06-10-2010, Saat: 11:12 AM
Sana üşüdüğümü söylüyorum. Çocukmuşum da sanki çamura çıplak ayaklarımla basmışım soğuk bir kış gününde. Annem mi geliyor sen mi geliyorsun koşarak
biraz da kızgın? Annem mi sen mi? ...
Üşümüşüm diyorum... Ben üşümem
biliyorsun. Oysa üşümüşüm. Buz tutmuş ellerim. Bak parmaklarımın ucuna. Saçaklardan sarkan ve dikkat edilmesi gereken buz sarkıtları gibiler.
Üşümüşüm diyorum.
Isıtacak mısın?
Sana estiğimi söylüyorum. Ucuz bir şarabın berbat tadı ile yaptığı iş arasındaki uçuruma düşüyorum eserken. Beni basınç farkları getiriyor sana.
Eserken belki eski diye belki de es es es ki ki ki diye bağıran kekeme bir rüzgar oluyorum. Tadını değiştiriyorum dokunduğum yaprağın sürtündüğüm
toprağın arasından geçtiğim saçların. Dağlar üzerinden gelen kaynağı
belirsiz bir esintiyim.
Eseyim mi?
Sana geldiğimi söylüyorum. Ayaklarımı nerde bıraktım bilmiyorum. Bir telefon numarası gibi ezberliyorum kilometreleri. Aramızda üç tane iki...
İki yüz yirmi iki. Ayaklarımı düşürdüğüm yerde her zaman senin kokun. Telefon direkleri eşlik ediyor bana bulutlar benimle geliyor çizgi halinde bir toprak benimle geliyor sincapların endişesi benimle... Çok konuşan bir
yolcunun sustuğu yerin yanındayım.
Yalnız sana geldiğimi söylüyorum.
Geleyim mi?
Sana sustuğumu söylüyorum. Susmak derinlere inmek değil midir? İçerden konuşmak? Ancak içerden yanıtı olmak? Susmak dibe sarkıtılmış bir ağ değil midir? Ateşi saran oksijen? Sana sustuğumu söylüyorum... Dut yemekle süt dökmek arasında bir yerde olduğumu... Kedi ya da bülbülden birini yeğlemek değil midir susmak?
Yalnızlığında kendini avlamak değil midir dudaklarını
kapamak?
Kapayım mı dudaklarımı?
Sana gördüğümü söylüyorum. Olanlarla olabilecekler arasında görülebileceklerle görülenler arasında düğüm atıyorum. Gördüklerim parantezler içinde geziniyor. Görmediklerimi ise sen evlatlık alıyorsun
belki isteyerek belki istemeyerek. Ellerini gördüğümü söylüyorum. Uyanmışlar beden eğitimi yapıyorlar bedenimde. Gözlerin bir şiirin ilk karalaması gibi
açılmıyor mu? Seni gördüğümü söylüyorum. Ama gözüm kapalı göreceğim.
Kapat gözlerimi...
Göreyim mi?
Sana sevdiğimi söylemiyorum.
“Bana sevdiğini söyleme beni sev” diyor şair.
Aşk bana inan(a) mıyor... Ben aşkı yalnız tanımlıyorum.
“Üşüdüysen es Geldiysen sus Gördüysen sev” diyor rüyama nerden girdiği belli olmayan ak
sakallı bir ihtiyar. Derin anlamlar arıyorum söylediklerinde sevgiye dair.
Belki de üşüyorum belki esiyorum belki geliyorum belki susuyorum ve belki görüyorum seveyim mi seni der gibi.
Seveyim mi seni?
biraz da kızgın? Annem mi sen mi? ...
Üşümüşüm diyorum... Ben üşümem
biliyorsun. Oysa üşümüşüm. Buz tutmuş ellerim. Bak parmaklarımın ucuna. Saçaklardan sarkan ve dikkat edilmesi gereken buz sarkıtları gibiler.
Üşümüşüm diyorum.
Isıtacak mısın?
Sana estiğimi söylüyorum. Ucuz bir şarabın berbat tadı ile yaptığı iş arasındaki uçuruma düşüyorum eserken. Beni basınç farkları getiriyor sana.
Eserken belki eski diye belki de es es es ki ki ki diye bağıran kekeme bir rüzgar oluyorum. Tadını değiştiriyorum dokunduğum yaprağın sürtündüğüm
toprağın arasından geçtiğim saçların. Dağlar üzerinden gelen kaynağı
belirsiz bir esintiyim.
Eseyim mi?
Sana geldiğimi söylüyorum. Ayaklarımı nerde bıraktım bilmiyorum. Bir telefon numarası gibi ezberliyorum kilometreleri. Aramızda üç tane iki...
İki yüz yirmi iki. Ayaklarımı düşürdüğüm yerde her zaman senin kokun. Telefon direkleri eşlik ediyor bana bulutlar benimle geliyor çizgi halinde bir toprak benimle geliyor sincapların endişesi benimle... Çok konuşan bir
yolcunun sustuğu yerin yanındayım.
Yalnız sana geldiğimi söylüyorum.
Geleyim mi?
Sana sustuğumu söylüyorum. Susmak derinlere inmek değil midir? İçerden konuşmak? Ancak içerden yanıtı olmak? Susmak dibe sarkıtılmış bir ağ değil midir? Ateşi saran oksijen? Sana sustuğumu söylüyorum... Dut yemekle süt dökmek arasında bir yerde olduğumu... Kedi ya da bülbülden birini yeğlemek değil midir susmak?
Yalnızlığında kendini avlamak değil midir dudaklarını
kapamak?
Kapayım mı dudaklarımı?
Sana gördüğümü söylüyorum. Olanlarla olabilecekler arasında görülebileceklerle görülenler arasında düğüm atıyorum. Gördüklerim parantezler içinde geziniyor. Görmediklerimi ise sen evlatlık alıyorsun
belki isteyerek belki istemeyerek. Ellerini gördüğümü söylüyorum. Uyanmışlar beden eğitimi yapıyorlar bedenimde. Gözlerin bir şiirin ilk karalaması gibi
açılmıyor mu? Seni gördüğümü söylüyorum. Ama gözüm kapalı göreceğim.
Kapat gözlerimi...
Göreyim mi?
Sana sevdiğimi söylemiyorum.
“Bana sevdiğini söyleme beni sev” diyor şair.
Aşk bana inan(a) mıyor... Ben aşkı yalnız tanımlıyorum.
“Üşüdüysen es Geldiysen sus Gördüysen sev” diyor rüyama nerden girdiği belli olmayan ak
sakallı bir ihtiyar. Derin anlamlar arıyorum söylediklerinde sevgiye dair.
Belki de üşüyorum belki esiyorum belki geliyorum belki susuyorum ve belki görüyorum seveyim mi seni der gibi.
Seveyim mi seni?