09-29-2010, Saat: 07:38 PM
Ali b. Said el-Havlânî el-Kayravâni rüya tabiriyle ilgili kitabında Resûlullah'ın (a.s.) "Rüya tabirinde ümmetimin en üstünü Ebubekir ve Esma binti Umeys'dir. Buyurduğunu zikreder. Sahîhayn'da da şu rivayet vardır: Birisi rüyasını anlattı Hz. Ebubekir öne atılarak onu tabir etti ve sonra da Resûlullah'a (a.s.) yaptığı tabiri sordu. Allah Resulü (a.s.) de, “bir kısmında isabet, bir kısmında hata ettiğini” söyledi.
Resûlullah (a.s.) bir defasında bir rüya görmüş ve şöyle anlatmıştı: "Gördüm ki "hays" yemeğinden bir lokma aldım, tadından hoşlandım, fakat yutarken bir parçası boğazıma takıldı. Ali elini soktu ve onu çıkardı.” Ebubekir (r.a) şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, bu senin seriyyelerinden bir seriyyedir. Ondan sana hoşlandığın bir haber gelmesi yanında bir de aksilik söz konusu oluyor. Sen de Ali'yi gönderiyorsun, durumu düzeltiyor." Gerçekten de Hâlid'in seriyyesi Tihâme'ye gitmiş, Resûlullah'ın hoşlanmadığı bir durum vuku bulmuş ve Ali'yi göndermişti. İbn Badis, Resûlullah'ın (a.s.), Hz. Ebubekir'e rüyayı tabir etmesini emrettiğini söyler. Zahirden anlaşılan ise Allah Resulü’nün (a.s.) ondan bunu istemediği, kendisinin rüyayı tabire giriştiğidir. Bu olayda, bir âlimin yanında, kendisinden daha aşağı durumdaki birisinin de bunu yapabileceğine cevaz vardır. Çünkü faydalı bilgilere ulaşmada yardımcı olan buna o âlimin aracılığı, talimi ve Allah'ın onu Resulü’nün (a.s.) eliyle nail ettiği bilgiyle varmıştır.
Suyûtî'nin Târîhu'l-hulefâ'sında Hz. Ebubekir'in biyografisinde şu bilgi verilir: Sıddîk (r.a) rüya tabiri ilminde zirveydi, Nebî (a.s.) zamanında rüya tabir ederdi. Rüya tabiri ilminde en önde geldiği ittifakla kabul edilen Muhammed b. ŞÃ®rîn şöyle der: “Hz. Ebubekir, Allah Resulü'nden (a.s.) sonra rüya tabirinde bu ümmetin en üstünü idi.” Bu rivayeti îbn Sa'd tahric etmiştir. Deylemî Müsnedü'l-firdevs'te ve îbn Asâkir Semüre'den şu hadîsi tahric eder: Resûlullah (a.s.) "Ebubekir'e rüya te'vilini öğretmekle emrolundum" buyurdu. el-İsabe müellifi Esma binti Ebubekir'in biyografisini verirken şöyle der: “Hz. Ömer ona rüya tabirini sorardı ve kendisinden bu ve başka konularda bazı bilgiler nakletmiştir.” Kastallâni Sahih-i Buhâri’nin "Bâbu gasli'd-dem" (kanı yıkama) adlı başlığında Esma hakkında şöyle der: “O rüya tabir etmeyi bilirdi. Hattâ denir ki İbn ŞÃ®rîn rüya tabirini İbnü'l-Müseyyeb'den İbni-Müseyyeb Esma'dan o da babasından öğrenmiştir. Bununla ilgili rivayetin aslı Vakîdi’den naklen İbn Sa'd'ın Tabakat'ında geçmektedir.
Hafız Hüseyin el-Hallâl'ın Tabakâtü'l-muabbirîn adlı bir kitabı vardır. Kitabında tabir ilminde pay sahibi olan meşhur tabircilerden 1500 kişiyi zikrederek onları onbeş kısma ayırır: Birincisi peygamberlerden ikincisi sahabeden üçüncüsü tabiinden dördüncüsü fukahâdan beşincisi vaizlerden altıncısı müelliflerden oluşur. er-Risâle'de şu bilgi verilir: Rüya tabiri konusunda bilgi sahibi olmayan kimsenin rüya tabiri yapmaması gerekir. Tâdelî de yorumlama usulünü yani Kitab Sünnet Arap kelâmı şiiri ve emsalini bilmesi fazilet salâh ve feraset sahibi olması hâlinde bir kimsenin rüya tabiri yapabileceğini söyler. Tabir kitaplarına bakmakla yani taklid yoluyla rüya tabir edemez. Bu caiz değildir. Çünkü rüya tabiri şahıs zaman ve şartlara farklılık gösterir. Fâkihânî şöyle der: “Kişinin bilmeden rüya tabir etmesi" haramdır. Çünkü bu durumda ya yalan söylemiş veya tahminde bulunmuş olur ki; Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumlu olur" (İsrâ 17/36). Bu bilgi İbn Nâci’nin er-Risâle'ye yaptığı şerhten alınmıştır. Derdîr'in Şerhu Akrebi'l-mesâlik adlı eserinde şu bilgi verilir: insanların İbn Sîrîn'in tabirlerinden faydalanarak yaptıkları gibi rüya tabiri ilmi kitaplardan öğrenilmez. Kitaptan alınan bilgilerle rüyâ tabir etme haram olup tabir ancak zaman ve şartları kavrama ve "mânâ"ları anlama yoluyla olur. Şeyh Zerrûk'un er-Risâle şerhinde de şu bilgi verilir: imam Mâlik'e "rüya tabiri konusunda bilgisi olmayan kimse rüya tabiri yapabilir mi?" diye sorulunca "nübüvvet (peygamberlikle) mi oynuyor?" karşılığını verdi. Cessûs da şöyle der: Evet çünkü Nebî (a.s.) rüyayı nübüvvetin cüzlerinden bir cüz saymıştır. Ezan ve Kadir gecesi ile ilgili rüyalarda olduğu gibi Resûlullah (a.s.) sahabenin rüyada gördüklerinden hüküm çıkarmıştır. Kurtubî'nin işaret ettiği ve Ubbi’nin de naklettiği üzere bütün bunlar rüyanın vahiy olmasına dayanmaktadır. Şeyh Ebû Yahya et-Tâzî de er-Risâle şerhinde şöyle der: Ali b. Ebû Talib el-Kayravânî ve diğerleri gibi rüya tabiri ile ilgili olarak eser telif edenlerin zikrettikleri olaylara bakan kimsenin rüya görenin söylediği ile buna verilen cevabı bulacağı ileri sürülürse şöyle denir: Bu fürû meselelerinde mukallid gibi olup meseleye ve ona verilen cevaba bakar ki benzetmede çoğu zaman hata eder. Bu bilginin devamı için adı geçen esere bakınız.
