08-21-2010, Saat: 06:56 PM
Suskular sinmiş duvarlara…
Sabrım sınanıyor acıların örsünde…
Bir yük vagonunda gider gibi geçiyorum yılların üzerinden..
Vagon yükü acılar taşıyorum sol yanımda…
Ve hiç unutmuyorum sevgi expresinde hep bir kaçak olduğumu…
Yol boyu mırıldanıyorum türkümü…
Sesimde gurbetin ateşi
ve yüreğimde tutsak bir sevdanın sızısıyla yana-yakıla yaşıyorum…
Bir tufanda boğuldu sevinçlerim..
Ne vakit Uçursam beklentilerimi umudun gökyüzüne;
soğuk rüzgarlar döve döve içeri aldı beni…
Mermileşmiş yasaların kesin hükümlerine geçmedi ,
sayfalar dolusu savunmalarım..
Ne yana dönsem hükümlü duvarlar örüldü gözlerime….
Şimdi kan kaybeden bir yaradır içimdeki bozgun…
Zafere gidilecek yollar ortadayken,
kelime oyunları arasına sıkıştırılan
yüklemsiz cümleler kaldı avuçlarımda…
Yine yanlış notalarına bastım hayat türküsünün…
Kanlı bir yenilginin,kangren olmuş düşlerini kesiyorum kör bir bıçakla..
Koca taşlarla vuruluyor habil yüreğime;
Ölüm kusuyor kabil soylu haydutlar…
Öldürülüyorum faili meçhul satır aralarında…
Şimdi hangi kapısını aralasam düşüncelerimin;
Adını özgürlük koyduğum tutsaklığıma açılıyor bahçesi
Sonra ;hapislik başlıyor içimde …
Odamın ışıklarını gündoğumuyla söndürmeyi öğreniyor uykusuzluğum…
Üstümde kuşları vurulu sağır bir gökyüzü…
Uzaklara sürgün edilmiş bedenimle,
başımı ağırtan cümleler biriktiriyorum yenikliğimin kavrukluğunda…
Uykusuzum…
Uyanıyorum gecenin kör bir vaktinde;
Birden bire duvar,birden bire hüzün..
aç karınla sigara içmeyi dayatıyorum ciğerlerime…
Nereye sığınsam bıçak gölgesi düşüyor yalnızlığıma..
Uykusuzum,Zulmün bağrında
şafaklar sökülüyor demir meridyenlerle çizilmiş penceremde...
Vuruluyor gölgelerin acıyan yanlarıyla taptaze papatyalarımın ömrü…
Örülüyor kalbime birbirini tutan keskin tel örgülerle..
Güneşim kolumda türküler okurdum oysa...
aldırmadan yağan soğuk yağmurlara..
Şimdi yatağını unutmuş dalgın bir ırmak akışlarım..
Ne denize ulaşabildim ..Ne de ırmak kalabildim...
Durgunum...
Hasan Karadeniz
Sabrım sınanıyor acıların örsünde…
Bir yük vagonunda gider gibi geçiyorum yılların üzerinden..
Vagon yükü acılar taşıyorum sol yanımda…
Ve hiç unutmuyorum sevgi expresinde hep bir kaçak olduğumu…
Yol boyu mırıldanıyorum türkümü…
Sesimde gurbetin ateşi
ve yüreğimde tutsak bir sevdanın sızısıyla yana-yakıla yaşıyorum…
Bir tufanda boğuldu sevinçlerim..
Ne vakit Uçursam beklentilerimi umudun gökyüzüne;
soğuk rüzgarlar döve döve içeri aldı beni…
Mermileşmiş yasaların kesin hükümlerine geçmedi ,
sayfalar dolusu savunmalarım..
Ne yana dönsem hükümlü duvarlar örüldü gözlerime….
Şimdi kan kaybeden bir yaradır içimdeki bozgun…
Zafere gidilecek yollar ortadayken,
kelime oyunları arasına sıkıştırılan
yüklemsiz cümleler kaldı avuçlarımda…
Yine yanlış notalarına bastım hayat türküsünün…
Kanlı bir yenilginin,kangren olmuş düşlerini kesiyorum kör bir bıçakla..
Koca taşlarla vuruluyor habil yüreğime;
Ölüm kusuyor kabil soylu haydutlar…
Öldürülüyorum faili meçhul satır aralarında…
Şimdi hangi kapısını aralasam düşüncelerimin;
Adını özgürlük koyduğum tutsaklığıma açılıyor bahçesi
Sonra ;hapislik başlıyor içimde …
Odamın ışıklarını gündoğumuyla söndürmeyi öğreniyor uykusuzluğum…
Üstümde kuşları vurulu sağır bir gökyüzü…
Uzaklara sürgün edilmiş bedenimle,
başımı ağırtan cümleler biriktiriyorum yenikliğimin kavrukluğunda…
Uykusuzum…
Uyanıyorum gecenin kör bir vaktinde;
Birden bire duvar,birden bire hüzün..
aç karınla sigara içmeyi dayatıyorum ciğerlerime…
Nereye sığınsam bıçak gölgesi düşüyor yalnızlığıma..
Uykusuzum,Zulmün bağrında
şafaklar sökülüyor demir meridyenlerle çizilmiş penceremde...
Vuruluyor gölgelerin acıyan yanlarıyla taptaze papatyalarımın ömrü…
Örülüyor kalbime birbirini tutan keskin tel örgülerle..
Güneşim kolumda türküler okurdum oysa...
aldırmadan yağan soğuk yağmurlara..
Şimdi yatağını unutmuş dalgın bir ırmak akışlarım..
Ne denize ulaşabildim ..Ne de ırmak kalabildim...
Durgunum...
Hasan Karadeniz