07-29-2009, Saat: 04:42 AM
[FONT="]Kitabın Adı: Suskunlar[FONT="]
Kitabın Yazarı: İhsan Oktay ANAR[/FONT][/FONT][FONT="]
"Kulak, eğer gerçeği anlarsa gözdür." Mevlânâ Celâleddin Rûmî[/FONT]
[FONT="]
Eflâtun rengi hayâller kuran bir “suskun”un sözleridir bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyâsına misâfir olacaksınız satırlar akıp giderken. O ise mûzip bir tebessümle size eşlik edecek sessizce. Sayfaları birer birer tüketirken benzersiz erguvanî düşlerin gerçekliğinde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyânın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar seslerin ve sözlerin yani mûsîkînin de romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayâllerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar, Kirkor, Davut, Kalın Mûsâ, İbrâhim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri... Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyâsına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır.[/FONT][FONT="]
[SIZE=4]Bir meczup aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp rûhunu mâviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyâda bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi rûhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.[/SIZE][/FONT][FONT="]
Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız.[/FONT]
Kitabın Yazarı: İhsan Oktay ANAR[/FONT][/FONT][FONT="]
"Kulak, eğer gerçeği anlarsa gözdür." Mevlânâ Celâleddin Rûmî[/FONT]
[FONT="]
Eflâtun rengi hayâller kuran bir “suskun”un sözleridir bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyâsına misâfir olacaksınız satırlar akıp giderken. O ise mûzip bir tebessümle size eşlik edecek sessizce. Sayfaları birer birer tüketirken benzersiz erguvanî düşlerin gerçekliğinde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyânın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar seslerin ve sözlerin yani mûsîkînin de romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayâllerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar, Kirkor, Davut, Kalın Mûsâ, İbrâhim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri... Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyâsına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır.[/FONT][FONT="]
[SIZE=4]Bir meczup aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp rûhunu mâviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyâda bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi rûhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.[/SIZE][/FONT][FONT="]
Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız.[/FONT]