04-08-2010, Saat: 01:22 AM
Öyle unutacağım ki seni… Farkında mısın…
Gülmeyi unuttuğumu düşündüğün günlerde yazıyorum sana.
Köşe başlarında, cam kenarlarında, elleri soğuktan titreyen o suskun
çocuk yok artık. Simsiyah gözlerinde, yemyeşil baharların gezdiği,
ben…
.....Sana yazıyorum farkında mısın…
Kalbimden çekerek dolduruyorum kalemimi.
Bütün her... şeyi, senin için yazıyorum bu sefer...
Unutulduğunun belgesini hazırlıyorum, bak…
.....Öyle bir unutacağım ki seni…
Adını bile hatırlamak için bu belgelere
bakacağım, biliyor musun…
Her şeyimden çıkaracağım seni.
Baş harflerini yan yana gördüğümde,
hangi ülkenin kısaltması diye bakacağım kitaplara.
Mektubumun sonunda, kime yazdığımı hatırlamak için,
başa dönerek okuyacağım
seni emin ol…
.....Öyle unutacağım ki seni…
Aynı şehirde, yine aynı şekilde
sabahlayacağım.
Yine aynı pohaçalarla yapacağım kahvaltımı.
Yine aynı
kırmızı ışıkta bekleyeceğim.
Gündüzleri telefonum çaldığında, ekranda
görünen numarana bakıp ‘müşterilerden biridir ’
diyeceğim emin ol…
Akşamları, durağa giderken senin sokağının başından geçip,
‘yine o lanet olası işkembecinin sokağı’ diyeceğim…
Bana verdiğin kitapları,
hangi kütüphaneden aldığımı hatırlamak için yoracağım zihnimi…
Parmağımdaki şekilli gümüş yüzüğü verip,
‘daha anlamlı bir yüzük var mı’ diye soracağım
İstiklâl’deki o çılgın satıcıya…
Uzun sinema kuyruklarına bakıp, yan yana
duran sevgililere ‘burası hayatınızın kuyruğu değil,
yanlış yerdesiniz,
sıra size hiç-bir zaman gelmeyecek’ diyeceğim…
Otobüsteki arka koltuklara,
elindeki keçeli kalemle,
kalp çizenler için yanımda bayıltıcı sprey bulunduracağım,
emin ol.
Yanındaki kız arkadaşı için, tekrar akbil basan
delikanlının kontörü bitsin diye dua edeceğim.
.....Öyle unutacağım ki seni…
Saçların rüzgârda nasıl dalgalanıyorsa, o şekil yelelenmiş
atları en son tahminime yazacağım
ve çiçekçinin önünden geçerken, ‘kırmızı
gül var mı, diyeceğime;
‘abi, bugün işler nasıl’ diye soracağım…
Gülmeyi unuttuğumu düşündüğün günlerde yazıyorum sana.
Köşe başlarında, cam kenarlarında, elleri soğuktan titreyen o suskun
çocuk yok artık. Simsiyah gözlerinde, yemyeşil baharların gezdiği,
ben…
.....Sana yazıyorum farkında mısın…
Kalbimden çekerek dolduruyorum kalemimi.
Bütün her... şeyi, senin için yazıyorum bu sefer...
Unutulduğunun belgesini hazırlıyorum, bak…
.....Öyle bir unutacağım ki seni…
Adını bile hatırlamak için bu belgelere
bakacağım, biliyor musun…
Her şeyimden çıkaracağım seni.
Baş harflerini yan yana gördüğümde,
hangi ülkenin kısaltması diye bakacağım kitaplara.
Mektubumun sonunda, kime yazdığımı hatırlamak için,
başa dönerek okuyacağım
seni emin ol…
.....Öyle unutacağım ki seni…
Aynı şehirde, yine aynı şekilde
sabahlayacağım.
Yine aynı pohaçalarla yapacağım kahvaltımı.
Yine aynı
kırmızı ışıkta bekleyeceğim.
Gündüzleri telefonum çaldığında, ekranda
görünen numarana bakıp ‘müşterilerden biridir ’
diyeceğim emin ol…
Akşamları, durağa giderken senin sokağının başından geçip,
‘yine o lanet olası işkembecinin sokağı’ diyeceğim…
Bana verdiğin kitapları,
hangi kütüphaneden aldığımı hatırlamak için yoracağım zihnimi…
Parmağımdaki şekilli gümüş yüzüğü verip,
‘daha anlamlı bir yüzük var mı’ diye soracağım
İstiklâl’deki o çılgın satıcıya…
Uzun sinema kuyruklarına bakıp, yan yana
duran sevgililere ‘burası hayatınızın kuyruğu değil,
yanlış yerdesiniz,
sıra size hiç-bir zaman gelmeyecek’ diyeceğim…
Otobüsteki arka koltuklara,
elindeki keçeli kalemle,
kalp çizenler için yanımda bayıltıcı sprey bulunduracağım,
emin ol.
Yanındaki kız arkadaşı için, tekrar akbil basan
delikanlının kontörü bitsin diye dua edeceğim.
.....Öyle unutacağım ki seni…
Saçların rüzgârda nasıl dalgalanıyorsa, o şekil yelelenmiş
atları en son tahminime yazacağım
ve çiçekçinin önünden geçerken, ‘kırmızı
gül var mı, diyeceğime;
‘abi, bugün işler nasıl’ diye soracağım…