01-09-2010, Saat: 01:35 AM
Yaşam Hamalı
Omuzlarımda ve boynumda sürekli ağrı var. Hayatın yükünü taşımaktan olduğunu söylüyorlar. Gerçekten öyle mi?
Ben hep, bilgisayarın başında oturduğum ve yazı yazmaya çalıştığım için ağrım var zannediyordum. Değilmiş! Vücut yaşadığı psikolojik durumları, işaretlerle ortaya koyarmış. Doğruluk payı var. Bu omuz ağrısı beni öldürecek. Gerçekten hayatın yükünü fazla çekiyorum. Bir nevi yaşam hamalıyım da denebilir.
Bazen de karnım ağrıyor. Bunun sebebi ise, söylemek isteyip de söyleyemediğim şeylerin sancısıymış. Çoğu zaman aklımdaki ağzımdadır ancak karşımdakini kırmamak için sustuğum da oluyor. Dikkat edeceğim bakalım, içime attığım cümleler mi midemde dolanıyor?
Başımın ağrısına bir açıklama bulmak istediğimde ise, halledemediğim sorunlar karşılığını alıyorum. Halletmekle bitmiyor ki! Birini çözüyorsun, diğeri geliyor. Mesela insanın hiç ödenecek faturası bitiyor mu? Su, elektrik, doğalgaz, kira, durmadan posta kutusunu dolduruyorlar. Bunların dışında da çözülmesi gereken sorunlar var. Aile problemleri, arkadaş kaprisleri, iş yerinde sorunlar…. Hiç durmuyor. Demek ki, ömrümün sonuna kadar balım ağrıyacak benim. Zaten balık burcuyum, dertler bende elbise gibi duruyor. Neyse ki, 2010’da biraz rahatlayacakmışım. Astrologum öyle söyledi. Jüpiter ve Uranüs’ün üstümde etkileri olacakmış. Olsun bakalım! Ben beklerim, alışkınım.
Zaman zaman da kalbim ağrıyor. Kalp krizi veya panik atak değil. Bunun nedenini biliyorum. Aşk! Gerçi o tek başına kalbi değil, vücudumun her yerini ağrıtıyor. Kim ne derse desin, bu aşk denen duygu, bedene sızınca, insanın tavrı değişiyor.
Aşık olanı yüz metre öteden tanırsınız. Gözlerinde ışıltı, yüzünde anlamsız bir tebessüm, etrafa enerji saçan birini görürseniz, anlayın ki aşıktır. Aşk dediğin metabolizmayı harekete geçiriyor. Bir mutluluk, bir keyif, sormayın gitsin…
Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Aşk dediğin geldiği gibi kalmayı beceremiyor ki! Vakit geçtikçe değişiyor. İnsanda ne o güzel haller kalıyor, ne enerji bırakıyor. Biraz hüzün, biraz keder, biraz da depresyon, al sana aşkın finali!
Vallahi yoruldum! Aşk, iş, para, dert, tasa, sağlık, huzur, mutluluk, bir ömür bunları bulmak için geçiyor. Üstelik aşk diye çıkılan yoldan hüzün, para diye çıkılan yoldan sorunla dönülüyor. Yok, ben gidiyorum, uğraşamam! Sıkıldım yahu! Gidip biraz kafa dinleyeceğim. Nereye mi? Bilmem! Size bu satırları yazdığım sırada gökyüzünden sel gibi yağmur akıyor. Belki çıkar biraz ıslanırım. Yarın bu sayfada beni göremezseniz, bilin ki yağmura karışmışımdır. Ama beni o da almaz. Ne yapsın insana karışıp yağmur? O, karışacağı yeri biliyordur…
..alinti..
Omuzlarımda ve boynumda sürekli ağrı var. Hayatın yükünü taşımaktan olduğunu söylüyorlar. Gerçekten öyle mi?
Ben hep, bilgisayarın başında oturduğum ve yazı yazmaya çalıştığım için ağrım var zannediyordum. Değilmiş! Vücut yaşadığı psikolojik durumları, işaretlerle ortaya koyarmış. Doğruluk payı var. Bu omuz ağrısı beni öldürecek. Gerçekten hayatın yükünü fazla çekiyorum. Bir nevi yaşam hamalıyım da denebilir.
Bazen de karnım ağrıyor. Bunun sebebi ise, söylemek isteyip de söyleyemediğim şeylerin sancısıymış. Çoğu zaman aklımdaki ağzımdadır ancak karşımdakini kırmamak için sustuğum da oluyor. Dikkat edeceğim bakalım, içime attığım cümleler mi midemde dolanıyor?
Başımın ağrısına bir açıklama bulmak istediğimde ise, halledemediğim sorunlar karşılığını alıyorum. Halletmekle bitmiyor ki! Birini çözüyorsun, diğeri geliyor. Mesela insanın hiç ödenecek faturası bitiyor mu? Su, elektrik, doğalgaz, kira, durmadan posta kutusunu dolduruyorlar. Bunların dışında da çözülmesi gereken sorunlar var. Aile problemleri, arkadaş kaprisleri, iş yerinde sorunlar…. Hiç durmuyor. Demek ki, ömrümün sonuna kadar balım ağrıyacak benim. Zaten balık burcuyum, dertler bende elbise gibi duruyor. Neyse ki, 2010’da biraz rahatlayacakmışım. Astrologum öyle söyledi. Jüpiter ve Uranüs’ün üstümde etkileri olacakmış. Olsun bakalım! Ben beklerim, alışkınım.
Zaman zaman da kalbim ağrıyor. Kalp krizi veya panik atak değil. Bunun nedenini biliyorum. Aşk! Gerçi o tek başına kalbi değil, vücudumun her yerini ağrıtıyor. Kim ne derse desin, bu aşk denen duygu, bedene sızınca, insanın tavrı değişiyor.
Aşık olanı yüz metre öteden tanırsınız. Gözlerinde ışıltı, yüzünde anlamsız bir tebessüm, etrafa enerji saçan birini görürseniz, anlayın ki aşıktır. Aşk dediğin metabolizmayı harekete geçiriyor. Bir mutluluk, bir keyif, sormayın gitsin…
Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Aşk dediğin geldiği gibi kalmayı beceremiyor ki! Vakit geçtikçe değişiyor. İnsanda ne o güzel haller kalıyor, ne enerji bırakıyor. Biraz hüzün, biraz keder, biraz da depresyon, al sana aşkın finali!
Vallahi yoruldum! Aşk, iş, para, dert, tasa, sağlık, huzur, mutluluk, bir ömür bunları bulmak için geçiyor. Üstelik aşk diye çıkılan yoldan hüzün, para diye çıkılan yoldan sorunla dönülüyor. Yok, ben gidiyorum, uğraşamam! Sıkıldım yahu! Gidip biraz kafa dinleyeceğim. Nereye mi? Bilmem! Size bu satırları yazdığım sırada gökyüzünden sel gibi yağmur akıyor. Belki çıkar biraz ıslanırım. Yarın bu sayfada beni göremezseniz, bilin ki yağmura karışmışımdır. Ama beni o da almaz. Ne yapsın insana karışıp yağmur? O, karışacağı yeri biliyordur…
..alinti..