05-04-2010, Saat: 10:46 PM
1.Olay=Birkaç yıl önce, Süleymaniye Camii’nin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anlaşılmış. Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış.
Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış.
Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş. Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış.
Her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış. Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmaşa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş.
Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken, kazara, gizli bir bölme bulmuş. Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not varmış ,Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş.
Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar günümüz Türkçesine tercüme ettirilince ortaya söyle bir metin cıkmış.
” Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz.” Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş.
Bu oyuk içinde yer alan bir şişe ve şişe içindeki notta söyle bir şey yazıyormuş: ” Her kim bu tas eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse eski taşın yerine takılacak.
Yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin”. Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış.
Süleymaniye camisi böylelikle kurtarılmış.Bu mektup su an Topkapı Sarayı’nda saklanıyormuş.
2.olay=1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye gelmiş. Heyet İmar ve iskan Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye başlamış.
Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcını filan gezdikten sonra sıra Sinan’ in kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelmiş. Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar.
Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar. Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş.
Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevsek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlamışlar. Ama bunca yıl, bu camilerde bir çatlak dahi olmamasına akil sır erdirememişler.
Bunun üzerine Türkiye programının gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar. Araştırmalarının sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Minareleri incelediklerinde ise dumurlara ikiye katlanmış.
Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini görmüşler. Daha derin araştırma yapmak için Edirne’ye, Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi’ne gitmişler. Oradaki olağanüstü sistemleri görünce iyice dumur olmuşlar.
Selimiye’nin tüm sırlarını aylarını harcayarak çözmüşler. Japonya’ya döndüklerinde ise Sinan’ın sırlarını uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle kurup muazzam gökdelenler dikmişler. Yani su an gelişmiş ülkelerin gökdelen yapımında kullanıldıkları çoğu sistem, yüzyıllar önce Sinan’ın geliştirdiği mekanizmalarmış.
3.Olay=Bir gün Selimiye Camii’ne girenler,kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler.Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır.
Lütfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar.Ancak, Japon trans vaziyetteymiş,gözlerini kubbeden ayırmadan söyle sayıklıyormuş; ”Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim.
Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum….. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı.
Bu imkansız, orada hiçbir şey yok,orada hiçbir şey yok.”
4.Olay=Selimiye camisisinin zemini gevsek toprakmış.Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yıkılacağı fark edilmiş.Uluslar arası bir grup bilim adamı toplanmışlar.Nasıl kurtarırız bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermişler.
Sonuçta en son teknoloji olan metal kelepçelerle minarelerin temellerini sabitlemenin en iyi çözüm olduğuna karar vermişler.
Minarelerin temellerini açınca, koymayı düşündükleri kelepçelerin aynısıyla karsılaşmışlar. Mimar Sinan bilmem kaç yüzyıl önce ayni şeyi düşünmüş meğerse….?
5.Olay= Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı besinci. bir işlem yaratarak çözdüğü söylenir.
Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir bir dehanın urunudur. Almanlar ayni sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.
Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte edebilecek bir dehadır.Almanların dehası ise, o çirkin metal yığınına Selimiye’den fazla turist çekebilmelerindedir.
“Türk Milleti tarihte bu oluşumların acılarını görmüş ve çözüm yollarını bulmakta güçlük çekmemiştir. Bundan sonra da çekmeyecektir.” ”Bu Kudret Damarların da Akan Asıl Kanda Mevcutdur.”
K.ATATÜRK
Sonuç= 1500 yıllarda Mimar Sinan bu buluşları yapmış ve depreme dayanıklı ve ayro dinamik minareler yapmış biz ise bir ev veya araba bile yapamıyorsak düşünelim.
Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış.
Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş. Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış.
Her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış. Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmaşa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş.
Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken, kazara, gizli bir bölme bulmuş. Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not varmış ,Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş.
Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar günümüz Türkçesine tercüme ettirilince ortaya söyle bir metin cıkmış.
” Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz.” Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş.
Bu oyuk içinde yer alan bir şişe ve şişe içindeki notta söyle bir şey yazıyormuş: ” Her kim bu tas eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse eski taşın yerine takılacak.
Yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin”. Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış.
Süleymaniye camisi böylelikle kurtarılmış.Bu mektup su an Topkapı Sarayı’nda saklanıyormuş.
2.olay=1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye gelmiş. Heyet İmar ve iskan Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye başlamış.
Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcını filan gezdikten sonra sıra Sinan’ in kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelmiş. Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar.
Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar. Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş.
Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevsek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlamışlar. Ama bunca yıl, bu camilerde bir çatlak dahi olmamasına akil sır erdirememişler.
Bunun üzerine Türkiye programının gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar. Araştırmalarının sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Minareleri incelediklerinde ise dumurlara ikiye katlanmış.
Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini görmüşler. Daha derin araştırma yapmak için Edirne’ye, Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi’ne gitmişler. Oradaki olağanüstü sistemleri görünce iyice dumur olmuşlar.
Selimiye’nin tüm sırlarını aylarını harcayarak çözmüşler. Japonya’ya döndüklerinde ise Sinan’ın sırlarını uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle kurup muazzam gökdelenler dikmişler. Yani su an gelişmiş ülkelerin gökdelen yapımında kullanıldıkları çoğu sistem, yüzyıllar önce Sinan’ın geliştirdiği mekanizmalarmış.
3.Olay=Bir gün Selimiye Camii’ne girenler,kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler.Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır.
Lütfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar.Ancak, Japon trans vaziyetteymiş,gözlerini kubbeden ayırmadan söyle sayıklıyormuş; ”Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim.
Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum….. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı.
Bu imkansız, orada hiçbir şey yok,orada hiçbir şey yok.”
4.Olay=Selimiye camisisinin zemini gevsek toprakmış.Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yıkılacağı fark edilmiş.Uluslar arası bir grup bilim adamı toplanmışlar.Nasıl kurtarırız bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermişler.
Sonuçta en son teknoloji olan metal kelepçelerle minarelerin temellerini sabitlemenin en iyi çözüm olduğuna karar vermişler.
Minarelerin temellerini açınca, koymayı düşündükleri kelepçelerin aynısıyla karsılaşmışlar. Mimar Sinan bilmem kaç yüzyıl önce ayni şeyi düşünmüş meğerse….?
5.Olay= Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı besinci. bir işlem yaratarak çözdüğü söylenir.
Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir bir dehanın urunudur. Almanlar ayni sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.
Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte edebilecek bir dehadır.Almanların dehası ise, o çirkin metal yığınına Selimiye’den fazla turist çekebilmelerindedir.
“Türk Milleti tarihte bu oluşumların acılarını görmüş ve çözüm yollarını bulmakta güçlük çekmemiştir. Bundan sonra da çekmeyecektir.” ”Bu Kudret Damarların da Akan Asıl Kanda Mevcutdur.”
K.ATATÜRK
Sonuç= 1500 yıllarda Mimar Sinan bu buluşları yapmış ve depreme dayanıklı ve ayro dinamik minareler yapmış biz ise bir ev veya araba bile yapamıyorsak düşünelim.