08-23-2010, Saat: 06:03 PM
Tevbe günahı temizler, kulu Hakk‘a yaklaştırır. Kalplerde açılan yaraları tedavi eder. Katılaşan kalbi yumuşatır. Akmayan göz yaşlarını pınarlardan akıtır. Eğer tevbe hakiki olursa, gözyaşı peşinden gelir. Yoksa bağıra çağıra, tekrar tekrar yapılan tevbe dil tevbesidir. Allah lâf değil, hâl istiyor.
Tevbe, kelime olarak “bir şeyden geri dönmek“ manasındadır. Bu manada günahtan pişmanlıkla dönüp, Allah Tealâ‘ya yönelmek tevbedir. Yani, “günahtan pişman olarak bir daha işlememeye karar ver. Günah yüzünden Hakk Tealâ ile arana giren perdeleri idrak et“ demektir.
Her bir günah, pencerelere asılan perde gibidir. Bir günah bir kat perdedir. Bir daha işlenirse iki kat perde olur, kat kat olur. Tuğla ile örülen duvar gibi, çelik kaplanmış gibi olur. Şu halde tevbe geciktikçe, kul Allah‘tan uzaklaşır ve nasihat tesir etmez olur. Allah‘ın emrine hoşluk, muhabbet ve tatlılıkla bakmaz. Gözünde manevi şaşılık olur, idrak kalınlaşır, anlayış gider.
Beyaz elbise hiç yıkanmadan sürekli giyilse, bir gün deriden beter olur ki kokudan yanına varılmaz. İnsanın kalbi bu elbiseden daha nazik ve narindir. Nur-u ilâhi ile donanmaya layıktır. Ama devamlı işlenen günahlarla inceliğini yitirir, kasveti kalınlaşır, ahlâkı sertleşir, yumu¬şaklık yerine anlayışsızlık meydana gelir, mümin kar¬deşlerine karşı merhamet yerine gaddarlık başlar. Günahla katılaşmış tevbesiz kalbin durumu, atın ayağının nallanmasına benzer. Atın ayağı da vücudun parçası¬dır. Fakat yaradılışı gereği öyle kalındır ki, nalın çivisi üç-beş santim içine çakılır da at bunu hissetmez.
Bizim kalbimiz at ayağı gibi olmamalı kardeşlerim. Manevi tırnakları katır tırnağı gibi kalınlaştırmamak lazım. Aksi halde nasihat çivi gibi çakılsa bile hissetmezsin. Merhamet edemezsin, çoluk çocuğuna şefkatle bakamazsın. O sertlikle sıla-i rahmi bile keser, anâ-baba-ya asi olur, Berat ve Kadir gecelerinde milyonlarca kişi affolurken, sen hiçbir şey elde edemezsin. Yani Kadir Gecesi‘nin nuru bile kalbini delmez. Sonuçta, her bir günah başka bir günaha götürür. Her bir isyan diğer bir isyanı çeker. Ve idraksiz, anlayışsız, görünüşte insan, gerçekte hayvan suretine girersin.
Tevbe ile aynı manada kullanılan istiğfar, kişinin günahları için Allah‘tan bağışlanma dilemesidir. İnsan, imanının olgunlaşması, ahiretinin selameti, kulluğunun tatlanması için tevbe ile yükümlüdür ki, tevbe bütün Ümmet-i Muhammed‘e farz-ı ayındır. Ayrıca yapılmamasında çok büyük faydalar ve müjdeler, yapılmamasında da çetin azaplar ve cezalar vardır. Kâfir küfründen, mü‘min gafletinden, asî ve günahkâr da günahından tevbe ile arınır.
Unutmamak lazımdır ki, günah ve kabahat kemalât bakımından imana noksanlık getirir. İmanın hakikatini bozmaz ama faziletini, kemal makamındaki derecesini aşağıya düşürür. Günahta ısrar etmek kalbin kasvetinin, anlayışsızlığının artmasına; en sonunda da tevbe kapısının kapanmasına sebep olur.
Allahu Tealâ hepimizi layıkıyla tevbe edenlerden eylesin.
MEHMET ILDIRAR
Tevbe, kelime olarak “bir şeyden geri dönmek“ manasındadır. Bu manada günahtan pişmanlıkla dönüp, Allah Tealâ‘ya yönelmek tevbedir. Yani, “günahtan pişman olarak bir daha işlememeye karar ver. Günah yüzünden Hakk Tealâ ile arana giren perdeleri idrak et“ demektir.
Her bir günah, pencerelere asılan perde gibidir. Bir günah bir kat perdedir. Bir daha işlenirse iki kat perde olur, kat kat olur. Tuğla ile örülen duvar gibi, çelik kaplanmış gibi olur. Şu halde tevbe geciktikçe, kul Allah‘tan uzaklaşır ve nasihat tesir etmez olur. Allah‘ın emrine hoşluk, muhabbet ve tatlılıkla bakmaz. Gözünde manevi şaşılık olur, idrak kalınlaşır, anlayış gider.
Beyaz elbise hiç yıkanmadan sürekli giyilse, bir gün deriden beter olur ki kokudan yanına varılmaz. İnsanın kalbi bu elbiseden daha nazik ve narindir. Nur-u ilâhi ile donanmaya layıktır. Ama devamlı işlenen günahlarla inceliğini yitirir, kasveti kalınlaşır, ahlâkı sertleşir, yumu¬şaklık yerine anlayışsızlık meydana gelir, mümin kar¬deşlerine karşı merhamet yerine gaddarlık başlar. Günahla katılaşmış tevbesiz kalbin durumu, atın ayağının nallanmasına benzer. Atın ayağı da vücudun parçası¬dır. Fakat yaradılışı gereği öyle kalındır ki, nalın çivisi üç-beş santim içine çakılır da at bunu hissetmez.
Bizim kalbimiz at ayağı gibi olmamalı kardeşlerim. Manevi tırnakları katır tırnağı gibi kalınlaştırmamak lazım. Aksi halde nasihat çivi gibi çakılsa bile hissetmezsin. Merhamet edemezsin, çoluk çocuğuna şefkatle bakamazsın. O sertlikle sıla-i rahmi bile keser, anâ-baba-ya asi olur, Berat ve Kadir gecelerinde milyonlarca kişi affolurken, sen hiçbir şey elde edemezsin. Yani Kadir Gecesi‘nin nuru bile kalbini delmez. Sonuçta, her bir günah başka bir günaha götürür. Her bir isyan diğer bir isyanı çeker. Ve idraksiz, anlayışsız, görünüşte insan, gerçekte hayvan suretine girersin.
Tevbe ile aynı manada kullanılan istiğfar, kişinin günahları için Allah‘tan bağışlanma dilemesidir. İnsan, imanının olgunlaşması, ahiretinin selameti, kulluğunun tatlanması için tevbe ile yükümlüdür ki, tevbe bütün Ümmet-i Muhammed‘e farz-ı ayındır. Ayrıca yapılmamasında çok büyük faydalar ve müjdeler, yapılmamasında da çetin azaplar ve cezalar vardır. Kâfir küfründen, mü‘min gafletinden, asî ve günahkâr da günahından tevbe ile arınır.
Unutmamak lazımdır ki, günah ve kabahat kemalât bakımından imana noksanlık getirir. İmanın hakikatini bozmaz ama faziletini, kemal makamındaki derecesini aşağıya düşürür. Günahta ısrar etmek kalbin kasvetinin, anlayışsızlığının artmasına; en sonunda da tevbe kapısının kapanmasına sebep olur.
Allahu Tealâ hepimizi layıkıyla tevbe edenlerden eylesin.
MEHMET ILDIRAR