:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: İçimdeki boşluğa düş.. Ben tutarım seni..
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
Nare Adlı Kullanıcıdan Alıntı:İsabetli bir yorum yapmışsın history..
İnsanın imtihanı işte orda başlıyor.. Acıdan öleceğini sandığı ama ölemediği anda..!!
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim arkadaşım, üzgünüm yorum değil,yaşadıklarımdan bir pasajdı.Her nefeste imtihana hazırız,Rabbim sınavı geçenlerden eylesin.Tekrar tşekkürler arkadaşım.
Nare Adlı Kullanıcıdan Alıntı:Tek damla sen bırakmayacağım giderken bende; Oysa bir tek damla bile yeterdi değil mi sevmelere.

Yeterdi ama...

Çok şahane bir yazı. Yazanın emeğine ve yüreğine sağlık..
Dayanamadılar...
içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?


Bir sabah uyandığımda, bir iki renk dışında hepsi gitmişti. Bir önceki geceyi düşündüm.

Cevap yok...

Belli ki yokluklarına alışmamı istiyorlardı artık..
Ben de öyle yaptım ve bende bir zamanlar sır gibi herkesten sakladığım kalemlerimi kendi yolculuklarına terk ettim.

Bilirsiniz, bazen yaşam öyle bir düğüm atar ki bedeninize, işte o an, hareket etmenin anlamsız olduğu dakikalardır.
Çünkü ne yana dönseniz hep bir adım ötede durur uçurum. Yer ayaklarınızın altından yavaş yavaş kaymaya başlar.
Sonrasında hatırlanmayan bir boşluk ânı yaşanır ve yeryüzünün derinliğinde, giderek kaybolmanın verdiği acıyla düşersiniz....
HIZLA...
ama sen sen; içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?


Bir itirafa sığmayacak kadar uzundu cümlelerim. Anlatmak için zamanım olmadı hikayelerimi..
Ya da dinleyecek tek bir insan... Zor zamanların ele avuca sığmaz misafirleri, yatıya kalacak kadar izin alamamışlardı yaşamdan.
Sustum...

Bakın acılar çoğalıyor...

Bazen de hayata "bit artık " dediğiniz noktada, yepyeni bir şarkı dolanır dilinize.
Bağıra bağıra söyleyecek gücünüz yoksa bile, boynunuzu bir tarafa büker, omzunuza yaslanırsınız destek için.
Kendi bedeniniz, sığınmak için en ideal yer gibi gelir. Oysa, canınıza katabileceğiniz birinin gölgesi de rahat durmamaktadır hemen köşebaşında.
Görürsünüz; ama o ufak adımı atmak için türlü hesaplara dolanmak zorunda kalcağınızı da bilirsiniz.

Kararsızlık...


Sabahın ilk ışıkları gözlerimdeki ışığa gülümsüyor... Kokunsa boynumdaki gürültünün hengamesinde tenime karışıp usulca içime işliyor...
sen sen yinede; içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?


içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Daha yürüyecek yolumuz vardı; ne olurdu dönmeseydin sensizliğimin şehrine..."


Uzanmak istiyorum...
Şöyle boylu boyunca akşamın tüm sesini hapsedip kuytu köşelere, sesinle; seninle sesi biz olan bir şarkıda boylu boyunca uzanmak...
Ortalıkta zaman ayarlı herhangi bir nesne olmadan, sadece ikimize kurulmuş bir kavuşma merasiminin hemen yanıbaşında.


Sol
omzumdan
akıyor
gözlerine
düşen
ben'imin
teri
-ki
sen
giderken
oraya
saklamıştım
kokunu...


Dört ay...
Dört dolunay...

Bu gece bir kez daha düş salıncağında debelenenip kollarına doğru düşmek için gökyüzünde olacağım ve sen, giderken ikimizin gidememek arasında kalmışlığımızı öpeceksin ıslak dudaklarınla...


Renklerin bakışlarında nakış gibi düşüyor yaşam göz bebeklerime... Hiç durmasam ve durmadan karalasam sekteye uğratılmış geçmiş günlerimi.
Ya da durup yalnızca gülümsesem kirpiklerin sivri bakışlarında...

Tarihin koynuna saklanan mavi bir şehir aldı ruhumu...
Her imlâda vuruyorum göz bebeklerine kendimi görebilmek için.
Kış, uykusundayken uğramıştım koynuna, uykumdan uyandığımda geleceğim yanına...

Uyku molası...


