Temize çekilmeyi bekliyor sevgili..
Kum saatinden akarken ki zamanda
Harf harf oku beni..
Ve ben sana hayat dedikçe
Sen gece aldırmadan
Rüzgara kanmadan düş yollara..
ve aydınlık yüzünü vur dudağıma..
Şimdi üzerimden beni çıkarıp
Yüreğime seni giydireceğim.
Sen siyahı yakıştırdıkça kendine
Ben sana hayatı senin gözlerinle anlatacağım.
Ve sen geceye aldanıp
Sustukça ben sana çoğalacağım..
Rüzgara kanıp kuytu kuytularda üşüdükçe
Sesimin sıcaklığında
Bir Elif masalını kulağına fısıldacağım...
.....
“ Eyvallah en çok bana yakıştı “
Sevdaya bulanmış yollar..hep mi sana çıkar..
İçime çektiğim ayaz misali soğuk sensiz gecelerim
Dilimde gri bir mevsimden kalma hüzünlü şarkı sözlerilar
Her bir yanımı sarmış senliğim dokunsan yarılır göğüs kafesim
Tüm susmalarımdan şiirler dökülüyor
Sevdiğim sensiz yalnızlığa bulandı mısralar
Yıldızları sermez miydim günışığına..
Geldiğin yollara toz olmaz mıydım..
Solmaz mıydım senle bahar akşamlarında..
Sel olurdum akardım şakaklarına…
Seni sevmeden geçecek saniyem bir ömre bedel
Unutuldum diyemi sevgin bu kadar puslu
Gökyüzüm ağlamaklı sana çıkan yollarım sırıl sıklam
Tutacağım hüzünlerini gözlerimi ufka uzatsam
Hüzün bırakmaz yakamı kanayan yaralarım senden umutlu
Sen kokardı aşk…
Solardı sabahların güneşi
Ve sendin her şeyin eşi benzeri
Aşk korkardın sen
Zamanı ıslatırdı gözlerin
Uçurumu anlatırdı maviler..sensizken mahzenimde
Özlem kokardı aşk
Satır satır koklardım seni
Aşk kokardın…
Şiirbaz dokunuşlar yüreğimdesihrim aşka bulanmış
Yok edemem sensizliği asam kalbimde kırılmış
Sevmeler üzerinemi hep dizelerimsensiz hayallerim yanarmış
Tüm yenilmeler benimdir artık ufkumda bir yürek tutulmuş
Bir yürekki sevdasından vurulmuş.
Yine gece..yine sen(sizlik).. yine yağmur..
Kim bilir yokluğunun kaçıncı dirilişi bu karanlık gri!
İflâhı kesilmiş bu ses;bu vurdumduymaz delilik benim mi ?
Aklı ziyanım!
Hangi yanısın dünlerime yas’lanan yarınlarımın ?
Dört duvar..iki harf..bir yokluk..
Şimdi zaman mâtem..!
Mâdem ki silineceğim düşlerinden
Yıkılası gökçöksün gayrı
Yırtılsın örtüsü kız kulesinin
Şerha şerha yarılsın toprak!
Yarılsın ki hortlasın yalnızlığım..
Anlat İstanbul!
Masalların maviye boyanmış sahte yolculuklarında
diner belki sancılarım…
Geceler öylesine ağlamaklı…
Şiirler ölesiye eylül…
Ve ben son baharında yaralı sözcükler dilinde esir…
Özgürlüğü gök/yüzünden dökülen zülfünün ucunda
kumral bir ölüm bilmişken;
Şimdi duvarlara çizilen tutsaklığım okunuyor
gecenin karanlık ve ayaz suretinde..
Harflerimiz takılıp kalmışken alfabenin aşka geçirilmiş ilmeğinde;
İçimizden canımızı koparmak istiyor A’dan Z’ye AcılarımıZ…
Oysa yan yana duran iki sessiz harf olabilirdik seninle
Ama Yusuf’la Züleyha gibi bitmedi bizim masalımız:
Şimdi Kaf Dağı’nın kıyısında küllerimizden doğacak kadar bile YokuZ..!
