01-10-2010, Saat: 10:09 PM
Unuttuğun bir şey var
Aslında zaman zaman bulduğun: Ben
Her satırda aslında seni değil, kendimi yazdım.
Hep yok olanların yokluğunu
Bunlara duyduğum açlığı yazdım
Bunları aslında sen adı altında yazdım
Aslında her şeyi kendime yazdım
Kendime yakınlaşmak için
Daha çok kendim olmak için sana sığındım
Sana gelince kendime geldim
İnsanın kendisi olmak için başkasına sığınması çok tuhaf gelebilir. Ama genellikle yapılan budur. Çünkü, yaşarken ölmemenin tek yolu ait olmak sanılır. Ait olmak da sevmek, sevilmek olarak nesnesine kavuşur. Mitleştirilirse, koşulsuz sevmek adını alır. Başkaları seni sevsin diye sevmezsin. Sadece seversin. Sevgi öyle bir şey ki ancak, sen istersen biter. Aslında başkalarının beslemesine de gerek yok. Sen kendi sevgini zaten besliyorsun. Ana malzeme kendinle besliyorsun.
İlişkinin bitirilmesi kayıp olarak algılanmaktadır. Yitirmek saydığımız her şey aslında yaşayamadıklarımızdır. Peki ya yaşadıklarımız? Belki böyle düşünmek insanı rahatlatıyor da o yüzden böyle ifade ediyoruz. Yaşamda her şeyi kolaylaştırmak mümkündür. Ancak, biz giderek işi daha da zorlaştırıyoruz. Düşünceler hep süzgeçten geçirilerek aktarılıyor. Gerçekten bir dayatma var mı? Yaşamı dayatma düzeneğine çeviren ya da çevirten ne? Belki de rutin düzeneğin kendisidir. Gerçekten ne kadar yaşıyoruz. Sadece aşıkken mi yaşıyoruz! Ya da ayrı iken hisettiğimiz melankoliler mi bizi ayakta tutuyor?
Sana soru soruyorum
Susuyorsun
Seninle konuşmaya çalışıyorum
Susuyorsun
Aslında beni bilerek ya da bilmeyerek eğitiyorsun
Ama hala çağrışımsal düşünmeme bir çözüm bulamadın
Hala uçuşlardayım…
Ne seninle, ne sensiz
Gönlüm söz dinlemiyor.
Baharı yitirdim
Sıcak tenimde dans ediyor
Varlıkla yokluk arasında dolanıp duruyorum
Zaman hakkında düşünüp duruyorum.
Zamanda aynı yolda yürüyor muyuz ?
Aynı saatleri yaşıyoruz ama aynı zaman içinde yaşıyor muyuz?
İnsan görmek istemiyorum
Sadece sessizlik istiyorum
Kendi sesim bile hasta ediyor beni….
Bazı zamanlar sadece beden olarak yaşasam ne güzel olurdu. Güneşi, havayı, rüzgarı ve kendimi hissetmeden sadece yaşasaydım ne olurdu? İşte yine sadık yarim sana döndüm yazıyorum. Belki aynı sözler, aynı terane ama! İçim titriyor. Bu garip bir hal. Tarifi bende değil. Düşünüp duruyorum. Gidiyorum. Her gidiş de yaşadığım o garip ayrılık kaygısı şimdi yok. Aidiyet duygumu yitirdiğim için sanırım bu kadar rahatım. Bu dünyada hiçbir şey bana ait değil. Canım bile benim değil. Her şeyin tasarrufu başkasındaysa ben ne yapabilirim diye düşünmekten insan kendisini alamıyor. En azından safını belirleyebilirsin. Ben kimden yanayım.
Düş kurmadan bir adım öteye gidemiyorum
Gerçek nerede başlayıp nerede bitiyor
Ben nerede başlayıp nerede bitiyorum
Hep sorular var zihnimde ama ya cevaplar
Her şey benden ayrı
Giderken ne kendimi ne de seni götürüyorum
Sadece toz olmak istiyorum
Zaman bir toz aslında
İçinde sadece kendini saklayan
Ama bu öyle bir toz ki içinde yaşamı taşıyor
Özünü toz yapsan ne olur acaba
Hep son solukta bir hikaye yazıyorum
Her yarım kalmış hikayeyi yeniden yeniden yaşayarak tamamlıyorum
Oysa tamamlanacak hiçbir şey yok!
Zaman toz
Ben toz
Sadece birbirimize karışıp duruyoruz
Gerçekten karışıyor muyuz?
Zaman bana karışmadan bir an olsun bir yerde durmak istiyorum.
Öz, töz, toz ne olursa olsun durmak istiyorum.
… gökyüzünde dolanan iki kuş gördüm. Biri hep diğerini izliyor. Yüreğim öylesine seninle dolu ki ben de bir kuş olmuşum seni izleyip duruyorum. Nereye kadar gideceğimi bilmeden. Gittiğin yere beni götürüp götürmeyeceğini bilmeden. Gerçekten beni götürür müydün? Bunu bilmeyi çok isterdim. Götürseydin neyin olarak gelecektim ki!
Tek bildiğim zamansız acı çekmek insanın (c)anını çok yakıyor!
