03-13-2010, Saat: 11:26 PM
İnsanlar ikiye ayrılır: Normal yaşayanlar ve anormaller! Normal yaşayanlar, muhtemelen bu yazıyı güneş hala gökyüzündeyken okurlar.
Bütün Suç Gecelerin!
Normal insanlar, akşam normal saatte yatıp, sabah erken kalkıp, hayatının gerektirdiği ne ise, gün içinde yapanlardan oluşur. Anormaller ise, bana benzer. Vampir gibi gece yaşayıp, çoğunlukla güneşi görmezler.
Anormaller geceye aşıktır. Bunun sinyallerini de genç yaşta verirler. Lise çağlarında, sıranın arkasında uyuyan ve ailesinin tüm kızgınlığına karşın, yatağın içinde uyanık kalan, sabah servisini kaçırıp okula geciken tipler, ileride anormaller grubuna girmeye adaydırlar.
Okuldan mezun olup, aile baskısıyla bir işe girerler. İş yerinden de, sabah geç kalmaları yüzünden kovulurlar. O zaman gerçekten yapmak istedikleri işi bulurlar. Anormaller, muhtemelen anormal işler yaparlar. Sanat, eğlence sektörü, hizmet sektörü gibi, akıllı insanın yapmayacağı işleri seçerler.
Ben de onlardan biriyim. Çocukluğumda da inatçı, dediğim dedik ve dik kafalı bir kızdım. Şarkı söylemeye tutkuyla bağlıydım. Ailemi, akrabalarımı, sosyal çevreyi ezip geçtim. Şarkıcı oldum! İyi de yaptım bence çünkü mesleğime aşığım.
Sonra baktım ki, sahnede rahat durmuyorum. Bir şeyler eksik kalıyor. Gidip tiyatroya bulaştım. Eğitimini aldım, şans yüzüme güldü. Büyük isimlerle sahneyi paylaşmak ve iki işi birleştirerek müzikallerde oynamak kısmet oldu. Bunun için gece gündüz çalıştım dersem yalan olur, sadece geceleri çalıştım. Bunu da cebime koyup, sahneye geri döndüm ve şarkılarıma eşlik eden şovlar ekledim.
Gençliğinde çoğu insan şiir yazar, ilk aşkın getirisi olarak. Ama yıllar geçtikçe bu hevesten vazgeçer pek çoğu, zaten devam edenler şair olur. Ben de şiir yazıp bırakmayanlardanım ancak yıllar içinde şiirlerimin kompozisyona dönüştüğünü fark ettim. Bu sefer yazmaya başladım. Yazdıklarım, birkaç yarışmada ödül alınca, bu işin de üstüne gitmeye kara verdim.
Bütün bunları yaparken; araya iki evlilik, iki uzun ilişki, birkaç da kısa ilişki sıkıştırmayı başarınca, olayın rengi değişti. Söylediğim şarkıların aşk kokanları daha içli, oynadığım karakterlerin aşkla yoğrulanları daha gerçekçi ve kelimelerim hep aşka çıkar oldu. Bugüne kadar yaptığım her şey, öğrendiğim tüm bilgiler, sonunda yolu buraya çıkartan bir mozaiğin parçaları haline geldi.
Şu anda saat sabahın 5’i ve benim uyumama, sizin uyanmanıza birkaç saat kaldı. Düşünüyorum da, başıma ne geldiyse, geceler yüzünden geldi! Orhan Veli der ya, “Beni bu güzel havalar mahvetti!” diye; beni de geceler mahvetti! Gerçi, iyi de etti!
Ancak madalyonun diğer yüzüne bakarsak; şimdi evinde, sıcacık yatağında, sevdiği insana sarılıp yatan, mutlu bir hayatı paylaşan, tüm dertleri ve sorunları birlikte aşan normal insanlara da öykünmüyor değilim. Beceremiyor olmam gecenin suçu, benim değil!
Candan Ünal
Bütün Suç Gecelerin!
Normal insanlar, akşam normal saatte yatıp, sabah erken kalkıp, hayatının gerektirdiği ne ise, gün içinde yapanlardan oluşur. Anormaller ise, bana benzer. Vampir gibi gece yaşayıp, çoğunlukla güneşi görmezler.
Anormaller geceye aşıktır. Bunun sinyallerini de genç yaşta verirler. Lise çağlarında, sıranın arkasında uyuyan ve ailesinin tüm kızgınlığına karşın, yatağın içinde uyanık kalan, sabah servisini kaçırıp okula geciken tipler, ileride anormaller grubuna girmeye adaydırlar.
Okuldan mezun olup, aile baskısıyla bir işe girerler. İş yerinden de, sabah geç kalmaları yüzünden kovulurlar. O zaman gerçekten yapmak istedikleri işi bulurlar. Anormaller, muhtemelen anormal işler yaparlar. Sanat, eğlence sektörü, hizmet sektörü gibi, akıllı insanın yapmayacağı işleri seçerler.
Ben de onlardan biriyim. Çocukluğumda da inatçı, dediğim dedik ve dik kafalı bir kızdım. Şarkı söylemeye tutkuyla bağlıydım. Ailemi, akrabalarımı, sosyal çevreyi ezip geçtim. Şarkıcı oldum! İyi de yaptım bence çünkü mesleğime aşığım.
Sonra baktım ki, sahnede rahat durmuyorum. Bir şeyler eksik kalıyor. Gidip tiyatroya bulaştım. Eğitimini aldım, şans yüzüme güldü. Büyük isimlerle sahneyi paylaşmak ve iki işi birleştirerek müzikallerde oynamak kısmet oldu. Bunun için gece gündüz çalıştım dersem yalan olur, sadece geceleri çalıştım. Bunu da cebime koyup, sahneye geri döndüm ve şarkılarıma eşlik eden şovlar ekledim.
Gençliğinde çoğu insan şiir yazar, ilk aşkın getirisi olarak. Ama yıllar geçtikçe bu hevesten vazgeçer pek çoğu, zaten devam edenler şair olur. Ben de şiir yazıp bırakmayanlardanım ancak yıllar içinde şiirlerimin kompozisyona dönüştüğünü fark ettim. Bu sefer yazmaya başladım. Yazdıklarım, birkaç yarışmada ödül alınca, bu işin de üstüne gitmeye kara verdim.
Bütün bunları yaparken; araya iki evlilik, iki uzun ilişki, birkaç da kısa ilişki sıkıştırmayı başarınca, olayın rengi değişti. Söylediğim şarkıların aşk kokanları daha içli, oynadığım karakterlerin aşkla yoğrulanları daha gerçekçi ve kelimelerim hep aşka çıkar oldu. Bugüne kadar yaptığım her şey, öğrendiğim tüm bilgiler, sonunda yolu buraya çıkartan bir mozaiğin parçaları haline geldi.
Şu anda saat sabahın 5’i ve benim uyumama, sizin uyanmanıza birkaç saat kaldı. Düşünüyorum da, başıma ne geldiyse, geceler yüzünden geldi! Orhan Veli der ya, “Beni bu güzel havalar mahvetti!” diye; beni de geceler mahvetti! Gerçi, iyi de etti!
Ancak madalyonun diğer yüzüne bakarsak; şimdi evinde, sıcacık yatağında, sevdiği insana sarılıp yatan, mutlu bir hayatı paylaşan, tüm dertleri ve sorunları birlikte aşan normal insanlara da öykünmüyor değilim. Beceremiyor olmam gecenin suçu, benim değil!
Candan Ünal