01-21-2010, Saat: 10:45 PM
Ne bana, ne başkasına ait olan; bir çınar gibi yalnız yaşayan, özgürlüğünü ellerine kelepçe etmemiş bir adamı seviyorum. Her düşündüğümde kalbimi sızlatıyor sevgim. Nasıl anlatmalı bu duyguyu bilmem ki? Doktorların, ölecek dediği hastanın başında beklemek gibi, elinizden bir şey gelmez, sadece iyi bakarsınız, başında beklersiniz. Bir yandan kendinizi hazırlarsınız, ne kadar hazır olabilir ki insan?
Ayrılığın çok uzak olmadığını bile bile sevmek, kalbin kaldıracağından ağır bir yük gibi ama öyle dayanıklı ki şu kalp, sanki etten, kandan değil de demirden. Onu seyrettim uyurken, kırılacak gibi duruyordu. Öyle narin ki, pamuklara sararak saklamak geliyor içimden. “Erkek adam narin olur mu?” diye düşünmeyin, oluyor! En kadın yanım bile kaba kalıyor.
Vakti geldiğinde gideceğini bildiğim bir adamı seviyorum. Oysa kalsın isterdim. Bir ömrü birlikte geçirelim. Yaşlanalım koltuğun üzerinde, balkonunda begonviller açan evin serin saatlerinde birlikte ölelim. Omuz omuza duralım ayakta, zor bu yükü hayatın, her köşe başı geçene çelme takmak için bekleyenlerle doluyken, saklanalım birbirimize. Dışarıda fırtına çıkmış, güneş açmış, volkanlar patlamış, bize ne? Ama öyle olmayacak! Onun gidip kafa tutması gerek hayata, tüm sakinliğine rağmen, kızgın bir güneş altında bağırması lazım kan ter içinde.
[SIZE=4]Birine, sen seviyorsun diye “kal” denmiyor. Biliyorsun, hissediyorsun, şimdi olmasa yarın, mutlaka gidecek. Zaten sevgi, seven yüreği bağlar, karşı taraf sorumlu değil ki! “Sevmeseydin arkadaşım” derler adama, silah zoruyla yatmadık ya koluna!
Acı, aşkın kan kardeşi, ayrılmamaya yeminleri var. Ne zaman gönlüne aşk ateşi düşerse, bil ki canın yanacak. Öyle büyük alev topları patlayacak ki içinde, her yan kül, duman olacak. Gözünden yaş yerine ömrün akacak. Birine tutulduysan, söz geçiremiyorsan kalbine, kendini yangınlara hazırlayacaksın. Önünü, sonunu görmeyi öğreneceksin. Aşk dediğin, bir çeşit delilik hali, akıllı insan aşık olur mu hiç? Aslında, aklı olan sever. Bilirsen ki bu bedenler ihtiyarlayacak, büzüşecek, geriye hiçbir şey kalmayacak güzellikten, önce aklı seversin.
Gidecek bir adamı seviyorum. Kendine zulüm etmek böyle olmalı ama bu, zulmün en asil olanı. Karşılık beklemeden sevmeyi öğretiyorum kalbime. Tüm insani isteklerime rağmen, olduğu kadarıyla yetinerek tadını çıkarıyorum. Ruhumdaki yabani otları koparıyorum. Egomu, gururumu, şeytan yanımı, çıkarları, almayı, sadece istemeyi, bildiğim bütün aşk oyunlarını yolarak söküyorum. Bir daha hiç çıkmasınlar diye ateşe veriyorum. Sevgi tarlasına yakışmayan ne varsa temizliyorum. Kirlenmiş neresi varsa, eskimiş hangi gönül yarasının artıklarını tutuyorsam, hepsini kaldırıp atıyorum. İçimde büyük bir bahar temizliği var. Hak ettiğine inandığım bir erkeğe, daha önce kimseye bakmamışım gibi bakıyorum.
