Evin içinde koliler, girip çıkan taşımacılar ve kargaşanın arasında çalan telefonunu arıyordu Leyla. Sonunda buldu, en yakın arkadaşını başka bir şehirde bırakıp, İstanbul’a taşınmıştı.
Daha şimdiden arkadaşlarını özlemişti, hiç susmayan telefona göre, onlar da Leyla'yı! Evi bir çatı katıydı. Önünde kocaman bir terası vardı. İş yerinin İstanbul şubesine yönetici olarak atanmıştı. Biraz da kendi istemişti gelmeyi, bunun için müdürüyle günlerce ikna etme konuşmaları yapmak zorunda kalmıştı. Sonunda nakliye şirketinin elemanları bütün eşyaları içeri taşımış ve gitmişlerdi. Leyla, kapıyı kapattı, dönüp dağınıklığa baktı. Açılacak onlarca koli, yıkanacak çamaşırlar ve yerleştirilecek birçok eşya vardı. Tatilde olduğu için, evi yerleştirecek bol zamanı olacaktı.
Aradan iki gün geçti. Evinde düzeni sağlayan Leyla, kendine bir yorgunluk kahvesi yaptı. Camın kenarına oturdu, sokağını seyretti. Karşısındaki apartmanda ışıklar tek tek yanmaya başladı. İnsanlar işten dönüyor diye düşündü.
O sırada gözü bakkaldan çıkan adama takıldı. Uzun boylu, yakışıklı, tatilden yeni döndüğünü belli eden yanık teniyle farklı bir çekiciliği vardı. Leyla bir türlü yüzünü göremiyordu. “Ah! Bir kafasını kaldırıp baksa yukarıya da yüzünü görebilsem” diye geçirdi içinden. Adam tam karşısındaki apartmana girdi. Hangi daireye gittiğini bulabilmek için seyretti adamı, apartmanın camından. Dördüncü kata geldi adam, tam kendi dairesinin karşısına, sonra gözden kayboldu. Karşısındaki dairenin ışığı yandı. Birden heyecanlandı Leyla, sanki adam görecekmiş gibi, panikle yere attı kendini. Yaptığını fark ettiğinde hem güldü, hem utandı. Yerde sürünerek perdeye kadar gitti, perdeyi çekti ve ayağa kalktı. Kendi dairesinde ışık yanmadığı için, kimse onu tül perde arkasından göremezdi. Yine güldü ve saçmaladığını düşündü.
İzni bitene kadar her gün, sabah ve akşam adamı seyretti. Erken kalkıp, adamın uyandığında yaptıklarını, akşam kaçta eve geldiğini, televizyonda hangi programı seyrettiğini, evine gelen arkadaşlarını, nasıl yemek yediğini aklına kazıdı. Bir yandan bunları neden yaptığına anlam vermeye çalışıyor, diğer yandan hoşuna gidiyordu. Adamdan etkilenmişti. Anladığı kadarıyla sevgilisi yoktu, üstelik evli de değildi. Hiç tanımadığı bir şehirde, bilmediği bir hayata başlarken, evren ona sürpriz yapmış ve karşısına hoş bir erkek çıkarmıştı. Tesadüf var mıdır diye düşündü?
Pazartesi sabahı uyandı. Yeni işinde ilk günüydü. Heyecanla giyindi. Adamla aynı anda kapıdan çıkmak için saatini denk getirmek istediyse de başarılı olamadı. Hiç tanımadığı bir şehirde, üstelik İstanbul gibi kalabalık bir şehirde, biraz erken yola çıkıp, etrafını tanıması gerekiyordu. Yolda yürürken düşündü: “Yeni bir hayata başlıyorum. Bakalım önümde ne maceralar var? Umarım Bay Bilinmez de bu maceraların içinde yerini alır.” Yoldan geçen taksiyi çevirdi. İş yerine doğru yola koyuldu.
DEVAMI VAR
Aradan birkaç hafta geçti. Leyla iş yerinde mutluydu. Karşı daireyi seyretmeye devam ediyordu.
