06-25-2010, Saat: 11:12 PM
Her gece sen girersin rüyalarıma.
Her gece sen...Paramparça olur uykularım.
Karanlığın en koyulaştığı yerde kapının çalındığını duyarım.
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme.
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım gözlerim karanlıklarda boşuna arar seni.
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup tek başıma içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kapıları evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar..
Altmış saniye bir dakika..Altmış dakika bir saat..
Ve sabahın olmasına daha beş saat var.
Beklemek bir çeşit ölmektir.
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.
Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım.Sen uzak bir körfezde özlemli dalgın.Kıyılarına çarpıp ağladığı yerde dalgaların.Neden ay karşılardan yükseldiği zaman
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?
Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor.Bu yolların bir yerde ayrılması.
Uzayan kilometreler...
O sefil anlayışsız bakışları insanların.Dünya o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi.Şu uçsuz bucaksız evrende
Ne derdimizi dinleyen
Ne de bir anlayan var sevgimizi.
İki ömür değil
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk.
Yalan üstüne yalan
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş.
Gerçek olan şimdi senin yokluğun.
Senin varlığını özledim duyuyor musun?Bak nasıl artıyor ellerimin sıcaklığı.
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim.
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum.Seni soruyorum gelip geçene 'Görmedik' diyorlar.Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda devler uyanıyor içimde.
Seni düşünüyorum
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda Çorak topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.Şimdi umutlarım varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç karanlık mağaralarda hayallerim.Derin bir kuyudan su çekercesine
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor ellerim.Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak
Dudaklarım nemli
Özlediğim her şeyimle kopup en yüksek tepelerden bir çığ gibi sana geliyorum.Sonra dağlar çöküyor ansızın
Ağaçlar devriliyor
Evler yıkılıyor
Altında kalıyorum...
Kırık bir heykel
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam Her gece yollara düşüp Yana yakıla seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak İlk defa ağlıyor bu adam 'Gel ' diye
İlk defa yalvarıyor...
Ben her gece
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen
Bir cinnet gibi
Kanıma yürüyorsun...
Her gece sen...Paramparça olur uykularım.
Karanlığın en koyulaştığı yerde kapının çalındığını duyarım.
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme.
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım gözlerim karanlıklarda boşuna arar seni.
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup tek başıma içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kapıları evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar..
Altmış saniye bir dakika..Altmış dakika bir saat..
Ve sabahın olmasına daha beş saat var.
Beklemek bir çeşit ölmektir.
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.
Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım.Sen uzak bir körfezde özlemli dalgın.Kıyılarına çarpıp ağladığı yerde dalgaların.Neden ay karşılardan yükseldiği zaman
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?
Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor.Bu yolların bir yerde ayrılması.
Uzayan kilometreler...
O sefil anlayışsız bakışları insanların.Dünya o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi.Şu uçsuz bucaksız evrende
Ne derdimizi dinleyen
Ne de bir anlayan var sevgimizi.
İki ömür değil
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk.
Yalan üstüne yalan
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş.
Gerçek olan şimdi senin yokluğun.
Senin varlığını özledim duyuyor musun?Bak nasıl artıyor ellerimin sıcaklığı.
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim.
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum.Seni soruyorum gelip geçene 'Görmedik' diyorlar.Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda devler uyanıyor içimde.
Seni düşünüyorum
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda Çorak topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.Şimdi umutlarım varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç karanlık mağaralarda hayallerim.Derin bir kuyudan su çekercesine
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor ellerim.Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak
Dudaklarım nemli
Özlediğim her şeyimle kopup en yüksek tepelerden bir çığ gibi sana geliyorum.Sonra dağlar çöküyor ansızın
Ağaçlar devriliyor
Evler yıkılıyor
Altında kalıyorum...
Kırık bir heykel
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam Her gece yollara düşüp Yana yakıla seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak İlk defa ağlıyor bu adam 'Gel ' diye
İlk defa yalvarıyor...
Ben her gece
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen
Bir cinnet gibi
Kanıma yürüyorsun...