06-27-2010, Saat: 10:28 PM
Aşk dediğin elif gibi olmalı, dümdüz, dosdoğru…
Aşk dediğin şın gibi olmalı, şeksiz şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalı…
Aşk dediğin kaf gibi olmalı, kaf dağı gibi ulaşılmaz erişilmez olmalı, iki zirvesi iki nokta gibi göğe uzanmalı, biri can biri canan olmalı…
Hem kaf aşkın kalbidir onu çıkarınca geriye aş kalır, mide kalır… Aşk gönül işidir; gıdası cananın tebessümü, bir tatlı sözüdür…
Alemin var olma sebebi Aşktır, dünya Aşk ile döner, güneş her sabah Aşka gülümser, yıldızlar kara gecede Aşkı aydınlatır, yağmur bile Aşkı yeşertmek için yağar aleme…
Aşk dediğin Hz. Hifa hatun ile Hz. Suheyb’in sevdası gibi olmalı…
Gülün Nazı, Bülbülün niyazı hep Aşk içindir… Şairlerin yazdığı, ressamların çizdiği hep Aşk değil midir?
Hz. İbrahim’in gönüllü girdiği ateşi gülistana çeviren Aşk, Hz. Yusufu Mısır’a sultan eden Aşk, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi vesellem efendimizin sidret’ül müntehadan ötelere götüren Aşk …
".....AŞK sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş. Bir sarmaşık çınarları. servileri nasıl sarmalarsa AŞKta öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri ve her sarmaşık sardığı ağacı kuruturmuş sonunda dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur, çürütür, çökertirmiş...."
".....sevmenin tabakaları muhabbet, AŞK ve dert olmak üzere üç derecedir;
-muhabbet odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir.
-AŞK odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur.
-dert odur ki; mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur...."
Aşk hüznün dostudur, hasretin yoldaşı… Gurbettir hep Aşkın mekanı… Hep biri ister, biri gözler, birden başkası düşmanıdır Aşkın…
Aşkın tek gıdası, ekmeği, aşı, aşığın gözyaşıdır. Aşkın bayramı maşuğun bir tek tebessümüdür…
Aşk; görebilmektir, binlerce kişi içinde bile onu görebilmek, ama bazen de görmezden gelebilmektir.
Aşk ta karşılık beklemek yoktur. Aşığın duası her an “Yarabbi onun hakkında hep en hayırlısını nasip et, ona gelecek dertler, üzüntüler bana gelsin” diyebilmektir. Ya da “ Ben öleyim o kalsın, ben ağlayayım o gülsün … ” Ama en önemlisi Hz. Ebubekir’in duası gibi dua etmektir. Hani diyor ya “Yarabbi benim vücudumu o kadar büyüt o kadar büyüt ki cehennemde benden başka kimseye yer kalmasın.” İşte Aşık en azından diyebilmeli ki “Yarabbi benim vücudumu iki kişilik yap eğer onun cezası varsa onun yerine de ben yanayım, yer kalmasın cehennemde o dışarıda kalsın”
Hatırlamak; unutanlara has bir özelliktir. Aşk dediğin unutmak tükenmektir diye bilip hiç unutmamaktır…
Aşk, Nazdır . Tüm sevdaların olmazsa olmazı naz… Türk’ün ta Türkistan’dan çıkıp geldiği, İstanbul’un Fatih’e ettiği naz… Naz anlayana niyazdır. Bilesin!
Aşk; her şeyi, her anı, her zamanı, her mekanı O ve diğerleri diye ayırmaktır. Onsuz bir geçmişi buruşturup çöpe atabilmek, onsuz bir geleceği hayal bile etmemektir.
Aşk; en çokta haddini bilmektir….
Aşk susmayı bilmektir, susabilmektir…
Ve Aşk; bilmektir Ey Sevgili!
Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir.
Onun selamı ile gelen bela olsa Eyvallah diyebilmektir.
Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene, kalmana ölmene hepsine Eyvallah. Bilesin!
Aşk dediğin şın gibi olmalı, şeksiz şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalı…
Aşk dediğin kaf gibi olmalı, kaf dağı gibi ulaşılmaz erişilmez olmalı, iki zirvesi iki nokta gibi göğe uzanmalı, biri can biri canan olmalı…
Hem kaf aşkın kalbidir onu çıkarınca geriye aş kalır, mide kalır… Aşk gönül işidir; gıdası cananın tebessümü, bir tatlı sözüdür…
Alemin var olma sebebi Aşktır, dünya Aşk ile döner, güneş her sabah Aşka gülümser, yıldızlar kara gecede Aşkı aydınlatır, yağmur bile Aşkı yeşertmek için yağar aleme…
Aşk dediğin Hz. Hifa hatun ile Hz. Suheyb’in sevdası gibi olmalı…
Gülün Nazı, Bülbülün niyazı hep Aşk içindir… Şairlerin yazdığı, ressamların çizdiği hep Aşk değil midir?
Hz. İbrahim’in gönüllü girdiği ateşi gülistana çeviren Aşk, Hz. Yusufu Mısır’a sultan eden Aşk, Hz. Muhammed sallallahü aleyhi vesellem efendimizin sidret’ül müntehadan ötelere götüren Aşk …
".....AŞK sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş. Bir sarmaşık çınarları. servileri nasıl sarmalarsa AŞKta öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri ve her sarmaşık sardığı ağacı kuruturmuş sonunda dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur, çürütür, çökertirmiş...."
".....sevmenin tabakaları muhabbet, AŞK ve dert olmak üzere üç derecedir;
-muhabbet odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir.
-AŞK odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur.
-dert odur ki; mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur...."
Aşk hüznün dostudur, hasretin yoldaşı… Gurbettir hep Aşkın mekanı… Hep biri ister, biri gözler, birden başkası düşmanıdır Aşkın…
Aşkın tek gıdası, ekmeği, aşı, aşığın gözyaşıdır. Aşkın bayramı maşuğun bir tek tebessümüdür…
Aşk; görebilmektir, binlerce kişi içinde bile onu görebilmek, ama bazen de görmezden gelebilmektir.
Aşk ta karşılık beklemek yoktur. Aşığın duası her an “Yarabbi onun hakkında hep en hayırlısını nasip et, ona gelecek dertler, üzüntüler bana gelsin” diyebilmektir. Ya da “ Ben öleyim o kalsın, ben ağlayayım o gülsün … ” Ama en önemlisi Hz. Ebubekir’in duası gibi dua etmektir. Hani diyor ya “Yarabbi benim vücudumu o kadar büyüt o kadar büyüt ki cehennemde benden başka kimseye yer kalmasın.” İşte Aşık en azından diyebilmeli ki “Yarabbi benim vücudumu iki kişilik yap eğer onun cezası varsa onun yerine de ben yanayım, yer kalmasın cehennemde o dışarıda kalsın”
Hatırlamak; unutanlara has bir özelliktir. Aşk dediğin unutmak tükenmektir diye bilip hiç unutmamaktır…
Aşk, Nazdır . Tüm sevdaların olmazsa olmazı naz… Türk’ün ta Türkistan’dan çıkıp geldiği, İstanbul’un Fatih’e ettiği naz… Naz anlayana niyazdır. Bilesin!
Aşk; her şeyi, her anı, her zamanı, her mekanı O ve diğerleri diye ayırmaktır. Onsuz bir geçmişi buruşturup çöpe atabilmek, onsuz bir geleceği hayal bile etmemektir.
Aşk; en çokta haddini bilmektir….
Aşk susmayı bilmektir, susabilmektir…
Ve Aşk; bilmektir Ey Sevgili!
Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir.
Onun selamı ile gelen bela olsa Eyvallah diyebilmektir.
Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene, kalmana ölmene hepsine Eyvallah. Bilesin!