Sanır mısın ki bin bir gecede yaşamaktır bizsizliğin lisanı (?)
Eğer öyleyse oku !
Âmâ kuyularda büyüttüğüm suskunluğumun çığlığını..
Ama dokunma!
Ellerinden dökülen kızılca acılar yaralarıma tuz bassın..
Sen ardına saklandığın bulutların sırrına yasla adını;
Kentinin esmer saç’ak’larından salınan
kardelen ayazı yağmurlar öksüz kalmasın…
Dokunma!
Suretime işlediğin sevdanın resmidir gözümdeki ıslaklık
Bakışlarım yol boyu eylül sancısı…
Yollarıma devirdiği ayakları hatrına
iz sürüp geçtiği çukurlara ömrümü adadığım!!
Öyle bir çakmışım ki hasretini gözlerime
Seni ağladığımdan beri kayboluşun yokuşlarında dolanır âmâlığım…
Şimdi unutulmuş bir şehirdeyim metruk ve viran..
Islanan kaldırımlarda sonbahara emziriyorum
yokluğunun savunmasızlığını.
Bir kuru yaprak çıtırtısında tedirgin
Ve düş yamalı zamanlarca bitmek bilmeyen gecelerin
kimsesiz firarisi yorgun yüreğim.
Nefessizim..!
Sensizliğime irkilmiş korkak bir zaman tiryakiliği dilimdeki..
Bir karanlık ki avurtları çökük çocukların yüzlerinde
meçhule düşmüş yağmur ürkekliği…
Bir karanlık ki kervan geçmez kuyularda Yusuf biçareliği…
Ki merhametsiz bir iç çekişin duldasında ihanetle yıkanmış kavimlerce
Kâbil örfü kâbuslarda kanıma susamış toprak!
Ey dudaklarımda ateş artığı ağıtlar yaktıran yazgı!
Tuttuğum kalem bir taze ölü doğurmadan sabahlarına
Topla hasretimi uykusuz gecelerden;
Yoksa şakaklarımdan fışkıracak cehennem..!
Dilsizliğime sürgü rüzgâr..
Gözlerin düşlerimin gök-kubbesinde düşmeye hazır bir intihardır.
Alfabesini gözlerinde bulduğum
olmazlığımıza seni anlatan bir lisandır aşk;
Suskundur..!
Sonbaharın ellerinde büyümüş bir terk edilişin gölgesidir taşıdığım karanlık..
Saçaklarda karantinaya alınmış bu ıslak gri
bulutların rahminde kutsal bir sancıyı yüklenmiştir.
Mevsim yokluğunu kuşanmış tüketirken varlığımı;
Kirpiklerimden boşalan hüzünler yaprak dökümüdür sensizliğimin
Ve sen;
Rüzgârın göğsünde geçmiş zaman masallarından içime savrulan düş!
Sen uykuları gözlerinde kolye yapmış takınırken;
Ben alev sarısı kâhırlar damıtırım talana yüz tutmuş yaralarımdan
Bilmez(mi)sin..(?)
Hadi korkma! Karanlığın parmak uçlarıyla dokun yaralarıma:
Yakup’un ağıtlarında anlattığı;
Körlüğe aşina kuyularda gömleğindeki sızıyı aşk sayan..!
Ayakları kızıl denizlerce kan-revan;
Ben o sürgünün yollarında bir akılsız başım.
İnadına zindanlara koşarken düşlerim
Geceye küsmüş ay’sız sularımda Züleyha senin bakışların..!
Bilmezden gelme!
Geçmişimi saklayan bekleyişlerim tanığımdır:
Sebebi sensin karanlığıma kök salmış yalnızlığımın!...
Bir vakit sevdana sır olan gecelerim
Şimdi kâbuslarımı duvarlara asmış korkularıma sırıtıyor
Ve her yeni gün yeni bir sancıyla doğuyor sol yanımda.
Uykularımın şafak bilmez demlerinde
yalancı baharlara aldanırken düşlerim;
Bakışlarıma tünemiş gözlerin damla damla bir son yazmakta ömrüme..
Avuçlarımda biriktirdiğim yağmurlar
Eylül kadar asi zamanlarda boğacak beni biliyorum..