Geçen günler içinde zaman zaman markette ve yolda yan yana geçmişler, Leyla’nın kalp atışları o anda hızlanmıştı. Ancak adam yanından geçip gitmişti. O kısa saniyelerde Leyla adamın yüzünü ezberlemiş, beynine bir resim gibi kazımıştı.
Muhasebe müdürü Murat’ın doğum günü partisine davet edildi Leyla. Murat, yabancı bir şehirde arkadaş edinmek için en iyi yollardan birinin bu partiler olduğu konusunda ısrar edince, gitmeye karar verdi. Oysa, canı eve gidip güzel bir film seyretmek istiyordu ama gelmemek için de bahane bulamamıştı.
İş yerinden çıkıp eve gitti. Hazırlandı. Karşı dairenin ışıkları yanmıyordu. Bu gün de geç gelecek herhalde diye geçirdi içinden, kim bilir o, bu gece şehrin neresinde olacaktı? Severek aldığı ama hiç giymeye fırsatı olmadığı kırmızı, askılı mini elbisesini giydi. Dalgalı saçlarını topuz yaptı. Küçük pırıltılı küpelerini takıp, makyajını kontrol etti. Topuklu kırmızı ayakkabısını giydi ve evden çıktı.
Kalamış Sahili’nde şık bir restoranın yazlık kısmında verilen partiye birçok insan davetliydi. Leyla işyerinden tanıdığı yüzleri görünce biraz sakinleşti. Gidip yanlarına oturdu. Aradan yarım saat geçmişti ki, Murat yanında bir arkadaşıyla geldi. Leyla kafasını çevirdiğinde, Murat’ın tanıştırmaya çalıştığı kişinin karşı dairede oturan ve Leyla’nın uzun zamandır göz hapsine aldı adam olduğunu fark etti. Bir anda midesine kramp girdi. Elleri buz gibi olmuştu. Murat arkadaşını tanıştırmak istediğini, ikisinin de aynı semte oturduğunu, bir ihtiyacı olursa arayabileceğini düşündüğü için karşılaşmalarını istediğini söyledi. Adam elini uzattı: “Alper ben! Memnun oldum.” Leyla’nın boğazında sanki bir düğüm oluşmuştu. Zorlukla adını söyledi. Alper, Leyla’nın yanına oturdu. Sohbet etmeye başladılar. Komşu oldukları ortaya çıkınca, Leyla çok şaşırmış gibi davrandı. Kendisini günler, geceler boyu camdan seyrettiğini söylemeye cesareti yoktu.
Gecenin sonunda ikisinin de pek çok ortak noktası olduğu ortaya çıkmıştı. Parti sona erdi. Alper ve Leyla yola koyuldular. Alper, kendisini çorba içmeye davet etti. Leyla, içinden zaten nereye desen geleceğim diye geçiriyordu. Sabaha karşı eve döndüler. Öpüşüp, ayrıldılar. İkisi de eve çıkar çıkmaz cama gitti. Alper, camdan işaretle, telefon numarasını almadığını anlatıyordu. Güldü Leyla ve cama nefesiyle buğu yapıp, numarasını yazdı.
Yatak odasına gitti, üstünü çıkarmadan kendini yatağa attı. Ellerini başının arkasında birleştirmiş, tavana bakıyordu. Yüzündeki gülümsemeyi ve kendini 17 yaşında genç bir kız gibi hissettiğini fark etti. Alper’i düşünüyorken, cep telefonundan gelen mesaj sesiyle irkildi. Heyecanla telefona uzandı. Mesajı okudu: “Hala uyumadım seni düşünüyorum. İyi geceler prenses..” Telefonu göğsüne bastırdı. Yüzündeki tebessüme engel olamıyordu. Koşup cama gitmek istedi ama kendini tuttu. Ne olsa o bir kadındı, biraz ağırdan alması gerekiyordu. Mesaja cevap yazdı: “ İyi geceler Alper..” Yatakta şöyle bir döndü, hayallere daldı. Farkına varmadan uyuya kaldı.
DEVAMI VAR..
