10-09-2010, Saat: 02:00 PM
Uzun diye es geçmeyinşahane bir hikaye!
[b]Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra bir kere bir kere bir kere daha karşılaşabilmek için hep aynı saatte aynı duraktan aynı otobüse bindiler. Gençtiler çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse kız ise ablasında...Sırf birbirilerini görebilmek için her sabah erkenden evlerinden çıkıpşehrin öbür ucundaki o durağa onların durağına geldiklerini gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.Zaman aşımına uğrayan alışkanlıklara yenik düşenbanka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...Günler günleri yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü büyüdü...Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...Bazen eve geldiğinde aynanın üzerinde bir not görürdü kadın "Birtanem kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan salondaki dolaba sevgi dolu [/b]
[b]notları okuya okuya koşturan kadın sonunda kimi zaman bir demet çiçek kimi zaman en sevdiği çikolatalar kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten... [/b]
[b]Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde daha az çalışmaya karar verdiler. Adam hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken harap durumda bir ev gördü kadın üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerikadaki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun burası bizimdir artık...."Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde ayrılmaları zor oldu adam Amerikaya giderken. Her gün her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."Mutsuzluk mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acıdaha da çekilmez gelir. Kadın hiç sevmedi bubeklenmedik misafiri.Derdini söylemesi için yalvardı adama "Senin için ölürüm biliyorsun ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça beton duvarlara çarpıyordu kadın her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...Bir gün çocukluğunun gençliğinin ve bütün hayatının [/b]
[b]birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken "Artık dayanamıyorum sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. [/b]
[b]Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra bir kere bir kere bir kere daha karşılaşabilmek için hep aynı saatte aynı duraktan aynı otobüse bindiler. Gençtiler çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse kız ise ablasında...Sırf birbirilerini görebilmek için her sabah erkenden evlerinden çıkıpşehrin öbür ucundaki o durağa onların durağına geldiklerini gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.Zaman aşımına uğrayan alışkanlıklara yenik düşenbanka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...Günler günleri yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü büyüdü...Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...Bazen eve geldiğinde aynanın üzerinde bir not görürdü kadın "Birtanem kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan salondaki dolaba sevgi dolu [/b]
[b]notları okuya okuya koşturan kadın sonunda kimi zaman bir demet çiçek kimi zaman en sevdiği çikolatalar kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten... [/b]
[b]Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde daha az çalışmaya karar verdiler. Adam hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken harap durumda bir ev gördü kadın üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerikadaki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun burası bizimdir artık...."Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde ayrılmaları zor oldu adam Amerikaya giderken. Her gün her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."Mutsuzluk mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acıdaha da çekilmez gelir. Kadın hiç sevmedi bubeklenmedik misafiri.Derdini söylemesi için yalvardı adama "Senin için ölürüm biliyorsun ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça beton duvarlara çarpıyordu kadın her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...Bir gün çocukluğunun gençliğinin ve bütün hayatının [/b]
[b]birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken "Artık dayanamıyorum sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. [/b]