Biliyorum; hükmü yok o canıma aşina intiharların.
Öyleyse ateşle fitilini en sessiz ihtilâllerin:
İdamlık bir sevdanın dar ağacında
Çığırtkan bir sonla ölemeyecek kadar günahkârım
Tam sırası..! düş’ür gözlerini yüreğime...
celladı sen ol yok saydığın sevdamın…
Tufana tutulmuş insanlık/ bir zaman çarmıhlara çivilerken düşlerimi;
Çıplaklığıma mâhrem yazılan gözlerinden içtim çocukça sevişleri.
Sızarken kırmızılar ayak uçlarımdan
Kurduğun oyundan gideceğini düşünmedim hiç.
Oysa şimdi uçurtması süngülenmiş çocuklar kadar acınası yüreğim
Ve ben gittiğin uzaklar kadar muhtacım Meryem(si) şefkatine.
İnkar etme! Oyunbozansın sevdiğim..Kuralsızca gittin..
Bilesin! Köpeklerin ağzından salyasını akıtan gece
Yokluğunu dişlemeden şakaklarımda;
Kalbimi çatlatan özlemin tükenmez bende.
Hasretim benim!
Bilir misin (?)
“Hiç gitme” diye yollarına dolanan gök-kuşakları bırakmak isterdim
gözlerinin kahverengi sarhoşluğuna.
Hep içimde kal isterdim
Ne dersem diyeyim çıkma…
Oysa şimdi yalnızca sessizliğe esirgediğim sesimle
Sensizliğime yama yaptığım kambur öyküler anlatabiliyorum yokluğuna.
Evet susuyorum..
Konuşacağım ne kadar “sen” varsa o kadar susuyorum
Bir mezar taşı ne kadar susuyorsa
Sararan hüzünlerdenizlermartılar…
Ne kadar susuyorsa eşikteki gidiş
Dilimdeki vedapenceremdeki bekleyiş…
Şu kız kulesibu çölleşmiş şehir
O kadar susuyorum..!
Çünkü daha konuşacak kadar vazgeçmedim senden..!
……………
…………………
………………………
Ve hâlâ gece..hâlâ sen(sizlik)..hâlâ yağmur..
Dört duvarda iki harf kadar ölünesi YokluğumuZ..!
Sen anlat gerisini; ben sustum İstanbul
Nasıl yanardı Keremkimin delisiydi Mecnûn
Mem kimin ateşinde içti hasreti (?)
Sen anlat anlat hele dinlesin bilmezler!
Aşkın dilinde yalnızlığın kaçıncı haliydi Nûn..?
//ıslak bir eylül
yokluğumuza düş’tü İstanbul//
Şimdi üzerimden beni çıkarıp
Yüreğime seni giydireceğim.
Sen siyahı yakıştırdıkça kendine
Güzeldi,teşekkürler,bende siyahı kendine yakıştıranlardanım....
bende, ama en çok bana yakışıyor..
Gelişinin, Bir Gidişi Olduğunu Bile Bile Seviyorum Seni…
Bir Başka Güne Uyandım Bugün…Penceremin Perdesini Araladım Usulca…İçimi Sardı Yokluğun…
Gözlerime Doldu Sana Dair İzler…Açtım Pencereyi Hızla…Ve Saçlarımı Savuran Rüzgara Anlattım Seni…İçimi Kasıp Kavuran Sessizliğe Rağmen, Senli Cümleleri Boğazıma Dizdim Birer Birer…Ve Yine Yuttum Sensizliği…
‘Gelecek’ Dedim ‘Gelecek’… O An Seni, Sensizliği Ve Yine Seni Yaşadım…Düşündüm Saatlerce…Saklandım Yüreğimin Kıyısına…Ağladım Sessizce… Sana Ayırdım Bugünü… İlgi Bekleyen Bir Çocuk Gibi Sığındım Gözyaşlarımın Her Bir Damlasına…Kandırdım Kendimi, Hayallerime Aldanırcasına…
Ve Yine Sevdim Seni Kendi İçimde…
Gün Bitti, Sen Bitmedin…Uyumak İstemiyorum Artık…Her Gün Bitimi, Seni Kaybediyorum Kendimde…Yok Oluyorsun Ansızın…Kendimi Anlamsız Hissediyorum O An… Ve Yine Sabah Oluyor…Yeni Baştan Yaşıyorum Herşeyi…
Her Gün Sensizliğe Başlamak Beni Bu Denli Çaresiz Kılan…
Varlığına Seni Sığdıramıyorken, Yokluğuna Seni Sığdırmak Bana Dokunan!
