04-09-2010, Saat: 10:36 AM
Neydi ki içimdeki bu “ahh”
Sonsuzluğuma düğümlü günah…
Bendim, soğuk bir adın ardından koşar adım sürünen.
Bendim, ellerimde sakladığım düşleri parçalayıp kırık dökük mektuplara bürüyen.
Issızlığıma çokluk sayacak kadarken, hep en yalnızlığım oldun neden?
Bir düşü anlatmanın kaç hali vardı dilimde?
Kelimelere yüklenen hangi hal halimden haberdar edebilirdi?
Hangi kelime bir gözyaşını gösterebilirdi?
Yüzüm bile saklarken hüznü, bunu kelimeler başarabilir miydi?
Bir yaraya inatla tuz sürmekti her şey.
Ölüme giderken, sigara basmaktı içimdeki isme.
İsminin üzerindeki darp izlerinden sorgulanmalıydım belki.
Suçluydum.
Oysa isminde bulunan her iz benim ölüm sebebim oluyordu.
Suçluydun…
Tüm korkmalarımı acemi bir cesarete çevirip yürüdüm.
Hep kırıldım, hep düştüm…
Bildiklerimi kendimden saklamayı nereden öğrenmiştim ben?
Kaç kez yutmuştum ömrümün çığlıklarını?
"Sen ya bir yanılgının yangınıydın ya da yazgının." Ardı yoktu / ötesi çoktu…Hiçbir harf yazmaktan öteye gidemiyordu ve hiçbir yazı, yazmak istediğin
kadarı olamıyordu.
Ben gibi beceriksizleşiyordu……
Tüm acılarının parmak izlerini yüreğimde aramamalıydın.
Dillendiremediğin, bilemediğin tüm sahnelerin oyuncusuydu satırlarım.
Ben ikileminin kaçışlarıydım.
Yanlış adreslerdi avuçlarımda doğru yol diye sakladığım.
Bilmek istenilmeyen her şey susarak dinlenirmiş meğer.
Bilinmek istenilmediğimde susulacak mıydım?
Her aynada kendimi görmekten uzağım artık.
Göz bebeklerimde yatan yaraları tüküremiyorum geçmişe.
Sessizce çekip giderken düşlerimin can çekişlerine, içime gömdüğüm
gözyaşlarımı sezemeyecek hiç kimse…
Bir gece yarısı bıçaklanırken en sessizliğimden, dilimden dökülen harfleri
toplayınca hep sen ediyor neden?
Sen bilir misin düş diye sabahlamayı?
Ve kırıklarını bir teselli ile değil başka bir kırıkla sarmayı?…
Acı bir itiraftım, en çok kendimi yaktım…
Hep en kötü yanından tuttum geleceğin.
Söylenmiş olan her şey bir düşün ön adlarından oluşmaydı.
Söylenmiş olan her şey benim yükümdü, peki sana neden ağır geldi?
Alışkanlıklarla başlayan kelimelerin arasında yer buldum kendime.
Simetrik bir duruş sergileyebilirdim çünkü yerimi en başından belirledim.
Yadırgamadım üzerime yürüyen sözcükleri, bilmek istemesem de biliyordum bir
gün hepsinin kapıma geleceğini.
Tutulmamış bir söz kadar acıdı içim.
Tutulmamış bir söze yapılan sayısız itiraz kadar ezildim.
Madem biliyordun neden acıyorsun ki yüreğim?
Şimdi hiçbir mutluluğu birbirine yamayıp koca bir gülüş kondurmuyorum
dudağımın kıyısına.
Susmalarımı biriktirerek yazıyorum.
Hadi at tüm yüklerini ben caymıyorum……
Adıyla var olan darağacım!
Mutlu olabilirsin, imkânsızlığına inandım...