Siyahımsı bir ömrün grimsi avuntusuydun Sen...
Bembeyaz olmanı istememiştim senden hiçbir zaman.
Gri liğinle güzeldin sen çünkü.
Huysuz yanlarınla seviyordum ben seni...
İnatçılığımı inatçılığınla uslandırmıştın.
Sert bakışların korkuturdu beni hep.
O halimi görünce güldüğünde bir oh çekerdim.
Gülerdim...Gülerdik...
Korkardım gideceğinden .
Çünkü Sen grimsiydin bense siyah...
Öyle anlamlanmıştım ki seninle...
Uzaksın şimdi...
Muzur yanını nasıl özledim bilsen...
Durup durup gülümseyerek "Ben seni gerçekten çok seviyorum galiba''derdin ya hani.
Galibasını hep görmezden gelirdim ben.
Gülümserdim.
Ben de seni galiba'sız...
Galiba'sızseviyorum seni...
Off...Bugün Sen oldu yine günümün adı.
Yüreğimi tam oniki-den vurdu hayalin.
Daldım gittim Sana
Tam tutuyorken ellerini...Kırmızı kadife kutuyu buldum ellerimde...
Hani içinde o değerli notun bulunduğu.
Hani yanımdan ayırmadığım...
Hani bakıp bakıp yüreğime sardığım...
Senden bir parça sanki...
Bir off daha...
Elime yüzüme bulaştırdım hayalini.Azıcık düşünecektim oysa...
Zamanı sayamıyorum seni düşünürken...
Çünkü ben seni çok seviyorum.
Galiba'sız...
Ferman Siyahı Ya../..da Siyah Kan..
Nereden Okuduğuna Bağlı../..Aşk Körü Gözlerin..
Kendini (İnan)dırdığı Falı..
Bir Hikayeyi Sonuna Kadar Yaşamak Uğruna..
DahaBaşlangıçta Göz Yumulan.. Birkaç Karanlık İşaret Aktıkça
(S)iyaha Boyar Bütün Ferman..
Fermanın Okunmaz Siyah Olanı Denir
Görmezden Gelinen../..Karanlığın Kanıdır Oysa..
İlerledikçe Fermanı Siyah Yapan Okunmaz[i] Yazı Değil.. [/i]
[i]
Bu Kaderin Daha Başından Okunabilirliğidir.. [/i]
[i]
En Kısa Fermandır (S)iyah Olan Aşk İle Ölüm Arasında.. [/i]
[i]
En Kısa Yolu Seçmiştir../..Ölüme Gitmek İçin Aşk [/i]
[i]
Her Ne Kadar (S)onlarda Okunsa Da Fermanların İlkidir..[/i]
[i]
Murathan Mungan[/i]
Bitiyor zaman. Tüm saatler kum saatinin içinde birbiri üstüne yığılıyor. Sahte mutluluklar giyiniyor sözcükler. Sen-ben savaşında imtiyazsız yarınlara bugünden açıyorum gözlerimi. Savaşacak kadar bile yakın olmayışımızı bilirim. Bilirim acı verişindir bu kadar sözcük dizdiren. Ömrümü ömrünün ardında sürüyen…
Aynaları kırıldı mutluluğumun. Söz dinlemeyen yanımı artık çok iyi tanıyorum. Ayağım takılıyor bir acıya ve yokluğunun üstüne düşüyorum.
Hala üşüyorum…
İğne deliğinden geçiriyorum sevdayı. Sen oluyor nakışımın adı. Bir an sen oluyorum anlayışsız vurdumduymaz… Sonra bana dönüyorum. Bak hala ağlıyorum… Harf harf işlerken kelimelerimi şimdiden yerleştiriyorum acılarımı parmaklarımın ucuna. Son düşen cemreyi de ayırıyorum payıma.
Kapatıyorum gözlerimi. Hadi git yâr geldiğin gibi. Acıttığın yerden tüm acılarımı da topla git hadi.
Anlamadım yâr
Sen mi yâr olmadın yoksa ben mi yarenlikten uzaktım? Hangi kıyıya vurmuştu aramızdaki eksik o taş? Hangi şarkıda yarım kalmıştı notamız? Hangi satır içine sığdırabilmişti de seni; sen bulunmazım olmuştun?
