02-08-2010, Saat: 05:46 PM
Yapılacak bir şey yoktu,
yoksunluk çoktandır çökmüştü göz bebeklerimize...
Çareler tükenmişti.
Ayrılık; son çağrısı aşkın,
pusudaki asker gibi tetikteydi.
Bir delilik nöbeti bitirebilirdi her şeyi;
yapılacak bir şey yoktu.
Geçmiş, üzeri toprakla örtülmüş bir çöp yığını gibi kokuyordu;
elbette gizleyecektin,
birikip çoğalacaktı ihanetlerin.
Yalanlar söyleyip inandıracaktın;
bu da yok etmenin bir yoluydu.
Büyüyecekti içimizdeki yer çatlağı,
mısır patlağı gibi,
açılıp saçılacaktık.
Yalnızlık çiftleşip doğuracaktı;
dağılacaktık.
Karanlığı biz istedik,
ışık görmemizi sağlıyordu:
Körlük iyi bir seçimdi.
Çürüyüp kokuşmuş, parçalanmış hayatlarımızın üzerinde yükseliyordu yeni doğanlar ve çamurlu, eriyip pelteleşmiş, metan gazı kokan, yapışkan dışkının enerjisiyle gelişip serpildiklerinden haberleri yoktu.
Farkındalık;
görkemli ve en güzel düşmanıydı aşkın.
Farkındalık, ayrılığın palazlanıp güçlenmesini sağlıyordu.
Son çırpınış batan gemiyi geri getirmez; soğuk suyun farkındalığını arttırır sadece...
Fırtına sonrası dinginlikse, paketlenip derinlere gömülmüş çöp yığınlarının,
hüzünlü yüzüdür.
Sadece seni değil,
beni de yok etti ihanetin.
Basit bir refleks hareketi,
bir göz kırpma, bir sıçrayış,
irkilivermek aniden;
sığmaz ki tasarlanmış tablolara.
Durmaz ki;
ilkel çağrısı tenin,
nasıl engeller- hangi bilinçli zihin-
vahşi ve ilkeldir;
çağrısı tenin.
Dönüşmesini bekliyorum; ölümün doğuma, gecenin aydınlığa, çürümenin hayata,
ayrılığın yeni bir aşka.
Nasıl ki birikimler patlatıyor tomurcuğu,
nasıl ki gerilim artar depremden önce,
nasıl ki göz,
kırpmayı öğrenmiştir bilinçsizce...
İşte öyle bekliyorum;
tohum gibi,
yer bulup tutunabilmek için.
Hani aniden, zorlanmadan, usulca çıkan,
hafif bir esintiyle,
uzanıvermek için geleceğe;
bekliyorum.
Yapılacak bir şey yok artık.
Alıntı
yoksunluk çoktandır çökmüştü göz bebeklerimize...
Çareler tükenmişti.
Ayrılık; son çağrısı aşkın,
pusudaki asker gibi tetikteydi.
Bir delilik nöbeti bitirebilirdi her şeyi;
yapılacak bir şey yoktu.
Geçmiş, üzeri toprakla örtülmüş bir çöp yığını gibi kokuyordu;
elbette gizleyecektin,
birikip çoğalacaktı ihanetlerin.
Yalanlar söyleyip inandıracaktın;
bu da yok etmenin bir yoluydu.
Büyüyecekti içimizdeki yer çatlağı,
mısır patlağı gibi,
açılıp saçılacaktık.
Yalnızlık çiftleşip doğuracaktı;
dağılacaktık.
Karanlığı biz istedik,
ışık görmemizi sağlıyordu:
Körlük iyi bir seçimdi.
Çürüyüp kokuşmuş, parçalanmış hayatlarımızın üzerinde yükseliyordu yeni doğanlar ve çamurlu, eriyip pelteleşmiş, metan gazı kokan, yapışkan dışkının enerjisiyle gelişip serpildiklerinden haberleri yoktu.
Farkındalık;
görkemli ve en güzel düşmanıydı aşkın.
Farkındalık, ayrılığın palazlanıp güçlenmesini sağlıyordu.
Son çırpınış batan gemiyi geri getirmez; soğuk suyun farkındalığını arttırır sadece...
Fırtına sonrası dinginlikse, paketlenip derinlere gömülmüş çöp yığınlarının,
hüzünlü yüzüdür.
Sadece seni değil,
beni de yok etti ihanetin.
Basit bir refleks hareketi,
bir göz kırpma, bir sıçrayış,
irkilivermek aniden;
sığmaz ki tasarlanmış tablolara.
Durmaz ki;
ilkel çağrısı tenin,
nasıl engeller- hangi bilinçli zihin-
vahşi ve ilkeldir;
çağrısı tenin.
Dönüşmesini bekliyorum; ölümün doğuma, gecenin aydınlığa, çürümenin hayata,
ayrılığın yeni bir aşka.
Nasıl ki birikimler patlatıyor tomurcuğu,
nasıl ki gerilim artar depremden önce,
nasıl ki göz,
kırpmayı öğrenmiştir bilinçsizce...
İşte öyle bekliyorum;
tohum gibi,
yer bulup tutunabilmek için.
Hani aniden, zorlanmadan, usulca çıkan,
hafif bir esintiyle,
uzanıvermek için geleceğe;
bekliyorum.
Yapılacak bir şey yok artık.
Alıntı
İstenilirse kaynak gösterilir.