06-11-2010, Saat: 11:43 AM
Bu Bir Veda Mektubudur!...
Ardı olmayacak bu sözlerimin, devamı olmayacak okuyacaklarınızın… bir başlangıç değil bu vedanın amacı, yeni bir yol değil…
Belki unutulur bu sözler, söylenmez bir daha kimseye…
Belki!...
“Belki”ler olmasın artık, “keşke”ler, “acaba”lar…
İçinde hiç veda sözcüğü olmayacak bu yazının, “elveda”, “hoşça kal” geçmeyecek…
Sadece bir defa okunacak yazılanalar, söylenenler sadece tek sefere mahsus olacak…
Çok düşünülmeden yazıldı bu sözler, aklıma ilk gelenlerden oluştu bu kelimeler. Hiçbir imla kuralına uymak değil amacım, yazım hatalarına dikkat etmedim…
Şimdi, bu eski masanın üzerinde, elimde kalemle bekliyorum. Gözlerimi kapıdan ayıralı çok oldu, artık bekleyecek kimsem yok… düşünecek, özleyecek, sevecek kimsem yok…
Her gün aynı şeyleri görmekten sıkılan birinin cümleleri bunlar. Sokakta görülmeyen, kimsenin fark etmediği, fark edenlerin hemen unuttuğu, yaşamı da ölümü de belli olmayan birinin kaleminden çıkan sözler, bu okuduklarınız…
Sigaram bitti, ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum sinemaya gitmeyeli.. zaten ne önemi var ki bunların!...
Tek başına olunca hiçbir önemi kalmıyor hayatın, hiçbir umudun olmuyor yalnızlıkta..
Neden tanrılara mahsusken, insanlar yaşar yalnızlığı?....
Sokakta hayat devam ediyor, yaşam her saniyeyi dolduruyor.. Ben; şu anda bu masada oturan adam… Sanamayın sakın hayattan bıktığımı… ama bilmiyorum neden böyle olduğunu, neden yalnız kaldığımı anlayamıyorum…
Oysa her şey ne güzeldi daha birkaç ay önce!.. Bir sevgilim, bir evim, arkadaşlarım vardı. Her şey o gün başladı. Soğuk bir pazartesi günü, yağmur ha yağdı ha yağacak, bulutlar bütün gökyüzünü sarmış, soğuk her yanı esir almıştı. Ben oda da, bilgisayarın önünde kitabımı yazıyordum. Sevgilim yan odadaydı, saat: 23:45 ti ve her şey işte o zaman başladı.
“aldatıyor” dedi kafamdaki ses, “ salak, sen burada romanınla uğraşırken, sevgilin seni ali ile aldatıyor.” “hayır” dedim ben, “yalan söylüyorsun, yok öyle bir şey..”
Daha öncede konuşuyorduk o sesle, ama o gün her şey bir başkaydı. Sesin tonu, cümlelere vurgusu.. hepsi bir başkaydı…
- yalan söylemiyorum, sana hiç yalan söyledim mi bugüne kadar?!..
- hayır söylemedin..
- düşün, o zaman neden ilgilenmiyor artık seninle? Neden mutlu hep? Neden ali’den bahsederken daha da mutlu oluyor? Seni kandırıyorlar ikisi de!.. Gözlerinin içine baka baka sana yalan söylüyorlar. Hem dikkat etmedin mi hiç; seni sevdiğini söylemedi uzun zamandır, oysa önceden hep söylerdi. Salaksın sen!...
bir yere giderken, “ali gelecek mi?” diye neden soruyor? Neden hep “ali’nin sevgilisi var mı” , “ bu kadar iyi birinin sevgilisi olmaz mı? “ gibi sorular soruyor. Gözüne soka soka seni aldatıyorlar ve sen salak olduğundan anlamıyorsun. Önceki kitabını yazarken hep senin yanındayken, neden şimdi içerde? Neden yanına gelmiyor?
“Neden, düşün, ihanet…” Bunun gibi sorular beynimde yer etmişti. Bir süre, sese direndim ama onun dediklerini de düşünüyordum. Sevgilimin hareketlerini, ali’nin hareketlerini, birbirlerine bakışlarını, birbirlerinden bahsederken ki tavırlarını… her şeyi düşünüyor, her yaptıklarını izliyordum. Ama bir gün, ikisini el ele gördüğümde sesin doğru söylediğini anladım….
Neyse!...
Aynın günleri bir daha yaşamaya gerek yok. Lafı uzatmaya, burada durduğum zamanı uzatmaya gerek yok!..
Bu bir veda mektubudur!...
