10-11-2010, Saat: 12:35 AM
Sen Bana Kızmazsın di mi !
Anne, bana kızmazsın di mi? İncitmezsin di mi sen beni? Benim sana asla kızamayacağım gibi! Asla incitemeyeceğim gibi!
Bak anne, buradayım, 'saklandığımız' yerde; başkaları tarafından hep incitildiğimiz, aşağılandığımız 'eşik'te...
Ölümün kol gezdiği bu caddelerden, çocukların tecavüze uğradığı şu lanet şehirlerden, kurtar bizi anne...
Kurtar bizi bu 'karanlık yer'den; ve çıkar bizi bu 'zifiri beşik'ten...
Sana söz veriyorum anne; söz veriyorum!
Kestireceğim saçlarımı...
Söz veriyorum!
Söz!
Söz!
Söz veriyorum anne!
Seni yok saydım diye kızma bana nolursun...
Küçük bir çocukmuşum ve bütün ömrüm boyunca, seni arayıp durmuşum...
Sonra seni bulmuşum; ama yolumu yörüngemi unutmuşum; kızma bana nolursun...
Ne çok zaman olmuş anne birbirimize dokunmayalı; ne çok zaman olmuş birbirimize sarılmayalı, kucaklamayalı...
Biz bunca zaman bu kanlı nehirde nasıl da kaldık; bu kanlı nehre nasıl alıştık!
Ama artık çıkalım bu nehirden anne, çıkalım bu nehirden; ve çekip gidelim bu şehirden!
Çok korkuyorum anne!
Kurtar bizi artık bu 'karanlık yer'den ve çıkar bizi nolursun bu 'zifiri beşik'ten...
Çok korkuyorum!
Sana söz veriyorum anne!
Kestireceğim o çirkin, dağınık saçlarımı...
Söz veriyorum...
Söz!
Söz!
Belki yine okşarsın diye!