11-10-2009, Saat: 10:23 PM
Soğuk... Gecenin en karanlık köşesindeyim, bekliyorum, bekliyorum sabahı ve 2 nisan gününü.. Soğuk sanırım yeryüzünde bir yerlere kar yağıyor.. Soğuk ve yüreğim üşüyor.. Belki yeryüzünün bir yerlerine kar yağıyor ama kar benim yüreğime yağıyor, üşüyorum. Ciğerlerime çektiğim sigara dumanının sıcaklığını hissediyor gibiyim.. İçin için yok ediyor bu sigara dumanı beni tıpkı sensizliğin yok ettiği gibi...
Nisan ayazı yemek, böyle birşeymiş demekki, çocuktuk biz, nisan ayı geldiğinde bahar geldi diye dağlara çıkardık, nevruz toplar, sümbül demetlerdik. Babam “daha APRİLin kışı var oğlum” derdi, babam ingilizce bilmezdi ama aprilin kışını biliyordu..) Ve aldırmazdık baharda nisan ayazına, içimize çektik mi şöyle baharın güzel kokusunu bağrımız genişler yüreğimiz gülerdi..
Soğuk ve inan ki gerçekten üşüyorum, nasıl dayanırmışız o zamanlar bu ayazlara yorum yapamıyorum. Herhalde bize zor gelmeyen baharın “bahar” oluşu idi, öyle lambalı sokaklarımız, asfalt yollarımız yoktu ama gündüzlerin kır çiçekleri aydınlatırdı gözümüzü, gecelerde yıldızlar eşlik ederdi çocukca hayallerimize. Dolunay en parlak zamanını yaşardı ve sokak lambası olmasada aydınlanırdı tozlu topraklı evimizin yolları.
Soğuk, bu nisanda soğuk hem gündüzleri hem geceleri, beni ısıtan, beni üşütmeyen şey, sana olan sevgimmiş meğer. Bu nisanda yokum ya “yüreğinde” yüreğim üşüyor işte nisan ayazında.....
Alıntı