Söylecek yazacak çok şeyim var daha. Ama şu an mecalim yok yazmaya sonra devam etmek üzere bir virgül atıyorum konuya
,