Aradan üç ay geçti. Leyla ve Alper arasındaki aşk gittikçe büyüyordu. Bütün boş vakitlerini birbirlerine ayırıyorlar, gece sarılmadan uyumuyorlardı.
Zaman ilerledikçe Leyla, Alper’in bazı davranışlarından hoşlanmasa da, kendini telkin ediyordu. Kendisi de mükemmel değildi. Ayrıca herkesin ufak tefek kusuru da olurdu, değil mi?
Alper, Leyla’ya göre daha romantikti. Leyla, ilişkide biraz dominant olduğunu fark ediyordu. Eski ilişkileriyle kıyaslama yapıyor, sonra kendine kızıyordu. Biraz daha kadın gibi hissetmek istiyordu. “Aman canım, o zaman da adam çok maço diye istemeyecektim. Ayrıca bu kadar uyuştuğum, ruhumu bu kadar iyi anlayan bir adam varken, Allah’tan belamı mı istiyorum? Biz kadınlar biraz tuhaf oluyoruz sanırım. Elimizde ne varsa, olmayana gidiyor aklımız. Hepsi olsun istiyoruz. Gerçi, erkekler bizden farklı değil. Onlara da sarışın versen, esmerini, esmer sevse kızılını istemiyor mu? Alper biraz daha kuvvetli bir adam olsaydı iyi olurdu. Güçlü, sahiplenici tarzda erkekler daha çok ilgimi çekiyor olabilir. Ama kimse Alper kadar güzel şiir okuyamaz. Ayrıca gece yarısında uyandırıp, deniz kenarına götürecek, bir şişe şampanya ve çilek hazırlayıp, araba bagajından çıkartacak kaç erkek vardır ki? Yine de biraz daha…” Bunları düşünürken telefon çaldı. Alper aramış, şehir dışından işle ilgili birilerinin geldiğini, akşam yemek için yaptığı rezervasyonun saatini biraz ileri alması gerektiğini, ancak mutlaka geleceğini söylemişti.
Saat akşam 7 sularında Leyla saçlarını yaptırmak için kuaföre gitti. Alper biraz geç kalacağını söylediğine göre, saat 9 civarında gelirdi. Hazırlanmak için çok zamanı vardı. Saçlarını fönletti, eve döndü. Makyajını yaptı. Elbisesini giydi. Geçen gün çarşıda gördüğü ve Alper’e aldığı gömleği hediye paketini bozmadan açtı. Bir daha baktı. Seveceğini umarak, tekrar paketine koydu. Artık hazırdı. Camın kenarına gitti. Alper neredeyse gelirdi. Uzun süre dışarıdan gelip geçenleri seyretti. Saat 10 olmuştu. Alper’den hala ses yoktu. Herhalde işi uzadı diye düşündü. Eli telefona gitti, vazgeçti. İş toplantısının ortasında sürekli erkek arkadaşını arayarak rahatsız eden psikopat sevgililerden olmak istemiyordu. Saat 11’de dayanamayıp aradı. Telefon çalıyor, ancak açılmıyordu. Mutlaka sessize almıştır sesini, sonra da unutmuştur diye düşündü. Biraz da kızdı, insan bir arayıp gelemeyeceğini haber verirdi en azından. Saat 12’ye doğru meraklanmaya başladı. Acaba başına bir şey mi gelmişti? Ya kaza yaptıysa, alkol alıp araba kullanmaya kalktıysa? Aklından geçen onlarca kötü senaryo sinirlerini bozdu. Bu saate kadar aramaması için mutlaka kötü bir şey olmalıydı. Belki de rahatsızlanmış, bir anda yolda yığılıvermişti. Telefonu sessizde olduğu içinde çevresinde kimse varsa, duymuyordu. Telefonu hiç durmadan çaldırmaya başladı.
Kimse açmıyordu. Polisi aramayı düşündü ancak nereye gittiğini de bilmiyordu ki? Hangi semtte, hangi restoranda olabilirdi? Yanındaki adamlar kimlerdi? İş arkadaşlarının telefonu da yoktu? Panikle bir daha aradı. Telefon açıldı. Telaşla bağırıyordu Leyla ama telefona sadece kahkaha ve konuşma sesleri geliyordu. Birden fark etti ki, telefon ceketinin veya gömleğinin cebindeydi. Çalma anında denk gelip açılmıştı. Alper, yanında iki kadın ve bir adamla güle oynaya muhabbet ediyordu. Adamın sesini tanıdı, Alper’in yakın arkadaşı Muzaffer’di.
