04-15-2010, Saat: 09:00 PM
Zaman geçtikçe sana benzemeye başladım. Üstelik en sevmediğim huyların kalmış üstümde, şimdi onları bile özlüyorum. İçimde bir küçük sen yaşıyor. Hasretten mi, bilemiyorum?
Üzüm üzüme baka baka kararır derler ya, gerçekten doğru bu, yaşayıp görüyorum. Sen gittin, geriye izlerin kaldı. Cümlelerim bile sana benzemeye başladı. Korkuyorum zaman bensiz bir sen yapacak sonunda bedenimi değişeceğim senleşeceğim ve bir sabah aynada gördüğüm kendi gözlerim olmayacak.
Hatırlar mısın arkadaşlarımızla otururken komik olduğuna inandığın espriler yapardın. Herkes ayıp olmasın diye gülerdi. Geçen akşam benzer bir konuda sohbet ederken fark ettim ki aynısını yapıyorum. Etrafımdakilerin bakışlarından anladım yersizdi.
Senin çok sevdiğin şu lokantaya gittim. Oranın yemeklerini beğenmediğim için kızardın. Sana göre ne güzel yapıyorlardı. Dekorasyonundan servisinden mutlu olmazdım. Aslına bakarsan biraz ucuz bulurdum. Pahalı olan her şeyin iyi olmadığını anlatırdın. O zaman saçma gelirdi ama susup dinlerdim. Yine de yemek gelmeden önce çatalımı peçeteyle siler ve suyu masaya konulan bardak yerine şişeden içerdim. Dün önünden geçtim. Ayaklarıma laf dinletemedim içeri daldılar. Oturdum belki gelirsin diye düşündüm. Elbette gelmedin ama içimde bir umut vardı. İşin kötü tarafı o kadar zaman nasıl yiyebildiğini düşündüğüm o fasulye yemeği öyle lezzetli geldi ki! Acaba içine salça yerine anılarımızı mı koymuşlardı?
Yine kış geldi yağmur yağıyor. Evde henüz kalorifer yakmaya başlamadık ama hafif bir serinlik var. Sabah uyandım banyoya gittim içim ürperdi. Yanımda olsan bağırırdın ayaklarına çorap giysene diye. Sesini duydum sanki yatak odasına gittim. Çekmeceden en kalın çorabımı alıp giydim. Gülümsedim kendi kendime. Nasıl kızdırırdım seni üstümde incecik bir tişörtle sokakta dolaştığımda? Montunu çıkartır zorla omuzlarıma koyardın. Hasta olmaya ne kadar meraklı olduğumu söylenirdin sessizce!
Bir kitabın kalmış yatak odasında baktım daha yarısındasın. Ayraç duruyor 98. sayfada ve aşkımız gibi tozlanıyor üstü. İçim acıdı birden. Seni ne çok özlediğimi düşündüm. Aldım elime okumaya başladım. Okuduğum her satırda senin ne düşündüğünü hayal etmeye çalıştım. Garip! Sen asla bir yerde kitap unutmazdın oysa neden burada bıraktın? Psikolojide bir yerde kendine ait bir eşya unutmak bilinçaltında oraya tekrar gitme istediğini gösterirmiş. Acaba dönmek istiyor musun?
Ben zaman geçtikçe senleşiyorum. Ne yapsam ne söylesem sana benziyorum istemeden. Ne garip değil mi? Kızdığım üzüldüğüm neyin varsa hepsi yapışmış üstüme koparamıyorum.
Beni kaybetmek önemli değil de, tek üzüntüm, gün olur geri dönersen ve eskiden sevdiğin o kadını bulamazsan yerinde, ben de bıraktığın kendine aşık olabilir misin yeniden?
Üzüm üzüme baka baka kararır derler ya, gerçekten doğru bu, yaşayıp görüyorum. Sen gittin, geriye izlerin kaldı. Cümlelerim bile sana benzemeye başladı. Korkuyorum zaman bensiz bir sen yapacak sonunda bedenimi değişeceğim senleşeceğim ve bir sabah aynada gördüğüm kendi gözlerim olmayacak.
Hatırlar mısın arkadaşlarımızla otururken komik olduğuna inandığın espriler yapardın. Herkes ayıp olmasın diye gülerdi. Geçen akşam benzer bir konuda sohbet ederken fark ettim ki aynısını yapıyorum. Etrafımdakilerin bakışlarından anladım yersizdi.
Senin çok sevdiğin şu lokantaya gittim. Oranın yemeklerini beğenmediğim için kızardın. Sana göre ne güzel yapıyorlardı. Dekorasyonundan servisinden mutlu olmazdım. Aslına bakarsan biraz ucuz bulurdum. Pahalı olan her şeyin iyi olmadığını anlatırdın. O zaman saçma gelirdi ama susup dinlerdim. Yine de yemek gelmeden önce çatalımı peçeteyle siler ve suyu masaya konulan bardak yerine şişeden içerdim. Dün önünden geçtim. Ayaklarıma laf dinletemedim içeri daldılar. Oturdum belki gelirsin diye düşündüm. Elbette gelmedin ama içimde bir umut vardı. İşin kötü tarafı o kadar zaman nasıl yiyebildiğini düşündüğüm o fasulye yemeği öyle lezzetli geldi ki! Acaba içine salça yerine anılarımızı mı koymuşlardı?
Yine kış geldi yağmur yağıyor. Evde henüz kalorifer yakmaya başlamadık ama hafif bir serinlik var. Sabah uyandım banyoya gittim içim ürperdi. Yanımda olsan bağırırdın ayaklarına çorap giysene diye. Sesini duydum sanki yatak odasına gittim. Çekmeceden en kalın çorabımı alıp giydim. Gülümsedim kendi kendime. Nasıl kızdırırdım seni üstümde incecik bir tişörtle sokakta dolaştığımda? Montunu çıkartır zorla omuzlarıma koyardın. Hasta olmaya ne kadar meraklı olduğumu söylenirdin sessizce!
Bir kitabın kalmış yatak odasında baktım daha yarısındasın. Ayraç duruyor 98. sayfada ve aşkımız gibi tozlanıyor üstü. İçim acıdı birden. Seni ne çok özlediğimi düşündüm. Aldım elime okumaya başladım. Okuduğum her satırda senin ne düşündüğünü hayal etmeye çalıştım. Garip! Sen asla bir yerde kitap unutmazdın oysa neden burada bıraktın? Psikolojide bir yerde kendine ait bir eşya unutmak bilinçaltında oraya tekrar gitme istediğini gösterirmiş. Acaba dönmek istiyor musun?
Ben zaman geçtikçe senleşiyorum. Ne yapsam ne söylesem sana benziyorum istemeden. Ne garip değil mi? Kızdığım üzüldüğüm neyin varsa hepsi yapışmış üstüme koparamıyorum.
Beni kaybetmek önemli değil de, tek üzüntüm, gün olur geri dönersen ve eskiden sevdiğin o kadını bulamazsan yerinde, ben de bıraktığın kendine aşık olabilir misin yeniden?