01-19-2010, Saat: 02:42 AM
Son mektubum demişsin.
Okudukça evler yıkılıyor içimde… Ambulansların biri gidiyor biri geliyor.
İnsanlar çığlık çığlığa koşturuyor. Mezarlar altüst oluyor; yaşayanlar ölüyor ölüler diriliyor. Kaotik bir hava var soluduğum, seni kaybediyorum. Son mektubum demişsin başkası var mı bu sözden öte?
Bir insan nasıl dellenir, nasıl cinnete düşer, nasıl duvarları paralar gören var mı? Ve bir cümle; nasıl yürek yakar, nasıl koyar anlayan var mı? Canım ağrıyor şimdi, yoksun.
Son mektubum demişsin
Son olsun işte; son nefesim gibi, son sigaram gibi... Cellâttan son isteğini yerine getirmesini bekleyen idam mahkûmu gibi yokluğuna amadeyim. Son dokunuşun elime, son okşayışım saçlarını… Hatırlama öyleyse, kolaysa unut, unutabilirsen eğer… Ölmeme gerek yok; bir kurşun, birkaç damla zehir… Vurdun beni, acımadın.
İpim senin ellerinde çekildi darağacına… Bilsen ne seviyorum seni. Canım dökülüyor tel tel, yoksun:
Son mektubum demişsin
Hala içimde canlı kırıntılar var sevmek adına. Bir şeyler yaşamak istiyor; direniyor, mücadele ediyor. Lakin görmüyorsun hiçbir şeyi… Akvaryumdan düşüp çırpına çırpına can veren küçük kırmızı balığı almıyorsun.
Ölüme terk ediyorsun küçük kırmızı balığı. Ansızın küçük kırmızı balık yüreğim oluyor; can çekişiyorum. Öleceğimi biliyorum ama bu şekilde yakıştıramıyorum kendime! Canım yok oluyor, yoksun.
Son mektubum demişsin
Okudukça çıldırıyorum. Her kelime üzerime çevrilmiş bir tetik. Patladıkça patlıyor. Bu kadar da ölünmez ki canım! Kahroluyorum, elden ne gelir? Mutlu günlere dalıp gidiyorum, gözyaşlarımı zapt edemiyorum.
Bir alevin üzerine söndürmek için su atarlar, sen benzin attın. Bir kısık ateşi söndürmek için hafiften üflerler, sen hortumlarını gönderdin. Yangın büyüdükçe büyüdü. Canım yanıyor şimdi, yoksun.
Son mektubum demişsin
De! Senin son mektubun, benim değil ki! Anlayacağın artık kendimi kandırmaya çalışıyorum sen pazarında. Duygular revaçta, duygular tezgâhta, duygular akşam pazarında… Kelepire düşmüş, hesabı kuruşa indirgenmiş, pörsümüş duygular tezgâhta can vermekte… Birazdan Pazar kapanacak ve sonra yine açılacak. Acaba duygularım tekrar filizlenecek mi benim de? Canım sürgünde, yoksun.
Son mektubum demişsin
Cesursan çek tetiği, indir şalteri, içir zehiri… Beni bin kere öldür. De ki bu sevda fazla bana, bu dünya dar ikimize. Halden anlarım, inan. Senin için bin kere ölürüm, iste yeter ki! De ki yaşamanı istemiyorum, bu dünya da olduğunu bilmek hüzün veriyor bana… Demir alınacaksa bu zamandan Yahya KEMAL gibi demir almasını biliriz. Yokluğum yokluğun olacaksa; yokluk ne güzel bir ülkedir bana…
Son mektubum demişsin
Artık perde insin, bu aşk burada bitsin. Bana virgüllerini de getirme sevgili, noktalarım yeter bu aşk için!
Okudukça evler yıkılıyor içimde… Ambulansların biri gidiyor biri geliyor.
İnsanlar çığlık çığlığa koşturuyor. Mezarlar altüst oluyor; yaşayanlar ölüyor ölüler diriliyor. Kaotik bir hava var soluduğum, seni kaybediyorum. Son mektubum demişsin başkası var mı bu sözden öte?
Bir insan nasıl dellenir, nasıl cinnete düşer, nasıl duvarları paralar gören var mı? Ve bir cümle; nasıl yürek yakar, nasıl koyar anlayan var mı? Canım ağrıyor şimdi, yoksun.
Son mektubum demişsin
Son olsun işte; son nefesim gibi, son sigaram gibi... Cellâttan son isteğini yerine getirmesini bekleyen idam mahkûmu gibi yokluğuna amadeyim. Son dokunuşun elime, son okşayışım saçlarını… Hatırlama öyleyse, kolaysa unut, unutabilirsen eğer… Ölmeme gerek yok; bir kurşun, birkaç damla zehir… Vurdun beni, acımadın.
İpim senin ellerinde çekildi darağacına… Bilsen ne seviyorum seni. Canım dökülüyor tel tel, yoksun:
Son mektubum demişsin
Hala içimde canlı kırıntılar var sevmek adına. Bir şeyler yaşamak istiyor; direniyor, mücadele ediyor. Lakin görmüyorsun hiçbir şeyi… Akvaryumdan düşüp çırpına çırpına can veren küçük kırmızı balığı almıyorsun.
Ölüme terk ediyorsun küçük kırmızı balığı. Ansızın küçük kırmızı balık yüreğim oluyor; can çekişiyorum. Öleceğimi biliyorum ama bu şekilde yakıştıramıyorum kendime! Canım yok oluyor, yoksun.
Son mektubum demişsin
Okudukça çıldırıyorum. Her kelime üzerime çevrilmiş bir tetik. Patladıkça patlıyor. Bu kadar da ölünmez ki canım! Kahroluyorum, elden ne gelir? Mutlu günlere dalıp gidiyorum, gözyaşlarımı zapt edemiyorum.
Bir alevin üzerine söndürmek için su atarlar, sen benzin attın. Bir kısık ateşi söndürmek için hafiften üflerler, sen hortumlarını gönderdin. Yangın büyüdükçe büyüdü. Canım yanıyor şimdi, yoksun.
Son mektubum demişsin
De! Senin son mektubun, benim değil ki! Anlayacağın artık kendimi kandırmaya çalışıyorum sen pazarında. Duygular revaçta, duygular tezgâhta, duygular akşam pazarında… Kelepire düşmüş, hesabı kuruşa indirgenmiş, pörsümüş duygular tezgâhta can vermekte… Birazdan Pazar kapanacak ve sonra yine açılacak. Acaba duygularım tekrar filizlenecek mi benim de? Canım sürgünde, yoksun.
Son mektubum demişsin
Cesursan çek tetiği, indir şalteri, içir zehiri… Beni bin kere öldür. De ki bu sevda fazla bana, bu dünya dar ikimize. Halden anlarım, inan. Senin için bin kere ölürüm, iste yeter ki! De ki yaşamanı istemiyorum, bu dünya da olduğunu bilmek hüzün veriyor bana… Demir alınacaksa bu zamandan Yahya KEMAL gibi demir almasını biliriz. Yokluğum yokluğun olacaksa; yokluk ne güzel bir ülkedir bana…
Son mektubum demişsin
Artık perde insin, bu aşk burada bitsin. Bana virgüllerini de getirme sevgili, noktalarım yeter bu aşk için!