Telefon kulağında koltuğa çöktü. Gözlerinden akan yaşlar makyajını bozdu. Her konuşmayı ayrıntısıyla dinledi. Alper şu anda ona ihanet ediyordu. Kalbine sanki bir bıçak saplanmış gibiydi. Hayatında hiç acımadığı kadar canı yanıyordu. Saatler boyu her şeyi dinledi. Dinledikçe daha çok ağlıyordu. Sonunda onlar bulundukları yerden kalktılar, arabaya bindiler. Tüm olanları canlı yayın gibi dinliyordu Leyla. Daha fazla duymaya dayanamadı. Telefonu kapattı. Banyoya gitti, palyaçoya benzediğini düşündü, akan makyajı tüm yüzünü boyamıştı. Palyaçonun gözyaşları dedi kendi kendine. Soyundu duşa girdi. Bağıra bağıra ağladı.
Banyodan çıktı. Salona geçti. Kendine kahve yaptı. Bir sigara yaktı. Ağlamamak için ne kadar telkin ederse, o kadar fazla ağlıyordu. Işıkları söndürdü. Perdeyi sımsıkı kapattı. Koltuğa uzandı. Saat 3 olmuştu. Yüzünü yastığa bastırdı. Çığlık atarak ağlıyordu. Islanan yastığın üzerinde, gözyaşları içinde uyuyakaldı.
DEVAMI VAR..
Çok güzel zevkle okudum devamınıda bekliyorum
beğenmene sevindim zaman ayırıp okuduğun için teşekkürler
Sabah yıkılırcasına çalan kapının sesine uyandı Leyla. Gelenin Alper olduğunu düşündü, açmamaya karar verdi. Zil hiç durmadan çalıyordu.
Yataktan kalktı, ağlamaktan gözleri şişmişti. Kapıya doğru yürürken ne diyeceğini düşünüyordu. Suratına bir tokat mı atsaydı, yüzüne mi tükürseydi? Derin bir nefes aldı, kapıyı hızla açtı. Ancak kapıda duran Alper değil, Birgül’dü. En yakın arkadaşı elinde bavuluyla duruyordu. Boynuna sarıldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Birgül: “beni gördüğüne bu kadar sevineceğini bilseydim, daha önce gelirdim. İçerde ağlaşsak olur mu?” dedi.
Birgül minyon tipli, bıcır bıcır konuşan, zeki ve esprili bir kızdı. Birlikte içeri girdiler. Otobüsten yeni inmiş, saat çok erken olduğu için Leyla’yı uyandırmamış ve sürpriz yapmak istemişti. Alıcı gözle baktı Birgül dostuna, kötü şeyler olduğunu anlamıştı. Mutfağa gidip birer bardak kahve yaptılar. Her şeyi anlattı Leyla tek tek, bütün olayları dikkatle dinleyen Birgül, “sen merak etme intikamımız acı olacak” dedi.Leyla zaten uykusuzdu, Birgül de yoldan geldiği için biraz uyumaya karar verdiler. Leyla cep telefonunu açıp, Alper kendisini aradı mı diye bakmak istedi, sonra vazgeçti. Arkadaşına yatak hazırladı ve kendi de uzandı. İçi hem öfke, hem üzüntü doluydu. Gözlerini kapattı, uyuyamıyordu. Uzun bir süre yatağın içinde döndü durdu. Ne yapacağını, Alper’e olan öfkesini nasıl dindireceğini bilmiyordu. En sonunda kalktı mutfağa gitti. Kahvaltı hazırladı. Saat öğlen bire geliyordu. Kapı çalınmaya başladı. Zilin sesine Birgül’de uyanmıştı. Gelenin Alper olduğu kesindi. Birgül kapıyı açmamasını söyledi. Bir iki kere kapıyı çalmış ve evde olmadığını düşünerek vazgeçmişti Alper. Leyla cama koştu, perdeyi araladı ve gelenin Alper olduğundan emin olmak için dışarı baktı. Tam o sırada Alper kafayı kaldırıp Leyla’nın camına bakıyordu. Leyla hemen camdan uzaklaştı.
