04-21-2010, Saat: 01:21 PM
Elimizde ne varsa kırıp geçirelim. Kolay yolu seçelim.
Tüketip, harcayalım. İlişki dediğin her yerde bulunur nasılsa!
Gideni boş ver, gelene bak, değil mi?
Tüketip, harcayalım. İlişki dediğin her yerde bulunur nasılsa!
Gideni boş ver, gelene bak, değil mi?
Aşk dediğin üç harf ama yaşaması da yazması kadar kolay mı?
Kalbi kandırmak, sevda satmak bu kadar ucuzladı mı?
Her çeşit sevgi, pazara kurulan tezgah gibi seriliyor mu?
Karşılığında ne veriyoruz bu aşkların, sadece bedenimizi mi?
Kendi içinde kaybolmak bu, varlığını ispat etmeye uğraşırken üstelik!
Kadınlık ve erkekliği geçtim, insanlığın erdemini kaybediyoruz.
Birileri nasılsa bize inanıyor, hala saf kalmış yürekler var diye, dibine kadar kullanıyoruz.
Egomuzun sınırı yok mu?
Aşkın içine en yakışmayan şey bencilliktir.
Özgüvenimiz tavan yapmış, kalbin seviyesi nerede belli değil.
Kedinin fareyle oynadığı gibi, bize yürek açanlarla gönül eğlendiriyoruz. Amacımız kalmamış!
Gecelik yatak maceralarımızı yatırıyoruz içki masalarına, kahve sohbetlerine. Yaşadığımız her renksiz sevişmenin, bizi koyu bir karanlığa doğru ittiğini anlamıyoruz.
Başkalarını kirlettiğimizi sanarak, aslında ne kadar karaya çalıyor ruhumuz, göremiyoruz.
Ne aradığımızı bilmeden savruluyoruz.
Cefa, vefa, vicdan gibi kelimeler sözlüğümüzden çıkmış, hatta bunların adı geçince geri kafalı sayılıyoruz.
Çok cesaretliymiş gibi duruyoruz oysa korkularımızdan duvarlarla örülü kalplerimiz.
Eski acılarımızın, geçmiş yaralarımızın intikamını başkalarından çıkarıyoruz.
Lafa gelince mangal gibi yüreğimiz var ama içine koyacak kömürü bulamıyoruz.
Aşkın o büyülü dünyasını unuttuk.
Aşk için neler yapardık, sevdanın kanadına takılıp uçmak neydi, hiçbirini hatırlamıyoruz.
Kırgınız!
Doyasıya yaşayamadıklarımıza, yıkılan hayallerimize, ümitlerimizin kaybolmasına kızgınız.
Kendimizden fazla sevemiyoruz kimseyi, gerçi kendimizi ne kadar sevdiğimiz de tartışılır.
Kendine değer veren insanın işi mi, yalan aşkların peşinde sürüklenmek?
Kendi gerçeğimizle yüzleşmekten öyle ürküyoruz ki, yok sayıyoruz.
Üstümüze giydiğimiz kıyafetler, yüzümüze taktığımız maskeler, dilimize yerleşmiş yalanlarla geçiriyoruz günleri.
Sözümüz çok ama içinde anlam yok.
Herkes bir şey arıyor ama ne aradığını bilmediği için bulan yok.
Bulduğunu anlayacak kadar zaman veren de yok.
Hal böyle olunca, bize gerçek aşk da yok!
Hepimizin bir tarafı yaralı, acıyor ruhumuz.
Yalnızız ve aşka tutunmadıkça yalnız kalmaya mahkumuz…
Kalbi kandırmak, sevda satmak bu kadar ucuzladı mı?
Her çeşit sevgi, pazara kurulan tezgah gibi seriliyor mu?
Karşılığında ne veriyoruz bu aşkların, sadece bedenimizi mi?
Kendi içinde kaybolmak bu, varlığını ispat etmeye uğraşırken üstelik!
Kadınlık ve erkekliği geçtim, insanlığın erdemini kaybediyoruz.
Birileri nasılsa bize inanıyor, hala saf kalmış yürekler var diye, dibine kadar kullanıyoruz.
Egomuzun sınırı yok mu?
Aşkın içine en yakışmayan şey bencilliktir.
Özgüvenimiz tavan yapmış, kalbin seviyesi nerede belli değil.
Kedinin fareyle oynadığı gibi, bize yürek açanlarla gönül eğlendiriyoruz. Amacımız kalmamış!
Gecelik yatak maceralarımızı yatırıyoruz içki masalarına, kahve sohbetlerine. Yaşadığımız her renksiz sevişmenin, bizi koyu bir karanlığa doğru ittiğini anlamıyoruz.
Başkalarını kirlettiğimizi sanarak, aslında ne kadar karaya çalıyor ruhumuz, göremiyoruz.
Ne aradığımızı bilmeden savruluyoruz.
Cefa, vefa, vicdan gibi kelimeler sözlüğümüzden çıkmış, hatta bunların adı geçince geri kafalı sayılıyoruz.
Çok cesaretliymiş gibi duruyoruz oysa korkularımızdan duvarlarla örülü kalplerimiz.
Eski acılarımızın, geçmiş yaralarımızın intikamını başkalarından çıkarıyoruz.
Lafa gelince mangal gibi yüreğimiz var ama içine koyacak kömürü bulamıyoruz.
Aşkın o büyülü dünyasını unuttuk.
Aşk için neler yapardık, sevdanın kanadına takılıp uçmak neydi, hiçbirini hatırlamıyoruz.
Kırgınız!
Doyasıya yaşayamadıklarımıza, yıkılan hayallerimize, ümitlerimizin kaybolmasına kızgınız.
Kendimizden fazla sevemiyoruz kimseyi, gerçi kendimizi ne kadar sevdiğimiz de tartışılır.
Kendine değer veren insanın işi mi, yalan aşkların peşinde sürüklenmek?
Kendi gerçeğimizle yüzleşmekten öyle ürküyoruz ki, yok sayıyoruz.
Üstümüze giydiğimiz kıyafetler, yüzümüze taktığımız maskeler, dilimize yerleşmiş yalanlarla geçiriyoruz günleri.
Sözümüz çok ama içinde anlam yok.
Herkes bir şey arıyor ama ne aradığını bilmediği için bulan yok.
Bulduğunu anlayacak kadar zaman veren de yok.
Hal böyle olunca, bize gerçek aşk da yok!
Hepimizin bir tarafı yaralı, acıyor ruhumuz.
Yalnızız ve aşka tutunmadıkça yalnız kalmaya mahkumuz…
Alinti