09-07-2009, Saat: 02:00 AM
İhanet gerçekten kendini aldatmak mıdır? Yoksa biz yüreğimizi böyle mi avuturuz? “Yaparsa kendine yapar, beni değil kendini aldatmış olur” deyimleri, kırılan gururumuzu biraz olsun yumuşatmak için midir? Bu yaşananlar gerçekten erkeğin elinin kiri mi?
Cinsiyet ayrımı yok, ihanet her gönülde sağlam darbeler bırakıyor. İnsan kendini aptal yerine konmuş hissediyor. İşin özü şu olsa gerek, neden aldatmak ihtiyacı duyulur? Belki bunun psikolojik olarak bir açıklaması vardır. Ancak, bu durumu ortaya çıkaran o kadar çok sebep gösterilebilir ki, değil bu, 120 yazı daha yazsam nedenleri bitiremezmişim gibi geliyor.
İhanet, yaşamın tam ortasından bir davranış biçimiyle aynı, o da, daha fazlasını istemek. Neden çalışır ve para kazanırız? Öncelikle, barınma ve yiyecek giderleri gibi, hayati önem taşıyan masraflar için. Daha sonra, evimize ve şahsımıza ait ihtiyaçlara gelir sıra. İşte burada bir kilit var. Buzdolabı almak kesmez bulaşık makinesi, onu alınca LCD televizyon, sonra araba, ev, yazlık, yat derken sonu olmayan bir istekler zinciri çıkar ortaya. Yani, insanoğlu tatmin olma ve yetinme duygusundan biraz yoksundur. Peki, bu durum aşkta da ortaya çıkmaz mı?
Birini severiz, onunla birlikte olmak için zaman, emek ve para harcarız. Altından girer, üstünden çıkar ikna ederiz. Ondan sonra bizde buzdolabına sahip olmak gibi bir etki mi yaratır bu olay? Ondan daha güzel/ yakışıklı birisini gördüğümüzde, yeni şahıs artık bizim için LCD televizyon mudur? Yani, “o da benim olsun” duygusundan hareketle mi başlar ihanetin özü? İyi de, bunun sonu yok ki!
Erkeklerin övünerek verdiği sayılar, şu kadar kadınla yattım cümleleri, ne kazandırmıştır? Dünya üzerinde benim bilmediğim bir yarışma mı var? , “İşte, bu yılın Altın Köpek Festivali en çok kadınla birlikte olan erkek ödülü, Mr. Bilmemkime gidiyor” Belki, bize söylemiyorlar, bu erkekler çok gizli olarak senede bir kere toplanıp, ödül töreni yapıyorlar. Olamaz mı? Olmalı! Yoksa bu kadar uğraş ne diye?
Ayrıca ihanet kolay iş değil ki! Eline, yüzüne bulaştırmayacaksın. O kadar eziyete değer mi yahu? Eşine/sevgiline bir yalan bulacaksın öncelikle, karşı tarafa da başka bir yalan, hadi iki tarafı kandırdın diyelim, hep gittiğin restorana, bara, saza gidemezsin, tanırlar. Mümkün olduğunca seni tanımayacakları ortamlarda görüşmelisin. Bu da demek ki, benzin yakıp uzaklaşacaksın veya sağlam taksi parası ödeyeceksin. Yemekle, gezmekle de bitmez, altyapı sorunu var. Otele para, çok züğürtsen arkadaşa evini versin diye yalvarmaca, vallahi bu kadar sıkıntıya değmez. Sonuçta, eline ne geçecek? Birkaç arkadaşa hava atacaksın, zaten bunu söyleyebileceğin kaç kişi var etrafında? Ne olacak, onlar da, “ vay, bizim adama bak, ne çapkın, aman pek hovarda, elinden uçan da kaçan da kurtulamaz” diyecek. Bu mudur? Haa! Bir de ne kadar kimse görmesin diye kaçarsan, o derece yakalanma ihtimalin var. Çünkü bu durumlarda Murphy Kanunları geçerlidir.
Şimdi, bu kadar eziyeti çektin, elinde koca bir sıfır var. Üç-beş kişi de “aslanım, helal olsun” dedi. Bitti! Skor yapacağım diye, çekilen cefaya bak. Elbette, burada bahsedilen çok olağan dışı durumlar değil. Zorla ve erken yaşta yapılan evlilikler, zorunlu birliktelikler, daha sayamayacağım kadar çok sebepten bahsetmiyorum. Sadece gönül eğlendirmek, heyecan yaşamak gibi duygulardan yola çıkılarak yapılan aldatmaları göz önünde tutarak konuşuyorum.
Yok arkadaş, benim bu kadar sıradan, değersiz olaylar için; bunca sıkıntı çekmeye, zaman ve para harcamaya kafam basmıyor. Mutlaka altında başka bir şey olmalı. Siz, benim şu Altın Köpek Festivali fikrimi yabana atmayın. Adı böyle olmasa da, kesin sonucunda bir ödül olmalı. Bundan sonra takip edelim bakalım. Adı çapkına çıkmış bu arkadaşlar acaba aynı gün ortadan yok oluyorlar mı? Ödül töreni nerede yapılıyor? Bu törenin adı ne? Belki de bir para ödülü falan vardır? Yoksa, insan bu kadar küçük şeyler için, böyle eziyet çekmeye dayanıyorsa, büyük ihtimalle deli olmalı.......