Kahvaltı ettiler. Birgül bir arkadaşını arayıp, İstanbul’a geldiğini ve akşam birlikte yemeğe çıkabileceklerini söyledi. Leyla çok mutsuzdu, hiç kimseyle gezecek, gülecek hali yoktu. Çivi çiviyi söker diye ikna etti Birgül. Akşam hazırlandılar ve dışarı çıktılar.
Birgül’ün arkadaşı Savaş yanında Metin’i de getirmişti. Önce Boğaz’da balık yediler, arkasından bir bara gidip sarhoş oldular. Leyla’nın aklından bir gece önce yaşadığı ihanet hiç çıkmıyordu. İçkinin ve öfkenin etkisiyle Metin’le samimi olan Leyla, Metin’in evinde kahve içme teklifine itiraz etmedi. Hep beraber gittiler. Leyla içindeki acıyı gömmek ister gibi o gece Metin’le sevişti ve o yatakta sızdı.
Sabah oldu, Leyla gözlerini açtığında kendini yabancı bir odada buldu. Yanında Metin uyuyordu. Sessizce yataktan kalktı, salonda uyuyan Birgül’ü uyandırdı. Birlikte sessizce evden çıktılar. Geceye ait bazı şeyleri hatırlasa da, neden o yatakta olduğuna anlam veremiyordu Leyla. Bu kadar sarhoş olduğu için kendine ve bütün bunları yapmasına müsaade ettiği için Birgül’e kızdı. Eve döndüklerinde Alper apartmanın kapısında oturmuş bekliyordu. İkisini görünce ayağa fırladı, Leyla’nın yanına koştu ve nerede olduğunu sordu bağırarak. Leyla tek kelime etmeden apartmana girip merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasından Alper koşarak girdi. Birgül yavaş yavaş takip ediyordu onları. Alper kolundan yakaladı Leyla’yı ve bağırdı: “Bütün gece hangi cehennemdeydin?” Leyla döndü ve gözlerinden fışkıran öfkeyle Alper’e baktı: “İntikam soğuk yenen yemektir derler ya, ben soğuk sevmem! Senin bir gece önce olduğun cehennemdeydim ama yataklar çok rahattı!”
DEVAMI VAR..
Leyla koşarak çıktı merdivenleri. Alper donup kalmıştı. Birgül yaklaştı yanına ve Leyla’nın her şeyi bildiğini söyledi.
Alper sokağa çıktı, evine giremedi. Hem kendine, hem Leyla’ya kızgındı. Bir kadının ihaneti, erkeğinkinden fazla yaralıyor diye düşündü. Amaçsızca, nereye gideceğini bilmeden yürüyordu. Bu iş nasıl toparlanacaktı? Leyla’yı kaybetmeyi göze alamazdı. Bir yandan başka bir erkekle birlikte olduğuna inanmak istemiyor, hayalinde bile canlandırdığında kahrediyordu. Farkında olmadan ne kadar bağlanmıştı Leyla’ya? Bir çiçekçi dükkanının önünden geçiyordu, içeri daldı. Bu ilişkiyi kurtarmanın yolunu bulmalıydı. Aşk her şeyi affetmez miydi?