İki adım ötede koltuğa sarılmış kolların duruyor...
Öylesine sevdiğim, öylesine...
Küçük bir resmin bembeyaz bir kağıda usulca işlenişi gibi...
ve belki damarlarından boşluğa süzülen özlemin buruk hüznü gibi...
öylesine sevdiğim, bil ki öylesine...


Odadaki ışık yavaşça uykuya adıyor gözlerimi, yanıp yanıp sönerken.
Ya uyursam? Ya uyur da bal rengi gözlerinden bakamazsam adına "hayat" dediğim ters soru işaretinin birlikteliğine...?
Bak, yanaklarımda ellerini yıkadıktan sonra bıraktığın yaşların ıslak izleri saklı halâ...
Her sabah ilk işim onlara su vermek oluyor, yanağında başlamak için yeni bir güne sensiz de olsam...

Islak sevdam...
Uyu
-yor...

gel sen yine; içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Ağustos geceleri parça parça dökülüyor hücrelerime. Bir yanda yıldızların şaşkın bakışları, diğer yanda sayfa arası güncemin aydınlanan düşleri...
İntihara meyilliyken uykularım, son bahar; kesti yolumu yaza inat. Biliyor musun, böyle zamanlarda vurur dalgalar sahilden önce bedenime.
Her yanım yara bere içinde ayıklarım incinen hislerimi...
Çığlıklar yükselir karanlığın bağrına bastığım yerinden...
Karanlık susar ve ben alırım geceyi, koynuma...

Zamanı göstermesin içimdeki film...
Bu sarhoşluktan usanmadım; yoksa duyuramazdı hiçbir ses varlığını bana, kan kusarken cehennemimde...


UykuM-olası(N)...
Uyku(n)dasın
ve gece ağır ağır
işleniyor düşlerime
senden çıkıyorum yola
adımlarım seninle...


Odanın duvarlarını sarı bir ışık bölüyor.
Sen görmüyorsun...
Süzülüyorum göz kapaklarına doğru, gece örtmeden ikimizin de üstünü...

sen ; içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Düş molası...

Birkaç adım ötede yaşam uzanmış gökyüzüne, bizi izliyor...
Öylesine sevdiğim, öylesine...
Yemyeşil bir vadiye bakan gözler gibi...
ve belki doymak için seviye bırakılan minik bir tebessüm gibi...
Öylesine sevdiğim, bil ki öylesine...


Öylesine doyuyorum seninle kana kana...

O köşede inmeyecektin... Daha anlatacaklarım vardı... Bak kızdırdın yıldızları...

O köşede inmeyecektin...

Dört duvar...
Bir yalnızlık çekiyor kanatlarımdan bir de sessizlik...
"Dur!" diyorum, dur ve bir defa olsun dinle...
Bakışlarına astığın öfke, parmaklarını sertleştiren yazgı benim değil!!
Dur ve dinle...
İstersen soluğuma karış ya da ne bileyim içimden bir renk seç, senin için sakladıklarımdan; ama ne olur, bari sen çekme kanatlarımdan...

içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Bilmezsin, nasıl da kırılgandır uyurken düşlerim... Hani bir gece ansızın çekip gitmiştin ya, ilk o zaman anladım bunu.
Sensiz kanatlarım yoktu benim. Gitme diyecek oldum, gecene inecektim; ama sen çoktan karanlık koridorlarına doğru yola çıkmıştın.
Sesime karıştırdığın göz yaşlarımla ve kanatlarım kırılmış bir şekilde, uzun bir uyanıklık haline sokmuştun beni...

içimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Biraz daha fazla kalsaydın yanımda gerçekten acıtır mıydı söyleyeceklerin?

Oysa, oysa anlatacaklarım vardı daha...
Sana biriktirdiğim sayfaları okuyacaktım. Her biri sonsuzluk olan... Neşter çabukluğunda vücuda işleyen...
Uzandım...
Gökyüzünün sana uzanan genişliğine.
Kirpiklerimde ağırlaşan suların gel-gitiyle, uzandım...
Geceyi aydınlatan tek bir yıldız kalmıştı. Ona baktım... Konuşmaya çalıştım... Ama o çoktan rengini almıştı gözlerimden...
Biliyorum o da kızmıştı... Kim bilir; kim bilir hangi parçasına dokunmuştun kanatlarımı kırarken.
Gittin...

Sancılı bir bahar ı henüz yeni yeni toplamaya başlamışken ben, karakış çoktan gelip yerleşmişti içime. Kaç defa arkandan bağırdım...

Sonu çok güzeldi
Sayfalar: 1 2