Cinsiyet ayrımı yok, ihanet her gönülde sağlam darbeler bırakıyor. İnsan kendini aptal yerine konmuş hissediyor. İşin özü şu olsa gerek, neden aldatmak ihtiyacı duyulur? Belki bunun psikolojik olarak bir açıklaması vardır. Ancak, bu durumu ortaya çıkaran o kadar çok sebep gösterilebilir ki, değil bu, 120 yazı daha yazsam nedenleri bitiremezmişim gibi geliyor.
İhanet, yaşamın tam ortasından bir davranış biçimiyle aynı, o da, daha fazlasını istemek. Neden çalışır ve para kazanırız? Öncelikle, barınma ve yiyecek giderleri gibi, hayati önem taşıyan masraflar için. Daha sonra, evimize ve şahsımıza ait ihtiyaçlara gelir sıra. İşte burada bir kilit var. Buzdolabı almak kesmez bulaşık makinesi, onu alınca LCD televizyon, sonra araba, ev, yazlık, yat derken sonu olmayan bir istekler zinciri çıkar ortaya. Yani, insanoğlu tatmin olma ve yetinme duygusundan biraz yoksundur. Peki, bu durum aşkta da ortaya çıkmaz mı?
Birini severiz, onunla birlikte olmak için zaman, emek ve para harcarız. Altından girer, üstünden çıkar ikna ederiz. Ondan sonra bizde buzdolabına sahip olmak gibi bir etki mi yaratır bu olay? Ondan daha güzel/ yakışıklı birisini gördüğümüzde, yeni şahıs artık bizim için LCD televizyon mudur? Yani, “o da benim olsun” duygusundan hareketle mi başlar ihanetin özü? İyi de, bunun sonu yok ki!
Erkeklerin övünerek verdiği sayılar, şu kadar kadınla yattım cümleleri, ne kazandırmıştır? Dünya üzerinde benim bilmediğim bir yarışma mı var? , “İşte, bu yılın Altın Köpek Festivali en çok kadınla birlikte olan erkek ödülü, Mr. Bilmemkime gidiyor” Belki, bize söylemiyorlar, bu erkekler çok gizli olarak senede bir kere toplanıp, ödül töreni yapıyorlar. Olamaz mı? Olmalı! Yoksa bu kadar uğraş ne diye?
Ayrıca ihanet kolay iş değil ki! Eline, yüzüne bulaştırmayacaksın. O kadar eziyete değer mi yahu? Eşine/sevgiline bir yalan bulacaksın öncelikle, karşı tarafa da başka bir yalan, hadi iki tarafı kandırdın diyelim, hep gittiğin restorana, bara, saza gidemezsin, tanırlar. Mümkün olduğunca seni tanımayacakları ortamlarda görüşmelisin. Bu da demek ki, benzin yakıp uzaklaşacaksın veya sağlam taksi parası ödeyeceksin. Yemekle, gezmekle de bitmez, altyapı sorunu var. Otele para, çok züğürtsen arkadaşa evini versin diye yalvarmaca, vallahi bu kadar sıkıntıya değmez. Sonuçta, eline ne geçecek? Birkaç arkadaşa hava atacaksın, zaten bunu söyleyebileceğin kaç kişi var etrafında? Ne olacak, onlar da, “ vay, bizim adama bak, ne çapkın, aman pek hovarda, elinden uçan da kaçan da kurtulamaz” diyecek. Bu mudur? Haa! Bir de ne kadar kimse görmesin diye kaçarsan, o derece yakalanma ihtimalin var. Çünkü bu durumlarda Murphy Kanunları geçerlidir.
Şimdi, bu kadar eziyeti çektin, elinde koca bir sıfır var. Üç-beş kişi de “aslanım, helal olsun” dedi. Bitti! Skor yapacağım diye, çekilen cefaya bak. Elbette, burada bahsedilen çok olağan dışı durumlar değil. Zorla ve erken yaşta yapılan evlilikler, zorunlu birliktelikler, daha sayamayacağım kadar çok sebepten bahsetmiyorum. Sadece gönül eğlendirmek, heyecan yaşamak gibi duygulardan yola çıkılarak yapılan aldatmaları göz önünde tutarak konuşuyorum.
Yok arkadaş, benim bu kadar sıradan, değersiz olaylar için; bunca sıkıntı çekmeye, zaman ve para harcamaya kafam basmıyor. Mutlaka altında başka bir şey olmalı. Siz, benim şu Altın Köpek Festivali fikrimi yabana atmayın. Adı böyle olmasa da, kesin sonucunda bir ödül olmalı. Bundan sonra takip edelim bakalım. Adı çapkına çıkmış bu arkadaşlar acaba aynı gün ortadan yok oluyorlar mı? Ödül töreni nerede yapılıyor? Bu törenin adı ne? Belki de bir para ödülü falan vardır? Yoksa, insan bu kadar küçük şeyler için, böyle eziyet çekmeye dayanıyorsa, büyük ihtimalle deli olmalı.......