Leyla, koltuğa oturmuş, bir sigara yakmıştı. Birgül bitki çayı yapıp getirdi. Leyla kendini sorguluyordu. “Bana yakıştı mı? Neden yaptım? Şimdi ondan ne farkım kaldı?” diye söyleniyordu. Birgül: “Boşveerrr! Yol ver gitsin. Bence iyi yaptın, hiç kendini suçlama. Bir kadını kötü yapan erkeklerdir” dedi. Leyla yerinden kalktı, banyoya yapıp üstündeki ağırlıktan kurtulacaktı. Bütün vücudunu kazımak istiyordu. Birkaç saat sonra kapı çalındı. Birgül kapıyı açtı. Evin içine çiçekler yığıldı. Güller, orkideler, papatyalar.. Ev çiçek bahçesine dönmüştü. Bütün çiçeklerin üzerinde bir kart, hepsinde “beni affet” yazıyordu. Sadece son bir çiçek çocuğun elindeydi, tek bir sarı gül, onun üzerindeki kartta, “seni affediyorum” yazıyordu.Leyla iki günün sonunda cep telefonunu açtı. Hiç durmadan mesaj geliyordu. Mesajları bakmadan sildi. Alper’i aradı:
A: Efendim canım?
L: Sana tek bir soru soracağım? Neden yaptın ve dürüst bir cevap istiyorum.
A: (uzun bir sessizlikten sonra) Sana çok bağlanmıştım.
L: İnsan birisine bağlandığı için ihanet eder mi?
A: Evet! Eğer aşktan korkan, bağlılığı acizlik zanneden bir erkekse eder. Korkuyordum Leyla, sanki bütün hayatım ellerimden alınmıştı. Bir yanım özgürlüğümü kaybettiğimi söylüyordu, diğer yanım senin yanında olmadığı zaman nefes alamıyordu. Kendimi köşeye sıkışmış hissetmiştim. Beni affet. Artık sensiz yapamayacağımı anladım. Ben seni affetmeye hazırım. Benim hatam yüzünden yaptığını biliyorum. Kendince intikam aldın. Haklısın! Gururun incinmişti. Kapıyı aç, yukarı geleyim. Her ikimiz de çok yara aldık bu işten.
L: Artık ne sen beni gerçekten affedebilirsin, ne ben sana eskisi gibi sarılabilirim. Bir daha ne zaman birbirimize dokunsak, aklımıza hep başka ellerin, dudakların vücutlarımızı kirlettiği gelecek. Şimdi barışsak bile, bu yara içimizde büyüyecek. Bir gün saçma sebeplerden kavgalar edeceğiz. Belki hakaret edeceğiz, hiç ağza alınmayacak kelimelerle. O zaman daha kötü bir ayılış olacak. Ben bu filmi daha önce seyretmiştim. İhanetle kanayan yüreğim kabuk bağlasın diye bu şehre kaçmıştım. Seninle başka olacak sanmıştım. Olmadı! Artık bu kadar yakınında oturup, her gün pencereden seni görmeye de dayanamam. En kısa zamanda taşınıyorum Alper. Bu iş bitmiştir. Ama bil ki, seni çok sevmiştim ya da öyle zannettim..
Leyla telefonu kapattı. Artık ağlayamıyordu. Kapı durmaksızın çalınıyordu. Leyla açmayacaktı. Birgül gitti kapıya. Bağırdı Leyla, “Açama Alper geldi”. Birgül bütün yaşananların kendi suçu olduğunu düşünüyordu. Arkadaşını daha kötü bir ruh haline sokmuştu. Dinlemedi, açtı kapıyı. Alper’e: “Seni hala seviyor” dedi ve dışarı çıktı. Alper hışımla içeri girdi. Leyla ayğa kalktı ve lütfen git gibi bir şeyler söylemeye çalışıyor ama dili dolanıyor, sesi titriyordu. Alper yaklaştı, Leyla’yı belinden kavradı ve öptü. Birlikteliklerinin en ihtiraslı öpüşmesini yaşadılar. Durup göz göze geldiler, sımsıkı sarıldılar. Alper kulağına eğildi ve fısıldadı: “Yüreğimizdeki yaralar belki hep duracak ama mutlaka bir gün iyileşecekler. Seni bir daha üzmeyeceğime yemin ediyorum, beni affet, seni seviyorum, kadınım….”
..SON..
Tüylerimi diken diken eden bir hikâye idi. Gerçekten duygulandım..
oyyy aşkımm okudun mu sende muucckkss
spL Adlı Kullanıcıdan Alıntı:Tüylerimi diken diken eden bir hikâye idi. Gerçekten duygulandım..
teşekkürler