Rüya tabiri ilminde İbn Sîrîn'e nisbet edilen kitaplar selefe isnâd edilen yalanların en çirkinlerindendir. Tabiîn ulemânın ilim dallarından ilk telifte bulundukları dalın bu olması tasavvur edilemez. Üstelik tasnifte bulunmak bu dönemden sonra yaygınlık kazanmıştır. Allah doğruyu en iyi bilendir. Şihâbüddin el-Mercâni Vefiyyetü'l-eslâf adlı eserinde şöyle der: Rüya tabiri ilminde İbrahim b. Abdullah el-Kirmânî eser kaleme aldı sonra da İslâm ulemâsı bu dalda çok sayıda telif verdi. Zamanımızda bu rüya tabirlerinin çoğu İbn Sîrîn'e nisbet edilerek "bu konuda şunu zikretti" denmektedir. Bu o kitapta anılan yorumların onun sözü olmasındandır; aslında zikreden o kitabın müellifidir İbn ŞÃ®rîn değildir. Nitekim HişÃ¢m'ın Nevâdir'inde "Muhammed zikretti" Büveytî'nin eserinde de "Şafiî zikretti" denir ki; bu da o kitaplarda Muhammed veya ŞÃ¢fi’nin sözünün anılmasındandır zikreden ise HişÃ¢m veya Büveyti dir. İbn Kayyim'in et-Turuku'l-hükmiyye adlı eserinde selef ulemasından telifte bulunmayı hoş karşılanmayanlardan bahsederken şu ifadeler geçer: İbn Sîrîn ve talebeleri hadîsi yazmıyorlardı nerde kaldı ki re'yi yazsınlar. İbn ŞÃ®rîn 'in İbn Sa'd'ın Tabakasındaki biyografisine bakınız. İbn ŞÃ®rîn hadîsleri yazmayı bile uygun görmezken nasıl olur da rüya tabiri konusunda eser kaleme alır? Bu te'vilcilere ihtiyaç gösteren düşten başka bir şeye değildir "bizse böyle düşlerin yorumunu biliyor değiliz" (Yusuf 12/44)…
Rüyâ tabiriyle ilgili bu başlığa "Bâbü'l-müfti" (Müftü Babı) başlığından sonra yer verilmiş olması rüya tabirinin de fetva vermek türünden olmasındandır. Nitekim Allah Teâla da Mısır Melîki ile ilgili kıssada rüya tabirini bu şekilde ifade etmiştir: "Ey ileri gelenler! Eğer rüya tabirini biliyorsanız bana rüyamla ilgili fetva verin (rüyamı yorumlayın)" (Yusuf 12/43).
el-İsfahânî ez-Zerîa adlı eserinde şöyle der: Rüya ilmi feraset ilmidir. Allah bütün semavî kitaplarda onun değerini yüce tutmuştur. Rüyâ nefs-i natıkanın fiili olup eğer rüyanın bir gerçeği olmasaydı insanda bu gücün yaratılmasının bir faydası olmazdı. Allah Teala boş ve faydasız şeylerden münezzehtir. Rüya iki türlüdür. Birinci kısım ki çoğunlukla bu tür rüyalar görülür karmaşık kuruntu ve düşler ile nefsin vesveseleri haber vermesinden ibarettir. Bunun sebebi de nefsin bu durumda şekil kabul etmeyen dalgalanmış su gibi olmasıdır. Diğer kısım az vukû bulur sahih rüyadır. Bu da iki kısım olup bir kısmı yoruma ihtiyaç göstermez diğeri yoruma muhtaçtır. Bu yüzden tabircinin kuruntularla diğerlerini tefrik etmek ruhanî ve cismanî kelimeleri birbirinden ayırmak insan grupları arasında ayırım yapabilmek için bir maharete sahip olması gerekir. Çünkü insanlar arasında bazılarının rüyası sahih olmaz bazısının olur. Rüyası gerçek olabilenlerden de bazısının durumu uykuda kendisine yüce ve önemli şeyler ilkâ olunmaya elverişli bazısının değildir. Bu yüzden Yunanlılar şöyle demişlerdir: Tabircinin ayak takımının değil bilge ve kralların rüyalarını tabirle meşgul olması gerekir. Bu onların nübüvvetten bir nasibe sahip olmalarındandır. Bu konunun devamı için adı geçen esere ve îbn Haldun'un el-İber mukaddime'sine bakınız. (Hz. Peygamberin Yönetimi KETTANİ 199-203)