Ah yâr sana bağlamazsam sözcüklerimi hep anlamsızlık oluyor yüreğimin dili. Sana bağlandığında da gözyaşına paralel oluyor. Yok mu önümde senden gayri gidecek bir yol?
İçim yine aynı mısra´ları tekrarlıyor
Yamaçlarımda senli güzel düşerim var
Ama düşlerime damlayan zehir de sensin yâr
Bulamadım yâr. Seni bu kadar ararken kendime bir mutluluğu da bulamadım. Zamandan bir bir çalıp saatleri sızlayan yanlarıma kattım. Ben acıyı aşka yama yaptım. Hafife almadım duyuları. Kuytu köşelerde ölümüne besledim sevdayı. Acıydı bildiğim aşkın ön adı.
Hiçbir şehre sığmadı yüreğim. İstanbul sen de yüreğimi ayaklarına doladın. Ve sen düştün ben kanadım. Ezildim yarama yine koskoca bir kenti bastım.
Büyük bir uykudan ibaret sandım satırlarda yaşamayı. Kelimeleri vurdum kumsallara. Canımı ağrıttım ardında. Ve bir taş daha attım içimin karanlık dehlizine. Hüzün meskenine kilitli aşk hangi makamı kabul ediyordu ki sözlerine? Hangi yaram düşlerimi sana vurduğumda acı damlatmıyordu?
Gerçeğimde olmayan yâr gönlümden git!
Hadi git!
Ben sarsılan bir şehrin enkazı olmaya razıyım. Ben yine kâbuslar saklarım yatak başlarımda. Ve sana şiirler biriktirmekten vazgeçerim. Sessizliğimin sesini dinlerim bir sonbahar sabahında.
Hadi git yâr!
Daha fazla sen yüklenemiyor kalbim.
Daha derin düşleri kaldıramıyor bedenim. Kalmadı lügatimde içimi yakmayan bir söz. Bendeki resmini sakladığım sandık; bir çift göz…
Yâr! ekseni değişti artık dünyamın. Ne geceleri uykuya teslim ediyorum düşüncelerimi. Ne de sabahları gündoğumlarıyla yeni bir yelken açabiliyorum kurtuluşuma. Her benle başlayıp senle devam etmek zorunda olan gün dikenli bir dal oluyor bana.
Hadi gönlüm
Defalarca düş uçurumlardan kan-revan ol. Ve boşalt içini. Damarlarından ansızın geçen ve “yar”ı anlamlı kılan ezinci katlet. Bitir bu sonsuz şiiri. Son bulsun ağıt tadındaki sevgi söylemleri. Yâr yüreğimdeki ‘is’ini başka bir yere sevk et hadi.
Ah yâr gün gün mısralar döktün içime. Yüreğimi sana dair söylenmiş mısralarımla yıkadın. Ben hep sana uzaktım. Yollarda kaybolsam sen önüme çıkan tuzaktın. Ben her gece gözyaşlarımla yıkadığım masallarımı saçlarına yolladım. Saçlarından kulaklarına musalla taşı gibi bir soğuklukla inip beni sana anlatır sandım.
Yanıldım…
Hicran yağmurlarından sıyrılıp ötelerde kendimi aradım bulamadım…
Hayatımın gençlik satırlarında adı geçen yâr.
Sırtımı her döndüğümde bir can yitirdim bu bahar…
İdama giderken hislerim güneşim yüzünü görmeyi bekledim hep. Kalemi kırık bir aşkı mühürledim yüreğime. “unuttum” diye haykırırken bile unutmadığımı ispatlıyordum kendime.
Yoruldum yâr
Bütün kapılarımı kapatmaya hazırlanıyorum gönlümün. Kimliğimi hediye edip bu şehre her bir adımımda anıları sürükleyip ardımdan ve rotamı da ekleyip nabzıma gidiyorum… Mutlu günlerin gelmesini bekleyen çehremdeki çizgileri siliyorum. Ceplerimi dolduruyorum yedekteki acılarla. Her sabah yüzümü yıkadığım tavana asıyorum hayallerimi. Ansızın içime düştüğün günden beri ayakları burkuldu ömrümün. Ve ben her gün bir daha ölmek için uyanır oldum uykumdan. Paslandı gözlerim. Sen kendin için kal yâr ben senin için giderim. Bu defa sürgünlere giden yüreğime bedenimi de eklerim. Bağdat olurum yıkılırım kurşunlara. Filistin olurum kalırım duvarlar arasında. Ama yine de İstanbul’u saklarım alınyazımda.
