06-05-2010, Saat: 02:07 AM
Gittiler
Tüm gemiler bu limana nasıl sığınıp geldilerse öylece demir alıp gittiler. Sen de gideceğin vakte kadar bekle bakalım.
Kıyılarımda oyalan eteklerimde dinlen rüzgârımla seviş tenimle oynaş ve tüm kemirgenler gibi kanım damarlarımdan çekilip gidene kadar kemir etimi kemiğimi…
Darılmam.
Ben alıştım artık. Küllerimden yeniden doğmayı hiç istemesem de kaderim bu. Bu işkenceyi defalarca yaşamak. Küçük mutluluklarla yetinirken her an büyük ayrılıklara hazır olmak.
Oysa gideceğin gün beni de alıp götürmeni isterdim biliyor musun? Veda busesi yerine ayrılık kolyesi yerine parmağıma bir yüzük yüzüme bin bir tebessüm takmanı. Ne hayal değil mi sevgilim. Kusura bakma affet beni hayallerim için. Buna bile hakkım yok değil mi?
Pembe panjurlu bir ev düşlemedim. Sessiz sakin huzurla içinde yaşanacak bir yuva dışında. Akşam eve geldiğinde sofranı hazırlamak ve mutfağında sevgi kokan yemekler dışında bir şeyler hazırlamak istemedim.
Gecenin karanlığında ay ışığında sevişmekten gibi bir düşüm bile olmadı seninle. Yağmur üstümüze yağsın da sokaklarda sırılsıklam ve çırılçıplak dolaşalım da istemedim. Hoş olurdu yalanım yok. Ama bana yeterdi o yağmur damlalarını çatısındaki kiremitlerde dinlemek tek katlı bir kır evinin.
Olmadı…
Nasıl insanlar apartmanlara mahkûmsa. Nasıl trenler kompartımanlara bölünmüşse senin için de öyle paramparça. Ben kalbinin bir köşesinde sığınacak yer ararken sen tüm bedenimi işgal ettin.
Direnemedim.
Sensiz bir hiç olana kadar teslim oldum sana ve şimdi esirinim kölenim. Seninim…
Biliyorum.
Ne saçlarımın dalgası durdurabilir seni ne tenimin kokusu ne de gözlerimin buğusu… Biliyorum bu son sevişmemiz olabilir. Biliyorum bir daha ne sesini duyabilirim ne de yüzünü görebilirim.
Olsun.
Sen de git bakalım. Yeter ki gideceğin vakte kadar dudakların dudaklarımda kalsın. Ellerin ellerimde ve başın göğüslerimde.
Peki git!…
Kal demiyorum sana sevgilim.
Gideceğin vakti yeter ki tenimde bekle…
alıntı
Tüm gemiler bu limana nasıl sığınıp geldilerse öylece demir alıp gittiler. Sen de gideceğin vakte kadar bekle bakalım.
Kıyılarımda oyalan eteklerimde dinlen rüzgârımla seviş tenimle oynaş ve tüm kemirgenler gibi kanım damarlarımdan çekilip gidene kadar kemir etimi kemiğimi…
Darılmam.
Ben alıştım artık. Küllerimden yeniden doğmayı hiç istemesem de kaderim bu. Bu işkenceyi defalarca yaşamak. Küçük mutluluklarla yetinirken her an büyük ayrılıklara hazır olmak.
Oysa gideceğin gün beni de alıp götürmeni isterdim biliyor musun? Veda busesi yerine ayrılık kolyesi yerine parmağıma bir yüzük yüzüme bin bir tebessüm takmanı. Ne hayal değil mi sevgilim. Kusura bakma affet beni hayallerim için. Buna bile hakkım yok değil mi?
Pembe panjurlu bir ev düşlemedim. Sessiz sakin huzurla içinde yaşanacak bir yuva dışında. Akşam eve geldiğinde sofranı hazırlamak ve mutfağında sevgi kokan yemekler dışında bir şeyler hazırlamak istemedim.
Gecenin karanlığında ay ışığında sevişmekten gibi bir düşüm bile olmadı seninle. Yağmur üstümüze yağsın da sokaklarda sırılsıklam ve çırılçıplak dolaşalım da istemedim. Hoş olurdu yalanım yok. Ama bana yeterdi o yağmur damlalarını çatısındaki kiremitlerde dinlemek tek katlı bir kır evinin.
Olmadı…
Nasıl insanlar apartmanlara mahkûmsa. Nasıl trenler kompartımanlara bölünmüşse senin için de öyle paramparça. Ben kalbinin bir köşesinde sığınacak yer ararken sen tüm bedenimi işgal ettin.
Direnemedim.
Sensiz bir hiç olana kadar teslim oldum sana ve şimdi esirinim kölenim. Seninim…
Biliyorum.
Ne saçlarımın dalgası durdurabilir seni ne tenimin kokusu ne de gözlerimin buğusu… Biliyorum bu son sevişmemiz olabilir. Biliyorum bir daha ne sesini duyabilirim ne de yüzünü görebilirim.
Olsun.
Sen de git bakalım. Yeter ki gideceğin vakte kadar dudakların dudaklarımda kalsın. Ellerin ellerimde ve başın göğüslerimde.
Peki git!…
Kal demiyorum sana sevgilim.
Gideceğin vakti yeter ki tenimde bekle…
alıntı