Sonu ayrılık olacak bir aşka koşuyorum. Üstüm başım ne kadar kirli olsa da, sevgimi yıkadım, gümüş bir tepside sunuyorum. İster alır, ister almaz ama ben aşka inancını kaybedenlere inat ve aşka rağmen; dimdik sevdamın arkasında duruyorum. Her yaşam mutlu bitecek değil ya? Ben payıma düşeni aldım, gidecek bir adamı seviyorum![/SIZE]
Ayrılığın çok uzak olmadığını bile bile sevmek, kalbin kaldıracağından ağır bir yük gibi ama öyle dayanıklı ki şu kalp, sanki etten, kandan değil de demirden. Onu seyrettim uyurken, kırılacak gibi duruyordu. Öyle narin ki, pamuklara sararak saklamak geliyor içimden. “Erkek adam narin olur mu?” diye düşünmeyin, oluyor! En kadın yanım bile kaba kalıyor.
Vakti geldiğinde gideceğini bildiğim bir adamı seviyorum. Oysa kalsın isterdim. Bir ömrü birlikte geçirelim. Yaşlanalım koltuğun üzerinde, balkonunda begonviller açan evin serin saatlerinde birlikte ölelim. Omuz omuza duralım ayakta, zor bu yükü hayatın, her köşe başı geçene çelme takmak için bekleyenlerle doluyken, saklanalım birbirimize. Dışarıda fırtına çıkmış, güneş açmış, volkanlar patlamış, bize ne? Ama öyle olmayacak! Onun gidip kafa tutması gerek hayata, tüm sakinliğine rağmen, kızgın bir güneş altında bağırması lazım kan ter içinde.
[SIZE=4]Birine, sen seviyorsun diye “kal” denmiyor. Biliyorsun, hissediyorsun, şimdi olmasa yarın, mutlaka gidecek. Zaten sevgi, seven yüreği bağlar, karşı taraf sorumlu değil ki! “Sevmeseydin arkadaşım” derler adama, silah zoruyla yatmadık ya koluna!
Acı, aşkın kan kardeşi, ayrılmamaya yeminleri var. Ne zaman gönlüne aşk ateşi düşerse, bil ki canın yanacak. Öyle büyük alev topları patlayacak ki içinde, her yan kül, duman olacak. Gözünden yaş yerine ömrün akacak. Birine tutulduysan, söz geçiremiyorsan kalbine, kendini yangınlara hazırlayacaksın. Önünü, sonunu görmeyi öğreneceksin. Aşk dediğin, bir çeşit delilik hali, akıllı insan aşık olur mu hiç? Aslında, aklı olan sever. Bilirsen ki bu bedenler ihtiyarlayacak, büzüşecek, geriye hiçbir şey kalmayacak güzellikten, önce aklı seversin.
Gidecek bir adamı seviyorum. Kendine zulüm etmek böyle olmalı ama bu, zulmün en asil olanı. Karşılık beklemeden sevmeyi öğretiyorum kalbime. Tüm insani isteklerime rağmen, olduğu kadarıyla yetinerek tadını çıkarıyorum. Ruhumdaki yabani otları koparıyorum. Egomu, gururumu, şeytan yanımı, çıkarları, almayı, sadece istemeyi, bildiğim bütün aşk oyunlarını yolarak söküyorum. Bir daha hiç çıkmasınlar diye ateşe veriyorum. Sevgi tarlasına yakışmayan ne varsa temizliyorum. Kirlenmiş neresi varsa, eskimiş hangi gönül yarasının artıklarını tutuyorsam, hepsini kaldırıp atıyorum. İçimde büyük bir bahar temizliği var. Hak ettiğine inandığım bir erkeğe, daha önce kimseye bakmamışım gibi bakıyorum.
Sonu ayrılık olacak bir aşka koşuyorum. Üstüm başım ne kadar kirli olsa da, sevgimi yıkadım, gümüş bir tepside sunuyorum. İster alır, ister almaz ama ben aşka inancını kaybedenlere inat ve aşka rağmen; dimdik sevdamın arkasında duruyorum. Her yaşam mutlu bitecek değil ya? Ben payıma düşeni aldım, gidecek bir adamı seviyorum![/SIZE]