08-19-2010, Saat: 04:16 PM
Her mektup cevabını bekleyen bir sevgiliyle başlar.
Sevgili Dost
Sevgili Arkadaş
Sevgili Anne baba kardeş diye...
Bu mektup ise cevap beklemeyen sadece “ sevgili “ diye başlayan sahipsiz satırlardan oluşmakta.
Ah! İçimin okyanusu..
Mavilerim kalmadı.
Yüreğim yelkensiz.
Bir fırtına çıkacak olsa
İlk alabora olacak gemi benim.
Sevgili...
Sen bilmedin benisenin bilmeyişin benim acılanmam oldu ve acılanmam yorgunluğumla kanadı.
Sen bilmedin; ben çekindim sen bilemedin; ben çekildim istedim çektim ve gittim.
Sevgili..
Sana en çocuksu tavrımla sesleniyorum. Olgunluğum başımın belası oldu. Ben senden önce değil sen benden önce gelmeliydin.
Belki o zaman daha az kanardım ve suskun kelimelerde bu denli boğulmazdım.
Sevgili..
Ben her gece uykularımı kovalayıp uykusuzluğa yakalanırken sen hangi şehrin ışıklarına dalıyorsun ve gecenin hangi saatinde uykuya yenik düşüyorsun?
Ah! Sabahları kavuran güneş... hep aynı tepeden atar kızıllığın ve hep aynı pencere hep aynı ağacı ezberleyerek ve düşlerimde ona yer vererek sana ulaşır bakışlarım.
Sevgili...
Ben her nefeste varlığının farkındayım.
Bölüyorum seni zamanı küçültmek için yapraksız bir takvime...
Yıllar sen oluyor aylar sen haftalar sen günler sen.
Çarpıyorum seni zamana unutmak için her şeyini...
Saniyeler sen oluyor dakikalar sen saatler sen...
Sevgili..
Bu kaçıncı gemi limana ulaşamadan kaybolan?
Yoruldum; uçsuz bucaksız okyanuslara benzeyen düşüncelerimden.
Usandım hep susuzluğa mahkum bir sahrayı andıran benliğimden.
İsmin ruhuma bir diken gibi batar. Varlığın bir acı varlığının gölgesinde yokluğun bin sancı!..
Sevgili desem duyacak kadar yakınsın.
Ruhumun konuğu ol desem erişilemeyecek kadar uzaksın.
Sevgili..
Sen durgun suya olan korkaklığım; bir iki ve üçüncü kulaçtan sonra umutsuzluğum ve batışım.
Sevgili...
Eylül bitti; şimdi güz gecelerinin hangi yıldızı gülümsetebiliyor seni?
Bulunduğun şehrin hangi caddesi kaç no’lu evi huzurun olabiliyor senin?
Ben seninle bu denli doluyken sen şimdi kimleri biriktiriyorsun içinde?...
Sevgili Dost
Sevgili Arkadaş
Sevgili Anne baba kardeş diye...
Bu mektup ise cevap beklemeyen sadece “ sevgili “ diye başlayan sahipsiz satırlardan oluşmakta.
Ah! İçimin okyanusu..
Mavilerim kalmadı.
Yüreğim yelkensiz.
Bir fırtına çıkacak olsa
İlk alabora olacak gemi benim.
Sevgili...
Sen bilmedin benisenin bilmeyişin benim acılanmam oldu ve acılanmam yorgunluğumla kanadı.
Sen bilmedin; ben çekindim sen bilemedin; ben çekildim istedim çektim ve gittim.
Sevgili..
Sana en çocuksu tavrımla sesleniyorum. Olgunluğum başımın belası oldu. Ben senden önce değil sen benden önce gelmeliydin.
Belki o zaman daha az kanardım ve suskun kelimelerde bu denli boğulmazdım.
Sevgili..
Ben her gece uykularımı kovalayıp uykusuzluğa yakalanırken sen hangi şehrin ışıklarına dalıyorsun ve gecenin hangi saatinde uykuya yenik düşüyorsun?
Ah! Sabahları kavuran güneş... hep aynı tepeden atar kızıllığın ve hep aynı pencere hep aynı ağacı ezberleyerek ve düşlerimde ona yer vererek sana ulaşır bakışlarım.
Sevgili...
Ben her nefeste varlığının farkındayım.
Bölüyorum seni zamanı küçültmek için yapraksız bir takvime...
Yıllar sen oluyor aylar sen haftalar sen günler sen.
Çarpıyorum seni zamana unutmak için her şeyini...
Saniyeler sen oluyor dakikalar sen saatler sen...
Sevgili..
Bu kaçıncı gemi limana ulaşamadan kaybolan?
Yoruldum; uçsuz bucaksız okyanuslara benzeyen düşüncelerimden.
Usandım hep susuzluğa mahkum bir sahrayı andıran benliğimden.
İsmin ruhuma bir diken gibi batar. Varlığın bir acı varlığının gölgesinde yokluğun bin sancı!..
Sevgili desem duyacak kadar yakınsın.
Ruhumun konuğu ol desem erişilemeyecek kadar uzaksın.
Sevgili..
Sen durgun suya olan korkaklığım; bir iki ve üçüncü kulaçtan sonra umutsuzluğum ve batışım.
Sevgili...
Eylül bitti; şimdi güz gecelerinin hangi yıldızı gülümsetebiliyor seni?
Bulunduğun şehrin hangi caddesi kaç no’lu evi huzurun olabiliyor senin?
Ben seninle bu denli doluyken sen şimdi kimleri biriktiriyorsun içinde?...