07-25-2010, Saat: 12:46 AM
Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…
Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…
Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…
Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!
Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…
Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :
" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"
Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…