Nerde olursam olayım unutma yâr; yarın yeni bir gün ve her yeni günde olduğu gibi senli ölüme hazırlanıyor gönlüm.
Sureti kirlenmiş şeceresi katil bir aynanın içindeyim. Hayaletimi arıyorum. Mükellef bir kedere hariçten gazel değil yüreğim. Yolum uçurumdan geçerken mevsimsiz gülüşlerde keskin harfler kesiyor adımın yolunu: Yüzümü aşka saklayıp ağlıyorum. Manasızlığım kapıların ardında esefle hıçkırıyor. Bütün intizarları intihar ederken kuşlar ben kendi yokluğuma kefensiz duruşlar uyduruyorum. Seni sensizlikten ekliyorum düşlerime. Ah’ın sürüncemesinde kalıyor kalbim; bizarım.
Ey Aşk! Sonrasızlığımın ıslak saçlarına tutunup dururken dizeler ve kapkara bir karabasan tenimin kuruluğunda yıkanırken kaosuna uzanamayan bakışlarımdan başlıyorum kendimi aşkın gamzelerine gömmeye. Geceye muhtacım yastığımın kenarında tutuşan muamma uykusuzluk için. Bu yüzden uykusuzluğumla perişan uykulara dalıp rüyalarımı paramparça ediyorum. Hayatta kalan yanlarımı zülfikarla kesiyorum sevdiğim görüyor musun? Kanla karışık ağlama şölenlerindeyim iki ucu boşlukta gezinen alfabenin dolaylarında. Kötürüm bir düşüm sesimi kovulmuşluğumla karalıyorum. Hadi düş gel ardıma saat başı yokluk çekerken zaman. Sen yağmurlarda ölmenin bedeli misin sevdiğim?
Sancılı şiir tutanaklarında omuz başlarından asılıyor benim kentlerim. İz taşıyan her acıya maske oluyor yüzüm ki; iğfal edilen çocukluğumda eskiyor hiç yanı titremeyen ikindiler. Diz üstü çöküyorum içime bağışlanmaz nehirlerde ıslanıyor adanmışlığımın kasvetli iniltisi. Faille meçhulün arasını ben bozuyorum. Şimdi neye dokunsam cinayete münhasır isim olacak ellerin. Bu yalnızlık çok fazla geliyor sensizliğime. Al senin olsun cinnete sığmayan korkulu bekleyişler. Baba ihanetteyim. Ağlamasana.
Ruhumu kundaklayan kanlı kabusları ağaç diplerine gömerek hüznüme sarılıyorum. Vakit: Gecesizlik. Mekan: İstanbul lamekan. Bu yüzden mekansızım ve hep mekansız kalıyor İstanbul bende. Ben beni ararken ayna yordamıyla kendimde olmadığımı görüyorum. Ama en acısı bulduklarımın aradıklarım olmayışı Usta. Aynalar pas tutuyor parmak uçlarımda. İstanbulluğumu gömüyorum içimin teneşir bahçelerine. Hayaletimin hayaleti miyim yoksa Usta? Biliyor musun kendi tanrısına eğilen kadının gözkapaklarında çırpınan ayetsizliğinde durulmuyor devrimcinin denizi. Ve kimsenin kimsesizliği kendini terk etmiyor Usta.
Tene dokunan bir tümcedesin. Müntehir cümlelerine gizli özneyim. En kestirme yoluyum leyl-i Leyla gözlerinin. Bu yüzden hep sebep kalıyorsun aşka. Şimdi hangi aşk aralığında susuyorsun ben’li kaderinin? Yüzünü saçlarının arasındaki cam kırıklarıyla tarumar edip şiir mi bekletiyorsun mısra sonlarında avazının inkarı için? Ey Aşk! Yırtılmış yanlarına şarkılarımdan nakaratlar giydiriyorum. Arafta kalmışlığında kanıyor gizli yaram. Bu yara mahrem yara. Bu yara kurtlu yara. Bu yara iyileşmesin dünyada.
Gidersem gelir misin benimle ayrılık için demiştim geldin ismin kaldı bende. Kalbime sunulan sevmek kadar sevsem de seni saymıyorum bu imlasız vedayı. Gideceksen ölüm gibi git.
Ama gel ne olur yüzüm sana açık ruhuma kadar.
İbrahim Sâki