01-08-2010, Saat: 12:58 PM
Yaşadığınız ilişkinin gerçek olup olmadığına karar veremediğiniz zamanlar oldu mu hiç? Her şeyin biraz masal olduğu hissine kapıldınız mı?
Bir ilişki, içinize kuşku düşürmeye başladıysa, ortada kabullenmeseniz de, yolunda gitmeyen şeyler var demektir. Birliktelikte yaşanan olayları, sanki bir rüyaymış gibi algılayıp, üstünde durmamak gibi bir tavrımız var.
Bazen gereğinden fazla emek ve ödün verilmiş ilişkilere sahip çıkarız. Onun hayal ürünü olduğunu, bizim kurgumuzdan ibaret olduğunu anlamayı reddederiz.
Uğruna belki de bir ömür harcanmış, hatta tüm hayat planları üstüne kurulmuş bir beraberliğin, tüm yaşam maceramızın üstüne atari oynadığını bilmeyi kaldırabilir miyiz? Bütün hepsinin bir kurgudan ibaret olduğunu anladığımızda, ne kadar büyük hayal kırıklığı oluşacağını, tahmin edebilir misiniz?
Bazen, aşk sandığımız pek çok duygunun sanal olduğunu düşünüyorum. Önceki ilişkilerinize dönüp bir bakın, birlikte öleceğinize söz verdiğiniz, yeminler ettiğiniz ve delicesine sevdiğiniz insanlara ne oldu? Tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerlerini çoktan aldılar, değil mi?
Onsuz yaşayamayacağımızı sandığımız, bir gün yüzünü görmeden, sesini duymadan duramadığımız o büyük aşklar, şimdi kim bilir hangi kalpteler? Biraz gözyaşı ve yürek sızı yaşadıktan sonra, neredeyse adını bile unutacağımız sevgilileri, vaktinde seven de biz değil miydik?
Birisi karşımıza çıktığında, onunla ilgili yargımız oluşuyor. İlk anlarda oluşan bu önyargı, o şahısla ilgili gelişecek olayların sinyalini veriyor. Aşık olmak, bazen uzun yollardan geçerek, bazen de birkaç dakika içinde oluşuyor.
Kafamızda yarattığımız adamlara aşık oluyoruz. Çoğu zaman objektif bakamadan, olmasını istediğimiz kimliklere büründürüyoruz karşımızdakini, işin kötüsü, onun bundan haberi olmuyor. Aklı kandırmak kolay! Yürek de onun yardakçısı zaten, sonra gelsin aşk sarhoşluğu…
Kendi yarattığımız adamı, yine yarattığımız ilişkinin içine koyuyoruz. İlişki dediğin, peşinde beklentiler getiriyor. Bu beklentiler, havada asılı kaldığında düş kırıklıklarını oluşturuyor. Bunları kavgalar, küslükler takip ediyor ve beklenen son geliyor; ayrılık!
Aşkın o büyük, mavi ve mutlu sularında yüzmeyi kim istemez? Kim mutluluğu aramaktan vazgeçer? Hepimiz aynı şeyin derdindeyiz, sevginin! Bulmak için çıktığımız yollardan, elimiz boş dönmemek için, farkında olmadan kendimize tuzaklar kuruyoruz. Yarattığımız imajlara aşık olup, kurguladığımız ilişkilerin içine batıyoruz. Kendimizle yüzleşmek zorunluluğu, işte tam bu noktada başlıyor. Gerekirse uzun bir süre, yalnız kalmayı göze alarak, yaşadıklarını gözden geçirmeli insan. Şöyle enine boyuna düşünmeli ve doğru sonuçları elde etmeli. Zaten bir müddet kimseyle ilişki yaşamamak da iyidir. Toprağı bile nadasa bırakırlar, değil mi?
Bir ilişki, içinize kuşku düşürmeye başladıysa, ortada kabullenmeseniz de, yolunda gitmeyen şeyler var demektir. Birliktelikte yaşanan olayları, sanki bir rüyaymış gibi algılayıp, üstünde durmamak gibi bir tavrımız var.
Bazen gereğinden fazla emek ve ödün verilmiş ilişkilere sahip çıkarız. Onun hayal ürünü olduğunu, bizim kurgumuzdan ibaret olduğunu anlamayı reddederiz.
Uğruna belki de bir ömür harcanmış, hatta tüm hayat planları üstüne kurulmuş bir beraberliğin, tüm yaşam maceramızın üstüne atari oynadığını bilmeyi kaldırabilir miyiz? Bütün hepsinin bir kurgudan ibaret olduğunu anladığımızda, ne kadar büyük hayal kırıklığı oluşacağını, tahmin edebilir misiniz?
Bazen, aşk sandığımız pek çok duygunun sanal olduğunu düşünüyorum. Önceki ilişkilerinize dönüp bir bakın, birlikte öleceğinize söz verdiğiniz, yeminler ettiğiniz ve delicesine sevdiğiniz insanlara ne oldu? Tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerlerini çoktan aldılar, değil mi?
Onsuz yaşayamayacağımızı sandığımız, bir gün yüzünü görmeden, sesini duymadan duramadığımız o büyük aşklar, şimdi kim bilir hangi kalpteler? Biraz gözyaşı ve yürek sızı yaşadıktan sonra, neredeyse adını bile unutacağımız sevgilileri, vaktinde seven de biz değil miydik?
Birisi karşımıza çıktığında, onunla ilgili yargımız oluşuyor. İlk anlarda oluşan bu önyargı, o şahısla ilgili gelişecek olayların sinyalini veriyor. Aşık olmak, bazen uzun yollardan geçerek, bazen de birkaç dakika içinde oluşuyor.
Kafamızda yarattığımız adamlara aşık oluyoruz. Çoğu zaman objektif bakamadan, olmasını istediğimiz kimliklere büründürüyoruz karşımızdakini, işin kötüsü, onun bundan haberi olmuyor. Aklı kandırmak kolay! Yürek de onun yardakçısı zaten, sonra gelsin aşk sarhoşluğu…
Kendi yarattığımız adamı, yine yarattığımız ilişkinin içine koyuyoruz. İlişki dediğin, peşinde beklentiler getiriyor. Bu beklentiler, havada asılı kaldığında düş kırıklıklarını oluşturuyor. Bunları kavgalar, küslükler takip ediyor ve beklenen son geliyor; ayrılık!
Aşkın o büyük, mavi ve mutlu sularında yüzmeyi kim istemez? Kim mutluluğu aramaktan vazgeçer? Hepimiz aynı şeyin derdindeyiz, sevginin! Bulmak için çıktığımız yollardan, elimiz boş dönmemek için, farkında olmadan kendimize tuzaklar kuruyoruz. Yarattığımız imajlara aşık olup, kurguladığımız ilişkilerin içine batıyoruz. Kendimizle yüzleşmek zorunluluğu, işte tam bu noktada başlıyor. Gerekirse uzun bir süre, yalnız kalmayı göze alarak, yaşadıklarını gözden geçirmeli insan. Şöyle enine boyuna düşünmeli ve doğru sonuçları elde etmeli. Zaten bir müddet kimseyle ilişki yaşamamak da iyidir. Toprağı bile nadasa bırakırlar, değil mi?
..alıntı..