Okunması bir dakika’ya, yazması beş dakika’ya, oluşması birkaç ay’a, kendisi bir ömre bedel olan…
Ardı olmayacak bu sözlerimin, devamı olmayacak okuyacaklarınızın… bir başlangıç değil bu vedanın amacı, yeni bir yol değil…
Belki unutulur bu sözler, söylenmez bir daha kimseye…
Belki!...
“Belki”ler olmasın artık, “keşke”ler, “acaba”lar…
İçinde hiç veda sözcüğü olmayacak bu yazının, “elveda”, “hoşça kal” geçmeyecek…
Sadece bir defa okunacak yazılanalar, söylenenler sadece tek sefere mahsus olacak…
Çok düşünülmeden yazıldı bu sözler, aklıma ilk gelenlerden oluştu bu kelimeler. Hiçbir imla kuralına uymak değil amacım, yazım hatalarına dikkat etmedim…
Şimdi, bu eski masanın üzerinde, elimde kalemle bekliyorum. Gözlerimi kapıdan ayıralı çok oldu, artık bekleyecek kimsem yok… düşünecek, özleyecek, sevecek kimsem yok…
Her gün aynı şeyleri görmekten sıkılan birinin cümleleri bunlar. Sokakta görülmeyen, kimsenin fark etmediği, fark edenlerin hemen unuttuğu, yaşamı da ölümü de belli olmayan birinin kaleminden çıkan sözler, bu okuduklarınız…
Sigaram bitti, ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum sinemaya gitmeyeli.. zaten ne önemi var ki bunların!...
Tek başına olunca hiçbir önemi kalmıyor hayatın, hiçbir umudun olmuyor yalnızlıkta..
Neden tanrılara mahsusken, insanlar yaşar yalnızlığı?....
Sokakta hayat devam ediyor, yaşam her saniyeyi dolduruyor.. Ben; şu anda bu masada oturan adam… Sanamayın sakın hayattan bıktığımı… ama bilmiyorum neden böyle olduğunu, neden yalnız kaldığımı anlayamıyorum…
Oysa her şey ne güzeldi daha birkaç ay önce!.. Bir sevgilim, bir evim, arkadaşlarım vardı. Her şey o gün başladı. Soğuk bir pazartesi günü, yağmur ha yağdı ha yağacak, bulutlar bütün gökyüzünü sarmış, soğuk her yanı esir almıştı. Ben oda da, bilgisayarın önünde kitabımı yazıyordum. Sevgilim yan odadaydı, saat: 23:45 ti ve her şey işte o zaman başladı.
“aldatıyor” dedi kafamdaki ses, “ salak, sen burada romanınla uğraşırken, sevgilin seni ali ile aldatıyor.” “hayır” dedim ben, “yalan söylüyorsun, yok öyle bir şey..”
Daha öncede konuşuyorduk o sesle, ama o gün her şey bir başkaydı. Sesin tonu, cümlelere vurgusu.. hepsi bir başkaydı…
- yalan söylemiyorum, sana hiç yalan söyledim mi bugüne kadar?!..
- hayır söylemedin..
- düşün, o zaman neden ilgilenmiyor artık seninle? Neden mutlu hep? Neden ali’den bahsederken daha da mutlu oluyor? Seni kandırıyorlar ikisi de!.. Gözlerinin içine baka baka sana yalan söylüyorlar. Hem dikkat etmedin mi hiç; seni sevdiğini söylemedi uzun zamandır, oysa önceden hep söylerdi. Salaksın sen!...
bir yere giderken, “ali gelecek mi?” diye neden soruyor? Neden hep “ali’nin sevgilisi var mı” , “ bu kadar iyi birinin sevgilisi olmaz mı? “ gibi sorular soruyor. Gözüne soka soka seni aldatıyorlar ve sen salak olduğundan anlamıyorsun. Önceki kitabını yazarken hep senin yanındayken, neden şimdi içerde? Neden yanına gelmiyor?
“Neden, düşün, ihanet…” Bunun gibi sorular beynimde yer etmişti. Bir süre, sese direndim ama onun dediklerini de düşünüyordum. Sevgilimin hareketlerini, ali’nin hareketlerini, birbirlerine bakışlarını, birbirlerinden bahsederken ki tavırlarını… her şeyi düşünüyor, her yaptıklarını izliyordum. Ama bir gün, ikisini el ele gördüğümde sesin doğru söylediğini anladım….
Neyse!...
Aynın günleri bir daha yaşamaya gerek yok. Lafı uzatmaya, burada durduğum zamanı uzatmaya gerek yok!..
Bu bir veda mektubudur!...
Okunması bir dakika’ya, yazması beş dakika’ya, oluşması birkaç ay’a, kendisi bir ömre bedel olan…