02-09-2010, Saat: 02:47 PM
........20'li yaşlara kadar iyiylikle kötülüğün ülkesi, kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden.Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın.Onları ölesiye seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.
30'larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.İyi sandıklarının hiyanetiyle taşıyor, sırtında dost işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiyor.
Zaman katlanıp da 40'ına yaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor.İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de kaşfediyor ademoğlu.Anlıyor ki, iyi insan/kötü insan yok;
insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi.İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi.İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimiz kendisi.
Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine.Tevazuyla gurur, haysiyetle onur el ele yürüyor.İnsan, şuur altındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor.Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.
İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı... Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini...
O zaman, iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- hekesi hoş görmeyi öğreniyorsun.
Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor.Saçların gibi, seyrettikçe değerleniyor dostların.Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.
Önemli değil bir kaç kez yenildiğin; önemli olan, bir kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya ki olgunluk diyorlar adına...
CAN DÜNDAR..
30'larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.İyi sandıklarının hiyanetiyle taşıyor, sırtında dost işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiyor.
Zaman katlanıp da 40'ına yaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor.İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de kaşfediyor ademoğlu.Anlıyor ki, iyi insan/kötü insan yok;
insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi.İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi.İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimiz kendisi.
Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine.Tevazuyla gurur, haysiyetle onur el ele yürüyor.İnsan, şuur altındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor.Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.
İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı... Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini...
O zaman, iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- hekesi hoş görmeyi öğreniyorsun.
Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor.Saçların gibi, seyrettikçe değerleniyor dostların.Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.
Önemli değil bir kaç kez yenildiğin; önemli olan, bir kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya ki olgunluk diyorlar adına...
CAN DÜNDAR..