Bir Gidişe Adını Yüklemek Canımı Acıtıyor…
Sen Bir Kere Gidiyorsun Ben Her Gün Bitiyorum…
Yüreğimden Uzaklara Attığın Her Adımsa, Kalbimin Feryadı…
Şimdi Kapasam Gözlerimi...Uyusam...Gözlerimi Açtığımda, Seni Bulsam Yanımda...Hiç Gitmesen...
Anlasana !
Gelişinle Hayat Bulan Gözlerime, Gidişini İzlemeyi Yakıştıramıyorum...
Unutuldum diyemi sevgin bu kadar puslu
Gökyüzüm ağlamaklı sana çıkan yollarım sırıl sıklam
Tutacağım hüzünlerini gözlerimi ufka uzatsam
Hüzün bırakmaz yakamı kanayan yaralarım senden umutlu
Siyahlara tutkun oldum,gecemin siyah oluşu,doğalda,gündüzlerimde simsiyah....
Şimdi unutulmuş bir şehirdeyim metruk ve viran..
Islanan kaldırımlarda sonbahara emziriyorum
yokluğunun savunmasızlığını.
Bir kuru yaprak çıtırtısında tedirgin
Ve düş yamalı zamanlarca bitmek bilmeyen gecelerin
kimsesiz firarisi yorgun yüreğim.
Nefessizim..!
O metruk kentin salaş bir çay bahçesinde özlemlerimle yapayanlız,karanlık gecelerimi rutinleştiriyorum kısır döngüm içinde....
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Yağmur bırakmadan geçen bulutlar gibiydi zihnimdeki düşünceler;
dilime düşmeyen, sözcüklere dönüşmeyen! ..
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Her zaman fazla oldu söyleyemediklerim, söyleyebildiklerimden! ..
Her zaman; bir bilinmez lisandaki çözülmez şiirleri koklayıp, hissettirmeye çalıştım sana...
Her zaman biraz daha zaman kolladım seslenmek için sana, ve her zaman hayıflandım;
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Kendi karanlığında; güneşe görünmek için karar veren bir tohum gibiydim...
Zordu çıkmak gömüldüğüm çamurdan;
Ama güzeldi!..
Sen güzeldin ve ben, güzelleşiyordum seni düşündüğümde!..
Kendi karanlığında; güneşe görünmeye karar verip yeşillerini giyen bir tohum gibiydim...
Boyutları değişiyordu hayatımın...
Yani, değiştiren sendin boyutlarını hayatımın; büyüyordum, gelişiyordum, genişliyordum...
Söyleyebildiklerimden çoktu her zaman, söyleyemediklerim; bu yüzden kelimelerimin arası açılıyordu!..
Sığdıramadığım her duygu; iki kelimemin arasındaki boşlukta gizli...
O yüzden, yazdıkça parmaklarım,,, ve işte yine o yüzden söyledikçe dilim topallıyor!..
Toparlayamıyorum zihnimi...
Seni özlüyor, ve terliyorum özledikçe;
Seni koklamak için...
İçimdesin...!
Gözlerime Doldu Sana Dair İzler…Açtım Pencereyi Hızla…Ve Saçlarımı Savuran Rüzgara Anlattım Seni…İçimi Kasıp Kavuran Sessizliğe Rağmen, Senli Cümleleri Boğazıma Dizdim Birer Birer…Ve Yine Yuttum Sensizliği…
Gün oluyor yaşadıklarımı irdeliyorum,gerçek mi, düşmü..diye karanlıklar içinde kaybolup gidiyorum...gerçek olsa ne olur düş olsa ne olur,yaşamıyorumki....