06-17-2010, Saat: 10:52 PM
Gittiğinden beri her şey değişti. Seni özlemenin de buruk bir tadı var. Uzun zaman dönersin diye beklemiştim ama artık vazgeçtim. Hayat devam ediyor ve ben yolumu çizmek zorundayım. Yine de bil ki, sen gelmiyorsun ya, eksiliyorum….
Büyük bir aşk hikayesinin baş kahramanlarıydık. Son ana kadar birlikte olacağımızı sanmıştım. Hangimiz daha çok sevdi diye düşünmüyorum. İkimiz de sevmiştik, eminim. Ne kadere, ne sana söyleyecek kötü sözüm yok. Sen olmasan, kalbim bu kadar büyük bir aşkın lezzetini nasıl tadacaktı? Yaşattığın tüm duygular için teşekkür ederim.
Sevmek dediğin öğreniliyor. Yorucu ve uzun bir eğitim ama anladım ki, sevmek insanı büyütüyor. Acılardan geçmeden olgunlaşmıyor yürekler. Ayrılığın tek iyi yanı bu olmalı, keşfetmek! Kendinle yüzleşmeyi becerebilirsen, aşkın da, ayrılığın da öğretecekleri var.
Sen gittikten sonra uzun süre ne yapacağımı bilemedim. Sudan çıkmış balığa döndüm. Duvarların üstüme geldiği gece yarılarında, kendimi dışarıya atım. Sokaklar boyu yürüdüm. İnsanları seyrettim. Gülenler, hüzünlüler, sarhoşlar, sinirliler, hayat devam ediyordu. Gecenin karanlığına gizlenmiş insanların acılarına şahit oldum. Herkesin derdi kendine büyük geliyor.
Bir müddet savrulup durdum. Ne yapsam bana keyif vermiyordu. Kaç gece güneşi görmeden uyumadım. Sürekli düşünüyordum, seni, kendimi, ilişkimizi, hep bir yanım eksik kalıyordu. Televizyon seyredemez, kitap okuyamaz olmuştum. Aklımdan bir türlü çıkmıyordun.
Sen yokken ev öyle soğuk ki, her yanı buz kesti. Akşamları uzanıp film izlediğin koltuğa oturmuyordum. Kabak dolması pişirmiyordum, seni hatırlatıyor diye. Sonra kendi hakkımı çaldığımı fark ettim. Kendime neden bunları yaptığımı düşündüm. Sensizliğin acısını da layık olduğu gibi, değeriyle yaşayıp, bu sancılı günlere son vermeye karar kıldım.
Evi dip bucak temizledim. Bu sırada en sevdiğimiz albümü dinledim. Yokluğunun hoyrat sancısını temizlik yaparak hafiflettim. Akşam olduğunda öyle yorulmuştum ki, uzun zaman sonra ilk defa erkenden koltukta uyuya kaldım. Sabah erken kalktım. Güneş henüz yeni doğuyordu. Kahvaltı hazırladım. Masaya sevdiğin gibi limonlu maydanoz da koydum. Sonra ikimize servis ettiğim özel fincanların birinde, okkalı bir kahve içtim. Bir türlü aklımı veremediğim için yarım kalan kitabı okudum. Başkahraman ile adınız aynı olması ne büyük tesadüf değil mi?
Aklımdan ve kalbimden seni atmaya çalıştıkça, daha çok içine saplandığımı anladım. O yüzden, seni sevmeye devam ederek, tek başıma yaşamaya alışıyorum. “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” der ya Sezen Aksu; bence acıdan geçmeyen yürekler de çok eksiktir. Acılar büyütür, olgunlaştırır ruhları ve böyle öğrenir insanoğlu sevmeyi.
Artık sensiz de yaşamayı öğrendim ama bil ki, İstanbul’da tanıdığın bir yürekte çok özleniyorsun….
Büyük bir aşk hikayesinin baş kahramanlarıydık. Son ana kadar birlikte olacağımızı sanmıştım. Hangimiz daha çok sevdi diye düşünmüyorum. İkimiz de sevmiştik, eminim. Ne kadere, ne sana söyleyecek kötü sözüm yok. Sen olmasan, kalbim bu kadar büyük bir aşkın lezzetini nasıl tadacaktı? Yaşattığın tüm duygular için teşekkür ederim.
Sevmek dediğin öğreniliyor. Yorucu ve uzun bir eğitim ama anladım ki, sevmek insanı büyütüyor. Acılardan geçmeden olgunlaşmıyor yürekler. Ayrılığın tek iyi yanı bu olmalı, keşfetmek! Kendinle yüzleşmeyi becerebilirsen, aşkın da, ayrılığın da öğretecekleri var.
Sen gittikten sonra uzun süre ne yapacağımı bilemedim. Sudan çıkmış balığa döndüm. Duvarların üstüme geldiği gece yarılarında, kendimi dışarıya atım. Sokaklar boyu yürüdüm. İnsanları seyrettim. Gülenler, hüzünlüler, sarhoşlar, sinirliler, hayat devam ediyordu. Gecenin karanlığına gizlenmiş insanların acılarına şahit oldum. Herkesin derdi kendine büyük geliyor.
Bir müddet savrulup durdum. Ne yapsam bana keyif vermiyordu. Kaç gece güneşi görmeden uyumadım. Sürekli düşünüyordum, seni, kendimi, ilişkimizi, hep bir yanım eksik kalıyordu. Televizyon seyredemez, kitap okuyamaz olmuştum. Aklımdan bir türlü çıkmıyordun.
Sen yokken ev öyle soğuk ki, her yanı buz kesti. Akşamları uzanıp film izlediğin koltuğa oturmuyordum. Kabak dolması pişirmiyordum, seni hatırlatıyor diye. Sonra kendi hakkımı çaldığımı fark ettim. Kendime neden bunları yaptığımı düşündüm. Sensizliğin acısını da layık olduğu gibi, değeriyle yaşayıp, bu sancılı günlere son vermeye karar kıldım.
Evi dip bucak temizledim. Bu sırada en sevdiğimiz albümü dinledim. Yokluğunun hoyrat sancısını temizlik yaparak hafiflettim. Akşam olduğunda öyle yorulmuştum ki, uzun zaman sonra ilk defa erkenden koltukta uyuya kaldım. Sabah erken kalktım. Güneş henüz yeni doğuyordu. Kahvaltı hazırladım. Masaya sevdiğin gibi limonlu maydanoz da koydum. Sonra ikimize servis ettiğim özel fincanların birinde, okkalı bir kahve içtim. Bir türlü aklımı veremediğim için yarım kalan kitabı okudum. Başkahraman ile adınız aynı olması ne büyük tesadüf değil mi?
Aklımdan ve kalbimden seni atmaya çalıştıkça, daha çok içine saplandığımı anladım. O yüzden, seni sevmeye devam ederek, tek başıma yaşamaya alışıyorum. “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” der ya Sezen Aksu; bence acıdan geçmeyen yürekler de çok eksiktir. Acılar büyütür, olgunlaştırır ruhları ve böyle öğrenir insanoğlu sevmeyi.
Artık sensiz de yaşamayı öğrendim ama bil ki, İstanbul’da tanıdığın bir yürekte çok özleniyorsun….