Aslında zaman zaman bulduğun: Ben
Her satırda aslında seni değil, kendimi yazdım.
Hep yok olanların yokluğunu
Bunlara duyduğum açlığı yazdım
Bunları aslında sen adı altında yazdım
Aslında her şeyi kendime yazdım
Kendime yakınlaşmak için
Daha çok kendim olmak için sana sığındım
Sana gelince kendime geldim
İnsanın kendisi olmak için başkasına sığınması çok tuhaf gelebilir. Ama genellikle yapılan budur. Çünkü, yaşarken ölmemenin tek yolu ait olmak sanılır. Ait olmak da sevmek, sevilmek olarak nesnesine kavuşur. Mitleştirilirse, koşulsuz sevmek adını alır. Başkaları seni sevsin diye sevmezsin. Sadece seversin. Sevgi öyle bir şey ki ancak, sen istersen biter. Aslında başkalarının beslemesine de gerek yok. Sen kendi sevgini zaten besliyorsun. Ana malzeme kendinle besliyorsun.
İlişkinin bitirilmesi kayıp olarak algılanmaktadır. Yitirmek saydığımız her şey aslında yaşayamadıklarımızdır. Peki ya yaşadıklarımız? Belki böyle düşünmek insanı rahatlatıyor da o yüzden böyle ifade ediyoruz. Yaşamda her şeyi kolaylaştırmak mümkündür. Ancak, biz giderek işi daha da zorlaştırıyoruz. Düşünceler hep süzgeçten geçirilerek aktarılıyor. Gerçekten bir dayatma var mı? Yaşamı dayatma düzeneğine çeviren ya da çevirten ne? Belki de rutin düzeneğin kendisidir. Gerçekten ne kadar yaşıyoruz. Sadece aşıkken mi yaşıyoruz! Ya da ayrı iken hisettiğimiz melankoliler mi bizi ayakta tutuyor?
Sana soru soruyorum
Susuyorsun
Seninle konuşmaya çalışıyorum
Susuyorsun
Aslında beni bilerek ya da bilmeyerek eğitiyorsun
Ama hala çağrışımsal düşünmeme bir çözüm bulamadın
Hala uçuşlardayım…
Ne seninle, ne sensiz
Gönlüm söz dinlemiyor.
Baharı yitirdim
Sıcak tenimde dans ediyor
Varlıkla yokluk arasında dolanıp duruyorum
Zaman hakkında düşünüp duruyorum.
Zamanda aynı yolda yürüyor muyuz ?
Aynı saatleri yaşıyoruz ama aynı zaman içinde yaşıyor muyuz?
İnsan görmek istemiyorum
Sadece sessizlik istiyorum
Kendi sesim bile hasta ediyor beni….
Bazı zamanlar sadece beden olarak yaşasam ne güzel olurdu. Güneşi, havayı, rüzgarı ve kendimi hissetmeden sadece yaşasaydım ne olurdu? İşte yine sadık yarim sana döndüm yazıyorum. Belki aynı sözler, aynı terane ama! İçim titriyor. Bu garip bir hal. Tarifi bende değil. Düşünüp duruyorum. Gidiyorum. Her gidiş de yaşadığım o garip ayrılık kaygısı şimdi yok. Aidiyet duygumu yitirdiğim için sanırım bu kadar rahatım. Bu dünyada hiçbir şey bana ait değil. Canım bile benim değil. Her şeyin tasarrufu başkasındaysa ben ne yapabilirim diye düşünmekten insan kendisini alamıyor. En azından safını belirleyebilirsin. Ben kimden yanayım.
Düş kurmadan bir adım öteye gidemiyorum
Gerçek nerede başlayıp nerede bitiyor
Ben nerede başlayıp nerede bitiyorum
Hep sorular var zihnimde ama ya cevaplar
Her şey benden ayrı
Giderken ne kendimi ne de seni götürüyorum
Sadece toz olmak istiyorum
Zaman bir toz aslında
İçinde sadece kendini saklayan
Ama bu öyle bir toz ki içinde yaşamı taşıyor
Özünü toz yapsan ne olur acaba
Hep son solukta bir hikaye yazıyorum
Her yarım kalmış hikayeyi yeniden yeniden yaşayarak tamamlıyorum
Oysa tamamlanacak hiçbir şey yok!
Zaman toz
Ben toz
Sadece birbirimize karışıp duruyoruz
Gerçekten karışıyor muyuz?
Zaman bana karışmadan bir an olsun bir yerde durmak istiyorum.
Öz, töz, toz ne olursa olsun durmak istiyorum.
… gökyüzünde dolanan iki kuş gördüm. Biri hep diğerini izliyor. Yüreğim öylesine seninle dolu ki ben de bir kuş olmuşum seni izleyip duruyorum. Nereye kadar gideceğimi bilmeden. Gittiğin yere beni götürüp götürmeyeceğini bilmeden. Gerçekten beni götürür müydün? Bunu bilmeyi çok isterdim. Götürseydin neyin olarak gelecektim ki!
Tek bildiğim zamansız acı çekmek insanın (c)anını çok yakıyor!