:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: bir çorap masalı :)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Nerededir aşk.
Her yerde?
Nasıl bulunur çok kolay ama bir o kadar da zor.
Baktığın yere bağlı biraz da. Aradığın yerde olmayabilir. Hatta aranacak yeri aramakla bir ömür bile geçebilir.
Biz aşkı televizyonlarda filmlerde mucizeler arasında görmeye alıştık artık. Filmler kitaplar ve hatta şarkılar artık sadece aşk üzerine değil. Arzu ve ihtiras kapladı her yanımızı ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ne yapabiliriz.
Kocaman bir hiç…
Bu hiç i sana armağan etmek istiyorum kabul edersen.

Sevdin mi?
Sağol…

Anlayabilmek gideni ve gelmekte olanı-demiş şair. Sen anlıyor musun gelmekte olanı? Hayır mı? O hayır’ı da bana ver çöpe atayım.

Bütün bunları bir yana bırakalım. Kendi hayatlarımızdan kaçalım bir an ve başkaları olalım.
Olalım mı?
Olmayalım mı?
Olmayalım dersen bir e olalım dersen zile bas.
Zil uyandırsın büyük bir gürültüyle seni. Her an bir felaket haberi bekleyen ve az önce zorla uyuya kalmış biri gibi uyan kalk fırla yerinden. Ve bana bak. Bana bak ama ben orada olmayayım.

Sen boo seong marka çorap örme makinesinin başında iplik saran kız ol, ben de onu Kore’ de imal eden Koreli makine ustası. Yani kavuşma şansımız hiç olmasın.
Sen makinenin başında sessiz sedasız zevk almadan,sırf diğerlerine uyum sağlamak için sigara da içtiğin çay molasını bekle. Sonra saati geldiğinde, ağır adımlarla üç kat yukarı çık. Asansöre binmekten hoşlanmadığından ayaklarındaki ceyo’ları sürüye sürüye çık yukarı. Sonunda patronun odası olan koridordan sağa dön ve yemekhanede otur yeni ama sakin bir iskemleye.

Bense senden çok ayrı bir iklimde, senin tadına baksan hiç hoşlanmayacağın garip renkte bir sıvıyı içiyor olayım. Zaten sen de ben de bu olanların farkında değiliz. Ben de moladayım. Makinenin üzerindeki ellerinle tuttuğun kolu ben tasarladım.İlk ben denedim imalat sonrası ve benim elim dokundu ona son kez paketlenirken. Ve senin ülkende o kurulduktan sonra ilk sen elledin ellerimin izlerine. Belki de o an ikimiz de fark etmeden ürperdik.
Ürpermek.
Senin de gizli ıslak hayallerin var. Ve belli ki dokunulmak nedir bilmiyorsun aslında. Sana bir mahalle düğününde dokunan ve dans ettiğin o komşunun amcaoğlunun dokunuşu dışında ara sıra babanın seni yönlendirmek için ittiği dokunuşlar var bedeninde. Ve hatta ileride bir kocan olsa bile dokunulmak nedir bilmeyeceksin böyle giderse.
Aslında hissettiğin filmlerde izlediğin ve hatta beklide kendi filmini yapma fırsatı verilirse diye düşlediğin dokunuşlar var. Ama nedense şimdi çok uzaktalar.
Hayat.
Geçim kaygısı.
Bundan sonra ne olabilecek ki?
Daha iyi makinelere komut edebilmek ve hatta bir gün çorap bölüm şefi olmak ya da ne bileyim
imalathanenin önündeki küçük perakende bölümünde olmak. Hem sen orada duran kısa boylu kızdan daha da güzelsin. Hem gün ışığını görmek, güzel havalarda baharı soğuk havalarda o geniz yakan soğuğu görerek yaşamak istiyorsun. Bu karanlık ve iplik kokan tutkal kokan atölyede hayatında ne değişiklik olacak ki.

Ya ben farklı mıyım sanıyorsun. Rutin uyanışlar aynı sayıda basamaklar garaj içindeki araba. Arabayı iki sokak öteye park edip yürüme şansım yok mesela.
Sonra iş. Yaratıcı olmak elbet zevkli… Ama yaratmak da tek düze olamaz mı kimi zaman?
Yarattın da anlaşılacak mı?
Alt tarafı bir çorap makinesinde ne anlaşılabilir ki?

Ama sen oradaki her metalin ve iğnenin daha imal edilirken ne hayallerle yapıldığını biliyorsun.

Makaralar dönüyor. Dünya gibi. Dünya dönse senin umurunda mı? Değil.
O değil’i de bana verir misin saklayacağım.

Sonra ne bileyim şu uzayıp giden ipler. Memlekete mi gider? Memleket nere? Ora.
Hiç gitmemişsin Ora’ya. Çünkü baban ve anan küsmüş bütün köye ve akrabalara. Akrabalar aslında ölümde ilk gelen ak babalardan farksızdır. Kimse kimsenin umurunda değil dünyası bu. Bu uzayan renkli yollar da oraya gidiyor zaten. Kimsenin kimse tarafından umursanmadığı o yere.

Şu dönen çarklar babanın göz bebeği gibi baktığı bayrak kırmızısı şahinin çelik jantları. Hiç anlamıyorsun çelik olmasının gerekliliğini. Ama babanı hafta sonuna denk gelen sıcak havalarda –Kovaya biraz deterjan koy getir-kızım dediği anlarda, ince plastik telleri olan uzun fırçayı kovada iyice sallayıp arabaya sürterken izlediğinde az da olsa kıskanıyorsun.
BANA HİÇ ÖYLE BAKMADI.
E neden baksın. Baksa sevecek seni daha çok. Ve sen elin herifiyle gidip onun kadını olduğunda daha da üzülecek. Ama bu bayrak kırmızısı araba, baban ölüp gitmeden satılmayacak. Belki annen bu hatıra için- Baban çok severdi onu, satma Memedim- diyecek ağabeyine. Ama -Para lazım anne, kefen tabut için çok para gitti- deyince sessizce boyun bükecek. Aslında zamanında o da çok kıskanmış o arabayı.

Bende de değişiklik yok inan. Teknolojinin sahtece yapılmış en son harikaları beni mutlu etmiyor. Aşklar küçük ve kısa sevişmelerle otomatik olarak son buluyor. Yanımdaki kadını sevmiyorum. Ama herkes seviyor. Bana uygun ve iyi bir çiftiz biz. Ama kapalı kapılar ardındaki gerginliği nedense kimseye söylememeliyiz. Bize böyle öğretildi. Çorap delik olsa da ya pantolon gizler ya da ayakkabı-diye bir Kore atasözü vardır.
Hayır yoktur deme şansın var mı ki?

Neyse.
Uzlaşma şansımız yok. Haydi çay içmeye çık, saati geldi. Ama sigara içme. Kötü koku yakışmıyor o hafif yukarı kıvrık pembe dudaklarına.

Elin elimin dokunduğu yerden ayrılınca yine ürperdim yine.
Ben de bu akşam arkadaşlarımla Amerikan birası içmeye gittiğimde hiç kavuşamayacak olmamızın şerefine içeceğim ve bunun farkında bile olmayacağım…
Ama bu harika..teşekkürler paylaşımın için..
Anlayabilmek gideni ve gelmekte olanı-demiş şair. Sen anlıyor musun gelmekte olanı? Hayır mı? O hayır’ı da bana ver çöpe atayım.